KİTAPLAR Göz Ucu İle Avrupa (Yusuf Ziya Ortacın seyahat not- ları, - Akbaba yayınları, Yeni Matbaa, İstanbul 1958, 80 sayfa 100 kuruş) usuf Zıya Ortaç, günümüzün kalbur Üüstü — yazarlarından, biri. Kalemini daha ziyade mizah sahasın- da kullanıyor. Mizahı inek bır mizah. Akbaba adlı mecmuasını yıllardan be- i hemen hemen tek başına, hiç bir şeyden yılmadan, hiç bir güçlüğe ye- nilmeden, kimseye boyun eğmeden çıkartıyor. Mecmuasının yanı başında yürüttüğü Akbaba Mizah yayınları ise, kitaplıklarımıza en güzel mizah eserlerini kazan dıran bır sofi olarak gün geçtikçe kabar Bu ayın ortalarında pıyasaya çıka- rılan "Göz vrupa”" Akbaba mizah yayınlarının son eseri. Yusuf Ziya Artaç bu eserinde, geçen yıl i “inde — yaptığı bir Avrupa seyahatının intibalarıni küçü ile kısa notlar halinde notlarını hatırlayacaklar. Zira bugün kitap ha- linde toplanan Göz ucu ile Avrupa, daha yakın zamanlara kad ar Akbaba- da tefrıka edilmişti. Notların kitap halıne getirilişi dolayısıyla Yusuf Zi- taç yazdığı nso de pek müte- vazı bır eda ile: "Adından da belli: Hiç bir iddiası yok bu kitabın. Göz ucuyla ne göre bildimse o kadar... Avrupayı seyahat edebiyatının bü- yük üstadları yıllarca ve — ciltlerce yazmışlar. Bundan sonra da her yen kalem onun yeni bir güzelliğini bulup yazacaktır. Ben. gezdiğim yerleri az gördüm çok duydum Bu kuçuk kıtapta belkı o duy, acı lez di Or. Ama aslına bakılırsa Yusuf Ziya seksen sayfa içine sığdırdığı yirmise- kiz notta, Avrupayı yalnız kuş bakı- şı görmek ve anlatmakla kalmamış, aynı notların içinde —Avrupa ve Av- rupalı karşısında bütün bir Türkiyeyi ve Türkleri de dile getirmiş Kitabın ilk yazısı, İstanbuldan ay- rılışı anlatıyor. İkinci yası ise Avru- pa ile ilk teması. Bu temas bir Türk K 28 İçin son derece mühimdir. Zira daha bu ilk temasta duyulan laf Türkiye- de insanlar arasındaki "temaslarda kullanılanlardan, yahut hiç değilse alışılagelenlerden tamamen — değişik- ön" Gümrükte pasapor- tunuzu kontrol eden memurdan, eşya- nızı taşıyan ve tarifeden bir kuruş bile fazla istemeyen — hammaldan, tramvaydaki biletçiden, magazadakı tezgâhtardan, lokantadaki garson- dan, velhasıl, tek kelime ile bile te- masınız olan her yabancıdan, duydu— ğunuz kelime bu oluyor: Yani, teşekkür ederim. Yani, yede adeta duymaktan bile mahrum kaldığınız kelime. Ortaç, bir başka notunda "cadde"'- den bahsediyor. İşte size bu ince mi- zah ustasının kalemiyle çizilmiş bir Alman caddesinin karakalem portre- l , "Bır terastan caddeyi seyredıyor— dum: Kadın geçiyor, erkek geçiyor, çocuk geçiyor. He otomobil, hele motosiklet, hele bısıklet galıba ya- yalardan çok. Durun, size motorlu taşıt bolluğunu anlatacak bır ölçü vereyim: Saçlı sakallı papazlar bile iki tekerlek üstünde uçuyorlar! ilah eden bizim vaiz Şeytan arabasına binmek mi? Neuzü billah Sokakta genç var, ihtiyar var, ko- lunu, yahut bacagım bir cephede bı- rakmış orta yaşlı var. Ama üç şey yok: Paçavra yok, sarsak yok zuppe o Dusseldorf caddelerinde, yara a- vucunu merhame ını e dılencı göremezsiniz. Hang kumaş, belırsız olmuş, iplik ip ğüm düğüm kıyafet göremezsiniz. He- le, balo fıstanı gece şapkasıyle küpe- lerinı şıngırdatarak otobüs bekleyen Sosyete maskarası hiç göremezsiniz. urada sokak yalnız — yürüyenler için. Kaldırım sohbetine hiç rastla- ım. Yalnız kaldırım sohbetine değil, kaldırım Satıcısına da: Ne kü- feyi sırtlamış, teraziyi donatmış İti- razcı, ne Z tenekesine şişeleri dol- durmuş gazozcu, ne arabalı şerbetçi, ne de naylon klottan bebelere takke— ye kadar "top atan tüccarın malı satan işportacı var.. Sokakta temızlık işçisine bile bir kere rastladım: Ellerinde lastik eldi- venler.- bir park kenarında ağaçlar- dan dökülmüş beyaz yaprakları süpü- rüyordu. Burada caddeler gecelerı te- mizleniyor: Suluyarak değil, süpüre- rek değil, şakır şakır yıkıyarak... Haa, bir şey daha yok: Yirmi ya- şına kadar olan kızın çirkini ve otuz yaşını aşan kadının güzeli! On yıl içinde bir tabiat muci zesıyle karşılaA şıyorsunuz: Civciv deve oluy İşte Yusuf Ziya Ortacın kalemıy— le Avrupadan bir: kaç çizgi. .Göz. ucu ile Avrupa, yalnız zevkle değil aynı zamanda ibretle de okunacak bir ki- düşününüz:. Okuyucu mektupları Politikacılar hakkında 98 sayılı AKİS'in Kendi Ara- sütununda münteşir Milli Egıtım Bakanı Celâl — Yardımcının tekzıp yazısında İnönü k ydedilir- ken arçanız, paşaanıza" tabirleri kullanılmakla onu kendine mal et- nımseme e gibi bir' feda çinde bulunan kıymetli paftalarımız da sadece D. P. lilerin- paftası de- Hepimizin Milli Eğitim Ba- kanı olması lâzım gelen sayın Yar- dımcı, bu tarz bir ifade kullanma- ğa acaba neden lüzum görmüştür? Mustafa Işık Bandırma Radyo — hakkında on günlerde gene radyo dinle- yemez olduk. Kazara radyo- sunu açan dinleyiciler kendilerini lerdeki iş ve güçleri bıraktırılarak toplanmış köylülere dairelerdeki is- min daleti ile idare edilen ğil. Boşuna zahmet, boşuna emek. zorla guzellık olmaz. Süleyman Üner - Niksar Üniversite — hakkında zamanlarda ilim adamları- m ki * hadıse er oluyor ki aydınlan— mütalaası ile çözüm- lemek istiyoruz. Benjamin Constantin'in "Âlimin murekkebı şehidin kanından daha nan kimseler olarak ilim' adamları- malarını - arzulamama- mız Bovee'nin "Her yı ğu ada . kürsüsünden fikirlerini — duyur ları elbetteki memleketimize çok şeyler kazan- dıracaktır. Orhan Kükrekol - Ankara AKİS, 29 MART 1958