pıyorlar.. Cemiyet bu fimlerden fay- da yerine zarar görüyor. Artık yeter demek zamanı gelmiştir. Milli duygu- larımızı, göreneklerimizi baltalıyan Ve hakkımızda kötü propaganda ya- pan bu gibi filmlere bir son verelim. Film anlayışını faydalı bir duruma getirelim Butun bunlar da ispat etmekte- dir ki, filmlerimizin geriliği iptidai- liği; sinemacılarımızın bilgisizliği ve kabiliyetsizliği sadece üç beş film tenkidcisinin değil okur yazar her- kesin malümudur. Bu durumu bilen ,ve gören herkes, eline geçen ilk fir- satta bunu belirtmekten kaçınma- maktadır Zengin bir alay mevzuu inemamızın hali o kadar açık, o kadar bellidir ki edebiyatçılar bu olağanüstü durumu fırsat düştükçe konu edinmekten kendilerini alama- maktadır. Birkaç senaryo denemesi olan, tanınmış romancı Orhan Ke- mal, Yeşil - Gam Sokağının içyüzünü iyi bilmektedir. Bunu birkaç hikâye- sinde ortaya koymadan geçememiş- tir. Büyük zekâsı, ince hiciv kabili- yetiyle okuyucuyu ağlanacak durum- larda kahkahalarla güldüren — Aziz Nesin, sinemacılığımız hakkında en nefis hicivleri- meydâna — getirmiştir. "Kadın olan erkeğin maceraları" nı okuyanlar. Türkiyede bir filmin na- sıl yapıldığını gerçeğin pek az ka- rikatürize edilmiş bir şekliyle Aan- lıyabilirler. Zaten Türk filmciliğinin hali o ka- dar gülünçtür ki bunu daha komik leştirmek için ufak tefek değişiklik- ler yapmıya hiç lüzum yoktu. Nite- kim karikatüristler işi birkaç çizgi yardımıyla halledıverıyorlardı Ha- len memleketimizin en iyi-iki kari- katüristi olan Turhan Selçuk ile Al- tan Erbulak, yaptıkları resimli ro- manlarda Türk sinemasının — halini hicvetmekteydiler. "Milliyet'te "Ab- dülcamba;_", "Yem Sabah"ta "Ca- fer ile Hürmüz" şu sıralarda sine- macılık ile meşguldürler. Şimdiye kadar birkaç filmde oynamış bulu- nan Altan Erbulak, konusunu yakın— dan bildiği ıçın okuyucuların "Cafer n sinemacılık macera- larına sade gülmekle kalmayın. Türk filmlerinin perde gerisi hakkında ttnrşeyler de öğrenecekleri muhakkak- 1r. ksiş - Beklenen itiraflar Sinemacıların karşısına böyle geniş bir halk cephesi — kurulmuşken prodüktörlerin ve rejisörlerin ara- sındaki aklı selim sahiplerinin dema- goji yoluna sapmamaları ve durumu kendi bakımlarından — açıklamaları beklenebilir.. Nitekim — "Kamelyalı kadın filminin meşhur patırdıcı re- jisörü ve produktoru Şakir Sırmalı bile suçu seyırcının cahilliğine yük lemesine rağmen, filmlerin salaş ol- dugunu itiraftan kaçınmamıştır.' "Ye- ditepe"de "Sinema dedıgımız yazısında durumu şöyle izah edi- yor: "Prodüktörümüz, şehir ortala- TI seyircisine göre davranıp sermaye- sini tehlikeye atmaktansa, İç Anado- luyu memnun ederek az emekle çok kazanmayı tercih ediyor. Hemen her pazarda hemen her vakit halinde olan "sây-i leb'in sinema piyasamızdaki bu a- normal uyumu filmlerimizin kalitesi- ni düşüren sebeplerin başında gelir. Hiçbir işde dıkış tutturamamışların beş on günde şişirip önüne sürdükle- Tİ salaş filmleri Anadolu geri çevir- meydi, şüphe yok, sınemamız şimdi değişik durumda olur Ankarada çıkan "Dost dergisi her sayısında bır rejısorumuzle bir konuşma yayınlay: kuyucularına seri itiraflar sunmaktadır "Berduş”", "Altın Kafes" ve "Cilalı İbo" f'ılmle— rinin prodüktör ve reJısoru Osm F. Seden "Bugünkü Türk sineması hakkında ne duşunuyorsunuz? so- rusuna, "Tek kelime ile geri" ce- vabını veriyor. "Sinemamızda asıl eksik olan şey"leri de “"Bilgi ve iyi niyet; bilgili, yaratıcı rejisör eksik- liği ve kültürlü, iyiniyetli prodüktö- SİNEMA rün bulunmayışı" diye işaret ediyor. Rejisör Lütfü Ö. Akad- ise sine- mamızın sakat bir gelişme yolunda olduğunu ve aydın elemanın eksikli ğini 1ler1 sürüyor. , Fikir birliği ütün bu orneklerden sonra, Türk olduğu meydana çık- Tenkidciler Türk filmcili i geri, Türk sinemacıları bilgisiz ve kabılıyetsızdır diyorlar. — Yazarların bu fikrine okuyucular da tamamen iştirak ediyor. Sinemacılar, yukarı ki misallerde olduğu gibi tatlı tatlı 1t1 raflarda bulunuyorlar. , Öyleyse arada bir çıkan patırdıların sebebi ne? Niçin bu bilinen şey bir kare daha tekrarlandığı vakit tekzipler yazılıyor, tenkidciler kötü — -niyetler- le suçlandırılıyor'? Dikkât edilirse, bir sinemacı tenkidcilere ne zaman cuma geçse genel durumun bozuk- luğuna, düzensizliğine işaret ediyor, fakat kendisinin İyi bir iş yaptığı- na inanmamamızı istiyor. Birinin yap- tığı öbürüne göre kötüdür. Bu da si- nemacılık 'dünyamızda sürüp gitmek te olan keşmekeşi bir kere daha or- taya koymaktadır. Bu kişilerin, ken- dilerinden farksız işler yapanları ba- tırıp kendilerini kurtarmaya çalışma- ları pek asil bir hareket sayılamaz. Eğer filmlerinin değerine samimi- yetle inanıyorlarsa, bu da yaptıkları işten ne kadar anladıklarını, göster- mesi bakımından ayrıca dikkate de- ğer. Her İki halde de alacakları not hiç de yüksek sayılmaz. Meseleye ne tarafından bakarsa- nız bakın, ne tarafından yanaşırsa- nız yanaşın hep gelip aynı neticeye dayanmaktadır: Türk — sinemacılığı bir bataklık halindedir. Bu bataklı- ğın kurutulması için vakit geçmek- tedir. Bu bataklık yeni — değerlerin yetişmeden çürümesine sebeb olmak- ta bünyesinde gelişen gerıhgı zevk sizliği, sorumsuzluğu ve düşüncesiz- liği salgın hastalıklar gibi çevresine de bulaştırmaktadır. AKİS, 29 MART 1958 1933'ten 1956ya Bir arpa boyu, bile değil