kendilerine düşen fedakârlık payın— dan kaçınamayacakları kararına vardılar. O eve ancak Sa- dettin Erbılden aldıgı beş lıra borç para ile dönen, Salih Tozanın er- tesi gün ceplerının para ile dolu ol- duğunu gören — arkadaşları şaşırdı- Salih Tozan ise ağlıyor, lar. hem de artık tiyatroya gelmiyeceği- ni söylüyordu. Bir akşam evvel beş lira borç aldığında cebinde yalnız 35 kuruşu vardı. Ama şimdi, iki film için mukavele — yapmıştı. Cebi. para dolmuştu. Bugüne — kadar bu- nu yapmamak için çok gayret sar- fetmişti. Anasına para vermesi İâ- zımdı, aç yaşıyamazdı. Bu çıplak o- da için de mal sahibi kira istiyordu. Eğer bu zorluklar olmasa Karaca- nın villasının merdivenlerinin bır an evvel bitmesine yardım onun için de bir zevk olacaktı. O gü yun, seyirciye Tozanın eksikliği fark ettirilmeden oynandı! Bir cumartesi günü idi. Meşhur elli liralıklar dağıtılmıştı. Masif İs- kemlede rolü olmadığı için tiyatroya gelmeyen ve bu yüzden para alma- yan Kâmran Yüce, İdare Müdürün- den gelmediği gün dağıtılan para- dan hakkı olan elli lirasını istemek- tedir. Ama idare Müdürünün cevabı basittir: "O gün bulunsaydın!" Kâm- ran — Yüce şaşırmıştır. Fakat bu şaşkınlık uzun sürmiyecek 8 senelik oyunculuk hayatında ilk defa başı- na gelen bu hâdise Yüceye kararı- nı verdirecektir. Arkadaşlarının ya- dönünce, "artık" — diyecektir. "ya hakkım olan bütün parayı ve- rirler, ya da yarından itibaren ben de oynamam" Kulağına yetiştirilen bu haber- den endişeye düşen İdare Müdürü' o günkü oyunun sonunda Kâmran Yüceye daha önce — dağıtılmış olan 50 liranın yanına bir 50 lira daha ka- tarak 100 lira uzatacak» fakat, "ar- tık hakkımın hepsini vermezseniz oynamam" cevabım alacaktır. O za- man bay Karakaş aktörün arkasın- dan hayretle bakacak ve bu kadar senelik meslek hayatında görmediği bu küstahlığın kendisine vız geldiği- ni ve daha seksen tane oyuncu bu- lup- oynatabılecegını düşünecektir. Ertesi gün de, bulacağım düşündü— ğü seksen oyuncudan biri olarak sahneye kendisi — çıkacak ve Anne Frank piyesinin son temsilinde şa- hikalar yaratacaktır. Sonra Ankara- da Küçük — Tiyatroda — oynanacağı gazetelerle ilân olunan piyes reper- tuardan kaldırılacak, satılan biletle- rin parası iade edilecektir. Ayrılan iki kişi için de seksen kişi- arasında bir imtihan açılacaktır. Çünkü ak- tör, Yeşilköydeki villanın merdiven- lerini yapan amele kadar boldur. Hem yapılan imtihanda seksen kişi- nin hiç biri kazanmasa dahi. perdeci Peter rolüne, marangoz da Herr Dussell rolüne çıkarılabilir. Fakat ah şu aynı sebeplerden tiyatrodan -birkaç gün önce- Aayrılan Gülriz Turkkan olmasa ve mukaveleli lunduğu için icraya müracaat etme- seydi.. M U S Besteciler Saygun'a madalya Besteci Adnan Saygun geçen haf— ta, kendine lâyık görülen bir mü- kâfatı almak üzere, Londraya gitti. Bu mükâfat, İngiliz bestecisi Sir Ar- nold Bax tarafından, piyanist Harri- et Cohen'in adına izafeten ihdas edil- miştir ve bu yılki adı da "1958 Jan Sibelius Mükâfatı" dır. Adnan Say— gun, gerek bestecilik, ve gerekse mü- zikoloji - bilhassa folklor- çalışmala- rı dolayısiyle bu mükâfata lâyık gö- rülmüştür. Geçen hafta Londrada yapılan, mükâfat kazanmış diğer sanatçıların ve Türk, İsveç. Fransız, ve İspanyol elçilerinin hazır bulundukları bir toplantıda Adnan Sayguna madalya- sı ile birlikte, kırmızı beyaz kordela- lı bir defne yaprağı çelengi verildi. Öte yandan — Amerikada, Saygu- nun eserlerinin naşiri Southern Music Publishing Co. bestecinin bir ese- rinin notasını yayınlamış bulunmak- tadır Bu eser, bir pıyano sonatinidir. "Musical Amerıca dergisinin tenkit- çisi sonatinden şöyle bahsetmektedir. "Türk bestecisi A. Adnan — Say- gunun Southern Music tarafından ya- yınlanan sonatini güç bir par- çadır. Bu muğlak eser hem kulak i- çin, hem de parmaklar için pek zorlu Aman vermeyen disonansların ve rit- mik karışıklıkların doldurduğu 15 sayfadan meydana gelmiş. İlk bakış- ta yeni, garip ve çirkin olan pek çok şey gibi, itici, cesaret kırıcı bir ca- zibe taşıyor. Bestecı en beğendiği ter- tibi -çarpışan ikincileri ve terslerini- ısrarla- lüzumundan fazla kullanıyor. ser, bir meşe ağacı gibi, bir Fıkır tohumundan Teccata'vari 7/16 ölçü işareti dahilinde iki-üç-iki ritm biçimlerini çeşitli birleşimler halinde kullanıyor. Böyle bir ritmik bünye işaret edildiği gibi prestissimo (yani son derece hızlı) çalındığında telâşlı ve sinirli bir enerji husule ge- liyor" Sanatçılar Diplomasi ve musiki C umhurbaşkanı Bayarın son Al- nya ziyaretinde diplomasi ve musıkı elele verdiler. Bayar, ileri ge- len birkaç Türk musikişinasının, zi— yaret günlerinde Almanyada bulun- malarım sağlamıştı. 10 s Cu- martesi gecesi, Bonn civarında Pe- tersberg otelinde verilen bir Zziyafet ve resmikabulde bu musikişinaslar, Türkiye ' Cumhurbaşkanının. Alm Cumhurbaşkanı Theodor Heuss'un ve Başbakan Konrad Adenauwer'in huzu- runda bir konser verdiler. Bayarın ziyareti münasebetiyle verilecek özel konserler için Türkiye- den kemancı Suna Kan ve kendisine İ Kİ refakat etmek üzere piyanist Mithat Fenmen Paristen piyanist İdil Biret ve Milanodan da soprano Ferhan O- nat çağrılmışlardır. Petersberg ote- lindeki resmikabulde, ziyafetten son- ra, Bayar, Heuss ve Adenauver'in et- rafında buuundukları sofranın karsı- sında önce Suna Kan, — Wieniawski'- nin "Polonaise brillante" ve Beetho- ven'in bir Romance'ını çaldı; sonra da Ferhan Onat. Donizetti'nin "Lu- cia di Lammermoor" undan bir arya söyledi, yemek sonrası rehaveti, bu küçük konserin buyuk bir ilgiyle din- lenmesini önleme Danny Kaye orkestra şefi Dımıtrı Mitropulos. Weber'in "Fi-. eıschutz uvertüründen, Rıchard Strauss'un ' Salome nin Dansı" ndan ve Falla'nın "Üç Köşeli Şapka" süitin den meydana gelen programım bi— tirmişti. New York — Filarmoni Or- kestrasının emekli sandığı — menfa- atine verilen konserin ikinci kısmın- da dinleyicileri, eğlenceli olaylar bek- liyordu- Antrakt sona erip de herkes yerimi aldığında sahneye, Mitropulos yerine, uzun boylu, kırmızıya çalan sarı saçlı bir adam çıktı. Elinde bir tane değil, birçok şef değneyi vardı. Önce gitti, başkemancı John Corigli— ano'nun elini sıktı; fakat bununla ye- tinmedi- Orkestra üyelerinin bir bir elini sıkmağa başladı. Bu ara kadın arpçıları ve bir kontrabasçıyı öptü. Sonra kürsüye çıktı. Değneğini salla- dı. Fakat Değnek kırıldı. Bir daha sal- ladı. Değnekten bir parça daha kop- tu. Değnek küçüldükçe orkestradan çıkan ses de küçülüyordu. O günkü konserin geri kalan kısmı, halkın çılgınca kahkahaları 'arasında geçti. Büyük Komedyen Danny Kaye mu- sikiyle nasıl mizah yapılabileceğini çok İyi biliyordu. Bir tenkitçinin de dediği gibi Danny Kaye, halkın nasıl coşturula- cağım da çok iyi bilen bir güldürü- cüydü, başka bir deyimle bir "halk virtüözu" ydu. Bir başka tenkitçi ünlü komedyenin idare ettiği her parçada -Rossini'nin "Hırsız Saksa- ğan" uvertürü, vs.- ister — dosdoğru çaldırsın, ister nükte uğruna param- parça etsin, hiç bir zaman musikiden ayrılmadıgım hiç bir zaman yanlış giriş işareti vermediğini belirtti. Danny Kaye. 1954 yılından beri, orkestraların emekli sandıkları men- faatine, böyle konserler verir. Geçen yıl Boston Senfonı Orkestrasını idare ları Ööğrenmekle, Ööteki partisyonların içindekileri halka ak- tarmıya çalışmakla geçiririz: o tek bir nota bile bilmediği halde, bu işi bizden daha iyi yapıyor." Dimitri Mitropulos da onun hakkında şun- ları söylemiştir: "Danny Kaye bu işi ciddiye alsa, şeflik çalışsa- komedyen- liği kadar parlak bir orkestra şefi kazanırız. AKİS, 24 MAYIS 1958