KİTAPLAR problemleri üzerine eğiliyor. Kemal- lerin üçüncüsü Kemal Tahir. O da Orta Anadolunun kuzey taraflarını, Çankırıyı, Çorumu, Kurşunluyu, Çer- keşi, Yozgatı anlatıyor. Buraların in- sanlarını, - buraların - tabiatım dile getırıyor Dikkat edilirse Kemallerin üçünün de şurasından veya burasın- dan, ama mutlaka Anadoludan ses- ler getirdiği görülüyor. Kemallerden Yaşar — Kemal, günlerde susmuşa — benziyor. yat dünyamıza kazandırdığı en bü- yük eseri- İnce Memetten sonra hayli samandır sesi sedası çıkmıyor. Orhan Kemal, ekmeğini — kalemiyle kazanmak zorunda olduğu için he- men her üç-dört ayda, yeni bir ro- manla okuyucu karşısına çıkıyor. Ro- manlarının ağırlık merkezi de Güney Anadoludan İstanbula doğru kayma- ğa başladı. Kemallerin uçuncusu Ke- mal Tahir ise, muhtemelen çoğu ev- Velden hazırlanmış, -kelimenin tam manasıyla-, stok edilmiş romanları- nı peyderpey pıyasaya sürüyor. He- men hepsi de bir hayli hacimli olan ve şu son bir iki yıl içinde piyasaya çıkarılan Tromanların sonuncusunu "Yedi Çınar Yaylası" adlısı teşkil e- diyo son Edebi- i Çınar Yaylası, yazarın öbür kitapları isinde en çok E Şehrin İnsanlarına benziyor. Hıkayesını geç- mişten, tarihten -ama yakın tarih- ten - almış. 1908 Meşrutiyeti ve ondan önceki yıllarda Çorum. Çorumun in- sanları, ağaları, aydınları. Çorumun köylüleri, aleviler, — çerkesler, tütün kaçakçıları, Jonturk sürgünler, zap- . Yediçınar Yaylasında Ke- 1908 Meşrutiyeti ve on- dan önceki, aşağı yukarı yüz yıllık devri anlatmış Tabii — devirlerle be- raber değişen insanları da. Ama bu arada bir noktayı, okuyucuya pek de batmıyacak bir şekilde ısrarla ve us- taca gözler önüne sermiş: Devirler değişiyor, — insanlar degışıyor ama kötülüklerin saltanatı,' ahlâksızların hükümranlığı degışmıyor Kitabın sonunda Jöntürklerin 1dareyı ele ge- çirmesi bile zayıf, son derece zayıf bir ümit ışığı olarak parlamaktan ö- teye geçmiyor. Zaten kitabın bu son bölümü, roman tekniği bakımından da pek parlak değil. Adeta kitaba sonradan yakiştırilmış zoraki bir yamaya benziyı i Çınar Yaylasının bütün kuv- vetı dılınden eliyor. Kemal Tahirin derece ustaca kullandığı bir Türkçesi var. Romanın bütünü içinde fasılların ıçınde paragraflar, paragrafların içinde cümleler cümle- lerin içinde de kelımeler birer çeki taşı gibi yerli yerine — yerleştirilmiş. Hiç bir kelimeyi, hiç bir cümleyi ye- rinden oynatamıyorsunuz. Hele cüm- leleri metinden çıkarıp bir kenara koymağa, romanda yer yer kısıntı- lar yapmağa imkân yok. Karşılıklı konuşmalar da öyle. Romanın hiç bir kahramanının, lüzumundan fazla ve- ya az konuşturulduğu söylenemez. Herkes kendisi ne kadar konuşması Z2 lazımsa o kadar konuşuyor. Hattâ o kadar düşünüyor! Pek çok romanın belli başlı zaaflarından birini teşkil eden romancının ikide bir söze ka- rışması durumu da, bu roman için söz konusu edilemez. Kemal Tahir ro- manın hemen her satırına dilediği gibi yerleştiği halde, hiç bir sayfada ya- zarla burun buruna gelmek — soğuk- luğuna düşmüyorsunuz. Romandaki şahıslar sisi alıp götürüyor. Hâdise- ler sürüklüyor. Önünüze arkanıza bakmak fırsatını zor buluyorsunuz. Ancak romanın üzerine bir ikinci de- fa daha döner de, yeniden okursanız bazı ip uçları yakalıyorsunuz. Mese- lâ biryerde Anadolu ağaları, Anado- lu kişizadeleri işin şöyle korkunç bir hükümle karşılaşıverıyorsunuz "Bi- lim buralarda ağa-ayan kısmının ço- ğu nasıl türemiştir, sen benden iyisi- ni bilirsin. Böylelerinin, fazla değil, iki göbek gerisine bak, ya tütün ka- çakçısı çıkar, ya da çarik hırsısı... Köy yerlerinin eşkiyâ yataklarını da unutmayalım. Bunlar, — karılarını gözleri Önünde bunca yıl kullanan eşkıyayı zaptiye pususuna iteledikle- rinin sabahı ağalık minderine kuru- lurlar." Tabıı bu hukum biraz tari- hin karanlıkları, romanın havası içinde eritilerek veriliyor. Bu- raya aktardığımız çırılçıplak cümle gibi tek başına değil. Yedi Çınar Yaylası, baştan sona kadar dikkatle okunduktan sonra rahatça söylenebilir ki, okuyucunun hemen her türlüsüne -aydınından, or- ta halli okur yazarına ve daktilo kı- zına kadar- rahatça hitap edebilen ve İlhan Berk Arayan bulur kendilini sıkmadan, zevk vererek bir şeyler söyliyebilecek bir kitaptır. Temenni edilir ki, Kemallerin uçu de daha yıllar yılı Yedi Çınar Yayla- sı, İnce Memet veya Bereketti Topraklar Üzerinde gibi eserler, ver- meğe devam etsinler de günümüzün romanı, altın çağını dört başı ma- mur olarak bulsun ve biz gelecek ne- sillere gerçek ve büyük roman öÖr- nekleri olarak, bir, üç, beş degıl on- larla, yuzlerle eser bırakalım GALİLE DENİZİ (İlhan Berkin şiirleri, Varlık — Ya- yınları 597, Yeni Türk Şiiri serisi 36; İstanbul Ekin - Basımevi 1958, 64 SA fa 100 — kuruş). I lhan Berk, Yeni Türk Şiirinin en kıdemli ve en çok tanınan şairle- rinden biri. Şaırlıgi Yeni Türk Şiiri- nin tarihi 1le yaş Belki ondan bile yaşlı. Böyl ldugu halde an Berk, öyle pek çok kitap yayınlamış, yüz- lerce binlerce şiir yazmış bir şair de- ğil. Az yazıyor ama, öz yazdığı da id- dia edilemez. İlhan Berkin hemen bü- tün edebi hayatı bir arama 1çin_de geçiyor. İlk şıırlerınden bu yana İl- han Berk, hemen daima şıırde daha da yeni bır şeyler aramanın peşinde ko oşmuş bir şair. Hiç bir zaman ol- yerde durmayı sevmiyor. Hep arıyor Aradıgın her zaman buluyor mu? Bu suale evet cevabım vermek çok Or. ll'ıan Berk daima daha ye- niyi, daha ileriyi ararken çoğu zaman bocalıyor, çoğu zaman da buldukları- ı dahi kaybediyı İlhan Berkin son kitabının bariz özelliklerini şöyle sıralamak müm- kün: Bir defa şiirlerin umumi havası, edebiyatımızda ve bilhassa şiirimiz- de son zamanlarda adı edilen tatbi- katçısı var nazariyecisi yok bir eko- lün. İkinci Yeni - ekolünün havası i- çinde kaleme alınmış Zaten İlhan Berk bu yeninin yenisi ekolün şam- piyonlarından — sayılabilir. Ömrü bu yolda geçmiş! Sonra şairin -bunca yıldır- değişmeyen tek tarafı geliyor: Usun mısralar yazmak Bir satıra, hattâ üç satıra sığmayan mısralar. Ama bu arada İlhan Berkin kuvvetli tarafı da kendini gösteriyor. İlhan Berkın mısraları ne kadar uzun olur- a olsun, mısra yapısını kaybetmiyor. Şıırıyetını de muhafaza edıyor Ga— lar İlhan Berkin şiirlerini adeta ay- rık otları gibi sarmış, nefes alamaz hale sokmuş. Kısaca soylemek gerekirse Galile Denizi, şiirde yeni bir şeyler arayan, ama aradıgını bir türlü bulamamış olan bir şairin başarısız bir denemesi olmaktan ileri gidememiş. Kitaptaki tashih hataları ise, yenilir yutulur gibi değil. AKİS, 16 AĞUSTOS 1958