YURTTA OLUP BİTENLER. ti. Zaten Kıbrıstaki İngiliz idaresi, anlayışla karşılaması gereken Türk nümayişini mavzerle susturma- ya kalkışarak, ne dereceye kadar 1li- beral .olduğunu göstermişti. Ne tu- haftır, Lefkoşede Türklerin yaptık- ları nümayiş kanla bastırılırken, birkaç gün sonra Magosa Rumları- nın nümayişi sadece coplarla dağıtı- lıyordu. Silâhsız nümayişçilere ateş açmaktan çekinmeyenler ve ekiz Türkü şehit edenler beraat ettirilir- ken, Lefkoşe özel mahkemesi haklı bir dâva için sesini — yükseltenleri suçlu bulmaktaydı Halbuki ayni anda azılı çeteciler serbest bırakılıyordu. Liberalizm gösterisinin silâha sarılan- ların lehine işlediğinde şüphe yoktu. Haklarım sulhçü yollarla aramaya çalışan Ada Turklerının karşıların- da ateş püsküren mavzer ve Zırhlı vasıtalar bulduktan sonra bu netice- ye varmaması imkânsızdı. Liberaliz- barometresine göre ayar- layan İngiliz idaresi de bunu çok iyi biliyordu. Bu sebeple gizli Türk teş- kilâtı Volkanın kuvvetlenmemesi için acayip tedbirlere başvurmaktan bile çekinmiyordu. Meselâ Sir Hugh, ge- çen haftanın sonunda, adaya silâh ta- şınmasından korkarak. Türk hava yolları uçaklarının, Kıbrıstaki Türk acentası tarafından teslim alınması- nı yasak ediyordu! Bu Karakuşi ka- rara, Türk Dışişleri Bakanlığı elbette ki- Tâzım gelen cevabı verecekti. A- ma liberal valinin bu "Sürliberalizm" ine şaşmamak imkânsızdı. Meşhur plân ne âlemde dada bu tek tarafla liberalizm Österisi devam ederken, — siyasi çevreler Vali Foot'un adıyla anılan meşhur İngiliz Plânının akıbetini me- rak etmekteydiler. Bir ara hemen tat- bikata konulacağı sanılan plân, An- kara Konferansından sonra, rafa kal- dırılmıştı. Bu Türkiye için geçici de olsa bir muvaffakiyetti; Ama İngi- lizleri kararlarından vazgeçirememiş, sadece plânı tehir ettirmeye muvaf- fak olmuştuk. Nitekim Ankara kon- feransı sırasında kimsenin vetosuna metelik vermiyeceğini söyleyen İn- gilizler, idari muhtariyet fikrini Tür- i e Yunanistana kabul ettirmek ıçm uğraşıyorlardı. Resmen açıklan- dığına göre İngiltere ve ilgili mem- leketler arasında gizli müzakereler devam- etmekteydi. Taksini — lâfının mucidi Lennox-Boyd, Avam Kamara- sında üçlü bir konferans ihtimalinden söz açmaktaydı Gelgelelim Makari- os. Kibrisin tek temsilcisi olduğunu tekrarlıyarak bu kapıyı kapamak is- tiyordu. Yunan Hükümetinin, üçlü konferansı kabul bile. etse, Makari- osun' da temsil edilmesini isteyeceği muhakkaktı. Bilhassa yeni- seçimler arifesinde geçici Hükümetten, Maka- riosun tasvip etmiyeceği bir karar alması — beklenemezdi. Meşhur Pa- pazla-bir masaya oturmayı da Türk Hükümeti kabul etmiyordu. Bu se- beple, hiç değilse şimdilik üçlü kon- feransın toplanma şansları pek par- lak gözükmüyordu. Herşeye rağmen * ceğini' Batı taraftarı olan Karamanlis, se- çimleri -kaybederse işler daha da sar- pa saracaktı. İyimser Vali Foot'un "Ankara ve Atina — ziyaretlerinden sonra, Türk ve Yunan Hükümetleri- nin, İngiltere ile olan ittifakları çer- çevesinde Kıbrıs meselesine bir hal çaresi bulmayı samimi olarak iste- dikleri" kanaatini paylaşmaya imkan yoktu. Türk ve Yunan tezlerini uzlaş- tırmak imkânsızdı. Bütün mesele İn- gilterenin, iki tarafı uzlaştırmanın mümkün olmadığım tecrübeyle — öğ- rendikten sonra, kendi planını tek başına sahneye koyup koymıyacagıy— dı. Başbakan MacMillan'ın sözlerine inanmak lâzım gelirse, İngiltere bu- Geçen haftanın sonun na hazırdı. Sir Hugh Foot Plândan ne haber ? da gazetecilerle yaptığı bir konuş- masında "Müzakerelerde bir — neti- ce elde edilmezse veya taraflardan biri bu müzakerelere — yanaşmazsa, İngilterenin alacağı nihat karar hak- kında hç bir mesuliyet yüklenmeye- soyluyordu Ama İngiliz Baş- bakanı "Bu müzakerelerde Kıbrıs» meselesinin * muhakkak bir hal çare- sine bağlanacağını" düşünmekteydi. Bu hal çaresinin taksim — olmayaca- ğını da maalesef herkes biliyordu. Hür.P. Hazin akibet u haftanın ortasında — gazeteler, Hür. P. yi yeniden unutmaya baş- ladılar Ikı ciddi partinin, D.P. ile C. in alâkası Hür. P yi seçim- lerden beri daldığı nisyanın içinden gün ışığına 'çıkartmıştı. İki — hafta müddetle Hür P. siyasi aktüalite cüz- danında faaliyet değil de siyasi dedi- kodu zaviyesinden de olsa, yer aldı. Fakat haftanın sonunda dedikodular— dan herkes bıktı, Hür. P. de bir si- yasi faaliyet yapacak halde bulunma- dığından tekrar karanlıklara gömül- ü; Hakikaten, parti denilince hatı- ra ocak çalışması, bucak çalışması, İlçe çalışması, İl çalışması, merkez çalışması geliyordu. Parti demek, in- san demekti. Tabii bu ciddi partıler için böyleydi. Fakat Hür lince hiç kimsenin bir ocak kongre- sinin, bir bucak kongresinin, İlçe ve- ya ıl kongresinin yapıldığını duydu- ğu yoktu. Bunun sebebi, böyle kı releri yapacak bir topluluğun Hür. P. de kalmamış olmasıydı. tekim vaziyetten haberdar olan ida- reciler kongrelere geçmeye yanaş- mıyorlardı. Gayet iyi biliyorlardı ki bunlar- ya iki, üç kişi ile yapıla— cak, hattâ bazı yerlerd bu iki vey Uç kışı dahı bulunmayacaktı. Hakı— kate P. particilik oynayan bir kaç kışının Ankaradaki Menekşe so- kakta toplanıp kendi kendilerine "biz söyleyiş, biz. böyleyiz, bizim üzerimi- ze politikacı yoktur, neydi bizim muhalefetimiz, neydi bizim o fikirle- rimiz, memleket bize muhtaç, mem- leket bizi beklıyor şeref bizim, za- fer bizim" diye vakit geçirdikleri bir' teşekkül halindeydi. Zaten — bu yüzdendir ki o zümre etrafında bir dedikodu" çıktı mı, Hür. P. nin ismi gazetelere geçiyor; dedikodudan bık- kınlık gelince Hür. P. nin ismi gaze- telerden Biliniyordu. Zaten düşünmek lâzımdı. tabirleriyle bir "koca parti". ketin siyasi hayatında rol oynamak istiyor. Hem ne rol? Bu partinin par- lak fikirli mensupları düşünecekler, sadece kendi partilerinde değil, bü- tün memlekette lider rolü oynayacak- lar. Öteki partiler, sadece o fikirleri tatbik mevkiine koyacaklar. Dehşet- li bir parti! Bu parti, büyük gürül- tüyle bir istişari kongre topluyor her ilden beş delegecik-. başka par- tilerin liderlerim davet ediyor. Kong- re toplanıyor. Ne yapıyor? Bir karar alıyor. Düşününüz: Koca partinin tav- ca kongresi koca bir karar alıyor.. Nedir karar: Biz, müstakil kalmaya karar verdik! Bunun ciddiyetle telı— fini görmek elbette ki kolay değil- di. Biz müstakil kalmaya karar ver- dik, : biz kimseye iltihak etmeyece- gız' . Emsalsiz karar, bu. Hakikat bu olduğu içindir ki. haf- tanın sonlarında Hür. P. den gene kimse bahsetmez olmuştu. Kendile rini memleketin beklediği "fikri mesih" sayanlar gene Menekşe so- kakda toplanıyor, sabahtan akşama kadar çene çalıyor, sonra bu fikirle- rini gazetelerine yazıyor, kendileri söylüyor, kendileri dinliyor, vakit ge- çirip gidiyorlar, ocak kongresi top- layamadıkları .halde "biz bir dehşet- li partiyiz" diye avunuyorlardı. Kimseye zararları olmadıktan sonra, niçin avunmasınlardı? Haki- katen bir siyasi faaliyet göstermek isteyenler ise zaten D. P. ile C P. arasında fiilen taksim olunmuş- lardı. Memlekette siyasi faaliyetin, hiç —olmazsa daha uzun yıllar sa- dece bu İki teşekkül safında yapıla- bılecegı hakikati çoktan ortaya çık- mıştı ama, anlaşılan bu hafta içinde de bu hakikat henüz Menekşe sokağa erişememişti. AKİS, 29 MART 1958