El veriyor — el Orta da direk bel verıyor Oo000f7” Bir iki hafta var ki Ankara Merkez Cezaevinin Hilton adı veri- len meşhur 10 numaralı koğuşun- da en çok duyulan lâf, bir halk türküsünün bu meşhur nakaratıdır. Ulus gazetesinde — yayınladığı bir fıkrasından dolayı sekiz ay hapse mahküm edilen Şinasi Nahit, he- men her aklına geldiği anda, yer- li veya yersiz, -İsterse koğuş arka- daşları uykularının en tatlı yarinde olsunlar-, pek de muzikalitesi olma- yan sesi ile bu meşhur nakaratı - hem de avazı çıktığı kadar bağıra- rak- tekrarlamaktadır. Şinasi Nahi— din ağzından düşürmediği bir başka mısra da "Anam, anam gari anam of!" mısraıdır. mafih Şi- nasi Nahıt bu sefer İlk seferınde ol- duğu kadar yalnız ve çaresiz değil- dir. Zira Hiltonda kendisi ile birlikte beş gazeteci ikamet — etmekte ve bunlar birbirlerine destek — olmak- tadırlar. Ankara Merkez Cezaevi- nin 10 numaralı koğuşu bir nevi ba- sın locası haline gelmiştir. Birer ikişer gün ara ile peşpeşine Hil- tonda mecburi ikamete memur edi- len Beyhan Cenkçi, Nihat Subaşı, Şinasi Nahit Erdoğan Tokatlı, Faruk Taşkıran ve Fethi Gıray , şayet imkân verilse, tam teşkilâtlı bir gazete çıkarabi- lirler- Gazetecılık sıfatlarının yanın bir de "hapishaneci" sıfatı eklenen bu altı basın suçlusu-ki bunlardan Beyhan Cenkçi geçen haftanın so- nunda onbeşer günlük mahkümi- yetlerinden birincisini tamamlıya- rak tahliye edilmiştir - gayet yek- nesak ve sıkıcı bir hayat geçirmek- tedirler. Hemen her gün aynı hi- kâyeler tekrarlanmakta, hemen her sabah Şinasi Nahitin "232 gün kal- dı", "231 gün 'kaldı" nidalarıyla u- yanılmaktadır. Ulusun Dolmuş ya- zarı, daha ilk gününden itibaren hapishanede geçireceği günleri say- mağa başlamıştır» Sabahları Şinasi Nahitin sesi i- le uyanan gazeteciler, ilk iş ola- rak ellerini yüzlerini — yıkamakta, sonra da bir türlü geçmek bilme- yen saatleri geçirmek için — mah- kümlarca hususi surette adlandırı- an koridora çık- makta ve volta at- mağa başlamakta- dırlar. Saat dokuz sularında — -kalkış altıdır. M. Bulvarının başın- daki beş altı met- re karelik meşhur 14 hapishanede — İÇERDEN meydana güneş ilk ışıklarım vur- makta ve o saatten itibaren de ya- TI bellerıne kadar soyunan mahküm- lar bir yandan çay içmekte bir yan- dan güneş banyosu yapmaktadırlar. Güneş banyosu âdeti, Hiltona Metin Tokerin bir yadıgarıdır Güneş ban yosu saat onbire kadar sürmek— tedir. Saat onbir, bilhassa gazeteci- ler için mühim bir saattir. Zira o saatte Ankara Gazeteleri hapisha- ne idaresinin sansüründen geçtik- ten sonra mahkümların eline ulaş- maktadır. Gazeteler geldi mi, me- raklılar derhal koğuşlara çekilmek- te ve birinci sayfadaki başlıklar- dan başlayıp ilân sütunlarına ka— Nihat Subaşı dar gazeteleri didik didik etmek- tedirler. Zaten başka da yapılacak birşey yoktur, öğle yemeğinden sonra ise en akıllıca iş. bunaltıcı sıcaktan kurtulmak için koğuşla- ra girip yatmaktır- Gazeteciler de böyle yapmaktadırlar. Saat 16 yo- ğurt yeme saatidir. Zira sıcak or- talığı kasıp kavurmakta, dili da- mağı kurutmaktadır. 17'ye doğru güneş M. Bulvarından ve meydan- dan çekılmekte» golgehk yerlere sinmiş olan ümlar da teker te- ker ortaya çıkmaktadırlar. Gazete- ciler bu saatler için kendilerine en iyi meşgaleyi bulmuşlardır. Bu meş- gale voleybol oynamaktır. Yer dar- lığından ancak ıkışer kışılık takım» larla oynanan bu| maçlar günler boyu suren en ha- raretli çekişme Nihat Subaşı-Bey- han Cenkçi çiftiy- le. Faruk Taşkıran - Fethi Giray çifti arasındadır. Bilhas : sa Nihat Subaşı hapishanede, yıllar- dan sonra da olsa ne kadar iyi bir vo- leybolcu olduğunu bir kere daha is- bat etmiştir. Takımı hemen daima galip getirmektedir. Tabii bu arada Şinasi Nahitin hakemlık yapması da hapishanede kim — Subaşı Cenkçi "Ulus ekıbı" ne ayrı bir a— vantaj sağlamaktadır. (Hapishaneye İstanbul gazetele- ri saat 18 sıralarında gelmektedir. Koğuşta herkes bir İstanbul gaze- tesi almakta» sonra gazeteler el- en ele dolaşmaktadır. Güneşin batması mahkümların koğuşa gir- me saatinin geldiğine alâmettir- Bütün mahkümlar koğuşa girdi mi, kapıda gardiyan — görünmekte ve ortalığı şöyle gözleri ile bir ko- laçan ettikten sonra "Allah hepini- zi kurtarsın" temennisi ile demir üzerlerine kapatmaktadır. mektedirler. hapishaneci edasıyla Şinasi Nahit ilâve etmek- tedir. "Seni de!-." Koğuşun demir kapısı kapanınca yemek saati gel- miş demektir. Herkes dolabından yiyeceğini içeceğini çıkarır ve ufa- cık bir masanın başına çökülür. Yemekten sonra gazeteci kümlar üst kat ranzalarda, sın locası" dedikleri yere çıkıp o- turmakta ve akşam, tıpkı saat beş çayı gıbı kokteyl parti gibi bir "erik parti" tertiple- mektedirler. Gazeteciler Cemiyeti— nin ve Sendikasının akıl etme- diği bir işi yaparak, hapıshanedeki gazetecilere bol miktarda meyva ve bu arada bilhassa erik gonde n ba- sın dostu bir gece lokali sahıbının sayesinde temin edilen ve bir tür- lü bitirilemeyen bu erikler, hemen her akşam “"digestif” olarak iş- tahla yenmektedir. Bu arada ba- koyulaş— mesleğe ait — hatıralar (anlatılmakta. Şina- si Nahidin fık- raları dinlenmekte ve dertleşilmek- tedir. Hemen tun hapishaneciler gibi basın mensup arı da her ak- şam ve sabah, ge- sın locasında muhabbet tırılmakta, AKİS, 24 MAYIS 1958