SİNEMA kadınları oynatıyordu. Fuar kapa- nınca aynı numarayı turnelere çıkar- dı Mikado operasını sahneye koydu. Bu opera onu bir kere daha iflâsa Sürükledi. Bu arada Todd yine boş durmuyor— du. Daha çok para gözlerini burumuştu Kafasını yalnız bunun üzerinde yoruyordu. Mikado o- perasını tadil ederek caza tahvil et- i, "Hot Mikado" oldu. "Hot Mikado"- nun temsili pek müthiş oldu. Sahnede yanardağlar indifa — ediyor, onbeş metre yükseklikten çağlayanlar dö- külüyordu. Revünün tutulması başka açıkgözleri Toddla pazarlığa, ortak olmaya götürdü. Todd ortak namze- dine şu teklifi yaptı: yazı tura ata- caklar, Todd kazanırsa ortağın para- sını alacak kaybederse revüyü beda- vasına bırakacaktı Tabii yine kay- betti. Ceketini aldı, çıktı. Artık işe yeniden başlamaktan baş- ka çaresi yoktu. Öyle de yaptı. Holly- woodla Bro dway arasında mekik dokuyarak kâh filmlerin, kâh da re- vülerin prodüktörlüğünü yaptı. Hayli de kazandı. Gözü yükseklerde ve çok kazanmakta oldugund hayatının son bü umarına gırıştı Büyük yıldızlarla ye kendi i perde 1temıyle tan ınmış rom "Seksen Devriâlemi f'ılme aldı. Film bütün dünyada görülmemiş bir ilgiyle karşı- landı. Her oynadığı yerde gişe şam- piyonu oluyor, etek dolusu para ka- zandırıyordu 1 yıl Todd, arzuladıgı ye de kavuşuyordu Büyük bi yapmak istemişti, yapmıştı. ra kazanmak istiyordu, Elizabeth Taylorla . evlenmek, ha- yallerinden biriydi. Olmuştu Bir de sinema Akademisi armağanı "Oscar"ı Kazanmak ıstıyordu yılın Mart ayında "Seksen G Devri- âlem" yılın en iyi filmi olarak Mike Todda "Oscar" heykelciğini kazan- dırıyordu. Türkiye Kurutulması gereken bataklık Yerli f'ılmlerımızden biri hakkında tenkid yazıld bir gürültüdür kopar Filmin ya produktoru ya da rejisörü tenkidciyi hedef tahtası ha- line getirerek onu. bılgısızlıkle gızlı gayelerle kötü niyetlerle — suçlandı- Sanki yaptıkları filmler çok Iyıdır de tenkidciler bazı belli mak- satlâr için kasten kötüleyici yazılar yazmaktadır. Tenkidcilerle - sinemacı- lar Arasında sık sık tazelenen bu ça- tışmaların ne okluğuna şöyle bir' söz atalım. Tenkidciler, Türk sınemacılıgı hakkında ne diyor? İşte birkaç ör- nek: Adnan Ufuk, "Yedit epe" der— gisinde yayınlanan 'Uyuyan sinema" adlı yazısında, "Tü sinemasında insanlar -yaşadıkları yer, çevre, sa- man ne olursa olsun- Mükerrem Kâ- herşe- ir iş filmi Çok pa- kazanmıştı. 30 ma hırsı. Elizabeth Taylor Öözü yaşlı mil romanına göre tanışır; Esat Mah- mut romanına göre sevişir, ihanet e-, der, ihanete uğrar; " " filmi- ne göre ıstırap çeker; Kerime Nadir romanına göre verem olup öÖlürler. Bunun sebebi değildir. Zi- ra bütün bunlar sansürün itiraz ede- mıyecegı yolda da ele alınabilir. Kal di ki, r hangi bır yerli filmde öyle sahnelere rastlanır ki sansürün hoş görürlüğüne şaşar kalırsınız. Bunun sebebi, Türk filmlerini yapanların piyasa romanından yukarı erişemiyen zihniyetleridir" diyordu. "Pazar Postaslı'nda çıkan "Köy filmleri dramı" başlıklı yazısında T. Kakınç, prodüktörlerimizle rejisörle- rimizi söyle tarif ediyordu: "Prodük- törlerimize bakınız, bırınden biri si- nema ile. prodüktör olana dek ne uğ- raşmıştır, ne de ciddiye almıştır. Ki- mi gülyağcılığından, kimi halı tüc- carlığından, kimi bakkallıktan, kimi fıstıkçılıktan, kimi hokkabazlıktan kimi de diş doktorluğundan gelmiş- lerdir. İçlerinde patates tacirleri, maşır suyu imalâtçıları vardır. Boy— le başa böyle tarak hesabı, rejisör- lerimizin de onlar gibi sinemayı cid- diye almamalarını olağan karşılama- mız gerekiyor" Hâlit Refiğ ise Yeni yayımlanan "Utanç perdesi" Sabah"ta adlı ya- zısında su hükme varıyordu:"Sine- manın, cemiyetin hiçbir faaliyet sa- hasında dikiş tutturamamış 'insan- lar yatağı haline gelmesine ilk de- fa rastlanmaktadır. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde sinema gibi en kuv- vetli kültür vasıtası, en sağlam en- düstri, milletlerin duygu ve düşün- celerini aksettirecek en mükemmel kollektif sanat bu derecede başıboş, kendi kaderine bırakılmamıştır. Efkârı umumiye Tenkıdcılerın fikirleri böyle ya, a- caba başkaları ne — düşünüyor? Gazetelerin fıkra sütunları efkârı u- mümiyeyi aksettıren yazılar olarak bilinir. Fıkra arları — arasında Turk sinemasının halıne dair birşey- ler y mış olanı pek yoktur. Bu yazılarda ılerı surulen fıkırler ten- kidcilerin söylediklerinden aşağı yu- karı farksız' olduğuna göre onları da kara niyetlerle suçlandırmak mı ge- rekir acaba? İşte birkaç örnek: Cevat Fehmi Başkut "Cumhuryet" te çıkan bir yazısında Türk sinema- sının Afrika, Güney Amerika ve Ja- pon memleketlerındekınden daha ge- ri olduğunu söyleyerek şöyle diyor- du: "Türkiyede film hâlâ içindeki göbek sahnelerinin uzunluğuna gö- re kıymet almaktadır. Film âmilleri- nin, salon sahiplerinin ölçüleri budur. Rejisör ve aktörler dahil Türk sine- macıları sucuk yapmakla film yap- mak arasında her hangi bir fark gö- zetmemekte, hattâ sucukçunun su- cuklarında aradıgı vasıfları filmlerde aramanın lüzum ğuna kani. bulunmaktadırlar. hükümeti film sanayiinin mâna ve ehemmiyetini hâlâ — kavramamıştır. Boş filmler kararıp perdeye gölgeler aksetti mi Türkiyede film yapılıyor saymaktadır." rhan Arpad "Vatan"daki fıkra- larında sık sık film meselelerine te- mas etmektedir. "Kırk yıllık Türk fîlmciliğı başlıklı fıkrasında şöyle diyor: "Kırk yı ir memlekette bir yenı sanatın yerleşmesi için yeter bir aman ölçüsüdür. Kırk yıldan- beri fîlm çevrilen Türkiyede ise, bu iş bir türlü gerçekleşmedi. Gerçekleşmeme— sinin başlıca sebebi, bu yem ticaret koluna sermaye yatıran iş adamları- nın, atıldıkları yeni iş sahasınınicap- larını hiç mi hiç bilmemeleridir; Sinemacılar kendilerim bilgisiz- likle suçlandıran fıkra yazarlarım da tenkidcilerden yana sayabilir, onları da fazla aydın olmakla suçlandıra- bilirler. .Yalnız, hemen hemen bütün gazetelerde bir okuyucu mektubu sü- tunu bulunduğu unutulmamalıdır Buraya —gönderilen mektuplar ise doğrudan doğruya halkın fıkırlerını ortaya koymaktadır. Okuyu sü tunlarında Türk filmcılerının kali- tesizliğinden bahsedildiğine çok rast lanmıştır. Meselâ İzmir'den — Attila Yücel, "Akşam"'ın “"Serbest kürsü süne gönderdigi mektupta şöyle yâz : "Bir sürü film şirketi şipşal fotografçı gibi adeta dakikalık iş ya AKİS, 29 MART 1958