YURTTA Politikacılar "Seni bırakmam!" Kapaktaki politikacı) u haftanın sonunda Yozgatta, pek çok Yozgatlı, kendilerine tanınan imtiyazdan önümüzdeki pazartesi gü- nü de istifade etmeye hazırlanıyor- du. Doğrusu istenilirse bu, kelimenin tam manasıyla Yozgatlılara tanınan bir ımtıyaz değildi. ma faydalan- mak için mutlaka Orta Anadolunun bu sert iklimli beldesine gitmek lâ- zımdı. mtıy z, meşhur "Gaziantep hâdiseleri"ni örten perdeyi altına bakabilme imtiyazıydı. diselerin esrarını açıklama hakkı he- nüz kimseye — verilmemişti; — fakat Yozgatta iseniz hâdise — sanıklarının duruşmasına gidebilir, duruşmayı takip edebilir, savcının iddiasını din- leyebilirdiniz. Böylece, meselenin ma- hiyetini öğrenebilirdiniz. Ancak, bu- nu yazamazdınız. — Zira duruşmalar alem cereyan ediyordu, ama neşir yasağı vardı! Ogrendıklerınızı baş- kalarına basın yoluy duyurmaya hakkınız yoktu Bu imtiyazdan istifade imkânını kaçırmak istemeyen Yozgatlılar, baş- larında şöhretli lokantacı Hacı O- zan -bu genç ve sempatik Yozgat- l1i şimdiden Gaziantebin şerefli tari- hine geçmişti- önümüzdeki Pazarte- si günü Ağır Ceza mahkemesinin sa- lonlarını dolduracaklardı O gün ora- a, "Gaziantep sanıkları", yani tam 79 Gaziantepli Hükümetin ve Adliye- nin manevi şahsiyetini tahkir suçun- dan ilk defa olarak muhakeme edi- leceklerdi. Bunların ekserisinin As- liye mahkemesinde devam eden bir davası daha vardı. O davada kendile- rini isnat olunan suç, Toplantı ve Gösteri Yürüşleri Kanununa muhale- fetti. Aralarından kırk tanesi o suç- tan dolayı tevkif .edilerek 140 gün hapis yatmış ve ancak bir Bahar Ha- vasın estiği gün. Asliye hakimi ta- rafından tahlıye edilmişti. "Gazian tep — sanıklar Ağır zada bir seneden beş seneye kadar. Asliye- de ise altı ay hapis cazası istenili- yordu. Ama "Gaziantep sanıkları" — bu hafta bunu düşünmüyorlardı. 140 gunluk bir ayrılıktan sonra, aileleri- sevdiklerine kavuşmuşlardı. Bu ft hepsi, evlerinde hasret dindir- Uçaktan inen yolcu geçen haftanın başında Yeşılkoy meydanına di. Saat ondu. Vaktin bir haylı geç ve havanın vağıslı olmasına rağmen, terminal binasının önünde mühimce bir kalabalık ver almış, beklıyordu Uçâk piste konun, terminale doğr döndükten sonra kalabahkta bir kay— naşma oldu. Foto muhabirleri, gaze- teciler uçağın açılan kapısına doğ- ru yürüdüler Kapıda önce bir hos- tesi onun arkasında da uzun boylu, esmer, yakışıklı ve gençten biri gö- ründü. Genç adam gülüyor mu, yoksa 12 OLUP BİTENLER. ağlıyor mu belli değildi. Peşpesine flâşlar yandı, söndü. Sonra: "— Babacığım" diye haykıran bir ses duyuldu. Dört yaslarında kadar temiz ve İtinalı giyinmiş, son derece sevimli bir kız çocuk kalabalığın arasından sıyrıldı ve merdivenleri inmekte o0- H Avn Geş Hasret — kavuşturan! lan genç adamın bacaklarına sarıl- dı. Adam, bir anda küçük kızı kuca- ğına aldı ve bağrına , bastı. Hazır bulunanların hemen hepsi aglıyor— du. Küçük kız, başım babasının göğ- süne dayamş " Baba, bugün Cumhuriyette, bir de başka gazetede resmin çıktı, gördür mü?" diyordu. Karşılayıcılar genç adamın boy- nuna sarıldılar, onu yanaklarından, gözlerinden optuler tekrar — tekrar geçmiş olsun, geçmiş olsun!" de- diler. adam, kucağındaki küçük kızı yere bırakıp kendisini karşıla- maya gelenlerle konuşmaya başlar- ken küçük kızın birden babasının ba- caklarına atılıp "Babacığım, — seni bırakmam, tayyare tekrar geri gö türür" diye ağlaması, baba kızın et- rafını saranları bir defa daha — göz yaşlan içinde bıraktı. Uçaktan inen yolcu sanıkları'ndan Ali İhsan Genç gazeteci, C. H. P. nin genç a- dayı, Demokrasiye inanmış bir nes- lin genç temsilcisi kızı Zeynebine ka vuşmuş olmanın heyecanı içindeydi. Yozgat hapishanesinden — kurtuldu- ğunun ertesi günü, Ankara üzerinden uçakla İstanbula koşmuştu. Bir serencam li İhsan Göğüs Gaziantepliydi. 1924 senesınde Kalealtı — semtin- de, Handaniye camiinin karşısında- ki, o zaman Gaziantebin en büyük ve en güzel evi olan binada dünya- ya gelmıştı Kahyazadeler diye anı- lan ailes Gaziantep — tarihinin dortyuzellı senelık derinliklerine ka- dar giden bir mazisi vardı. Soyadı kanununun çıkması ile ailenin en bü- yüğü Ahmet Muhtar Bey, Göğüs so- yadını almıştı, Ali İhsan daha iki buçuk yaşındayken, babasını kaybet- mişti. Geriye ikisi erkek, biri kız üç çocuk ve fedakâr bir dul — kadın kalmıştı. Babalarının kaybıyla bera- ber ıstıraplı ve meşakkatli seneler de başlamıştı.. Evlerini satmışlar, dedelerinden kalma Yukarı Gü adlı köyün geliri i çinmeye başlamışlardı. yük bir gayretle bütün çocuklarının okuması için elinden geleni yapmış- tı. Ali İhsanın ağabeylerinden Gündoğ du Sanat Okulunda yetişmiş, sonra Gazia antepte kitapçılık ve gaze- tecıhkle uğraşmaya başlamıştı. İbra- m Oğuz ise tıbbiyeyi bitirmiş, dok- tor çıkarak Gaziantepteki İsçi Si- gortaları , Hastahanesine gelmiş, ser- tabib olmuştu En küçük ' kardeş- leri olan kız ise bir tüccarla evlen- miş., ve Malatyaya gitmişti. Türkiyede ne zaman bir hurrıyet mücadelesi başlamışsa. Göğüs aile- sinden bir ferdi bu mücadelenin için- de bulmak mümkündü. Ali İhsanın amcası Hüseyin Cemil Kethüdazade, Gaziantebin İngilizler tarafından iş- "Gaziantep Göğüştü. İki — sene kampında an için göklerini kaybetmişti. Anavatana döndükten sonra ziantepte Serbest Fırkayı kurmuş- tu Diğer amcası Ahmet Muhtar Ket- hüdazade İttihat ve Terakkinin Bakır köy ve Fatih Kâtibi mesullüklerinde bulunmuştu. Birinci Dünya Harbi, sı- rasında İaşe Komisyonunda çalıştı- ğı halde, Osmanlı İmparatorluğunun çökmesinden sonra Gaziantebe, sır- AKİS, 29 MART 1958