İKTİSADİ VE MALİ SAHADA, daşlarını daha fazla ıstıhlak etmeye sevkedeceğini umuyor. Büyük tırajlı mecmualar işsizliği bile gayet, cazip bir ıstırahat devresi olarak göstermeye çalışıyorlardı. Me- selâ U.S. New, Thomaa J Mull ns ad- l1 bir işçiyle röportaj yapmıştı. Üç çocuk babası olan Muliihs işsiz kal- madan evvel bir otomobil fabrikasın- da 92 dolar kazanıyordu. Halen iş- sizlik sigortası ve diğer bazı avantaj- lar sayesinde eline haftada 50 dolar geçiyordu. Aile eskisi gıbı yiyip içi- yordu. Yalnız bazı uri olmayan masraflar kısılmıştı. Mesela çocuk bakıcıya artık para vermiyorlardı. Sokağa çıkacakları zaman karı veya kocadan biri evde kalıp çocuklara bakıyordu. Mr. Mullins çocukların saçlarını berber parasından tasarruf etmek için bizzat kendisi kesiyordu. Eğlence yerlerine gitmiyorlardı. Oto. mobillerine binip her gün deniz kena- rına gitmek ailenin tek eğlenceleri haline gelmişti. Doğrusu böyle işsiz- liğe can kurbandı. Mr. Mullinas'in her türlü konfora sahıp evini ve otomobi- lini görünce, insanın Amerikalı bir İŞSİZ olmadıgına üzüleceği geliyordu. Bizdeki G örülmemiş kalkınmanın nezleye yakalanmasından beri, bizde de sık sık işsizlikten bahsedilmeye baş- lanmıştı. Nitekim geçen haftaki ga- zeteler, 10 bine yakın demir ve metal İlcisinin işsizlik — tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarım yazıyorlardı. Halıcıoğlundaki Demas demir çekime fabrikası kapanmıştı. Eyüp Telay sı- cak çekme fabrikası, Sılahtaraga Gayret demir çekme fabrikası, Ay- vansaray Telay çivi fabrikası v.s. kapanmak üzereydi. Kapanma sebe- bi berm ad ham madde sıkıntısıy- dı. Bu yaz yapılan sanayi sayımında, tesislerin kapasitelerinin yüzde 42 aşağısında — çalıştıkları görülmüştü. Yani birçok işçi yedek parça ve ham madde yokluğu yüzünden kapı dışarı edilmişlerdi. işsizlik Amer ikadaki durum bunun tam tersineydi. Saım Amcanın çok şükür helva yapmak ıçın hiç bir şeyi nok- san değildi. maddesi de; fabri- kası da, kalıfîye elemanı da, kredisi de alesta bekliyordu. Yalnız helva yemekten bıkan Amerikan halkı ar- tık parasını eskisi gibi harcamaktan vazgeçmiş, biriktirmeye başlamıştı. İş adamları da satılmadığını görünce helva yapmakta — tereddüt ediyorlar ve yeni makinalar 1smarlıyorlardı, Amerikalılar tutumluluktan vazgeçip yeniden israfa başlar başlamaz, ikti- sadi makinanın çarkları yeniden es- kisi gibi donmeye başlıyacaktı nazar değmesin, ne du. Hatta iktisatçılar bu aşırı talep— ten şikâyet bile ediyorlardı. - Buna rağmen helva yapanların sayısı git- tikçe azalıyordu. Zira helva için şe- ker ve süt mak bir mesele halıne gelmişti. Kısacası, Amerikadaki z gınlık bizdeki ise zugurtluk hastalıgı idi. 22 Dış Yardım En iyi yardım şekli eçen hafta, artık sayıları git- tikçe azalan Zafer okuyucuları, meşhur tek yıldızlı muharrirle, bir defaya mahsus ta olsa, ayni fkırde bulunmanın zevkini tattıla Tek yıldız Almanyadaki gıda maddele- rine taalluk eden yeni bir kanun ta sarası vesilesiyle, Türkiyenin AVRU- panın Zzirai ihtiyacını karşı- lamakta oynayabileceği mühim To- lü bahis mevzuu ediyordu- Avrupa- nın zirai madde ihtiyacı gittikçe art- maktaydı. Sebze ve meyva bahçesi haline gelen İspanya ve İtalyanın tek-başlarına bu ihtiyacı karşılama- ları imkânsızdı. Bu sebeple Avrupa— liların, bilhassa Almanyanın "Tür- kiye ile taze meyva ve sebze dâvası- nı kredi, teknik, nakliye ve anbala- Jına kadar teemmul etmesı kendi Mullins'lerin evi "Lüküs hayat, lüküs hayat...” menfaatleri icabıydı. Türkiyede zey— tin ve zeytinyağını 15 senede 15 m line çıkarmak mümkündü. Diğer ne— bati yaglar ıçın de durum aynıyd Sebze vi yvada. keza 10-15 sen lik bir programla ya taze olarak ve— ya en hilesiz konserveler şeklinde bü- tün Almanyayı beşleme mumkun— dü. Yalnız bunu başarmak için "sat- tım, aldım" zihniyetini artık müzeye sevkederek “kredi ve bilgi teksif et- mek suretıyle atıye muzaf sipariş- ler veriyorum" zihniyetine geçmek lâzımdı. Hakikaten tabii imkânlarımıza rağmen, .bilgi ve kredi noksanı dola- yısile, Avrupa pazarlarının istediği şekilde mal istihsalini bir türlü bece- remiyorduk. Bu hususta istenilen kredi verilse bile, neticenin parlak olacağı şüpheliydi. Halbuki — ecnebi firmaların bizzat bu zenginlikleri işlemesi mümkündü. Meselâ Alman firmaları .mütehassıslarıyla birlikte Türkiyeye gelip büyük çiftlikler ku- rabilirlerdi. Bu suretle Türkiye hem döviz kazanır, hem zirai imkânları- nın Avrupai bir şekilde nasıl işletile- ceğini öğrenirdi. Halen Almanyanın memleketimize yapabileceği en tesir- li yardım şekli buydu. Bunu çok iyi bilen Almanlar, nitekim Türkiyede numune çiftlikleri kurmaya — karar vermişlerdi. Yalnız bu numune çift- likleri hakikaten "numunelik" kalı- yorlardı. Bu sahada numunelere de- ğil, çok sayıda teşebbüslere ihtiyaç vardı. Ama Avrupalı kapitalistler, uzun vadede meyva verecek teşeb- büslere pek iltifat etmiyorlardı. Dış Ticaret Arap saçı Geçen haftanın sonunda İKA A- jansı, incitmemeye dikkat eden ihtiyatlı bir ifade de, iktisadi mah- fıllerımızın dış ticaretimizin — acıklı durumu kkındaki intibaını akset- tırıyordu. Fıatlarımızın dünya Hat- larına nazaran yüksek olması dola- yısile, ihraç mallarımızın yüzde 6 ına prim ödemek gerekmekteydi. A- ma bu iş mutad üzere hiç bir plâna, programa dayanmadan yapılmış ve prim. işi arap saçına döndürülmüş- tü. Tezvin fonu, deblokaj malları için rüçhanlı kur, hubu bat, Aafyon, şeker ve pamuk gıbı ıhracatı kanunı veya fiih tekel seklinde yapılan madde- ler için Merkez Bankası tarafından karşılanan zararlar, maden ihracı - na mahsus ithal hakkı, tütün müs- tahsiline — yapılan yardım, bilateral tıcaret anlaşmalarının fiat — aciyosu, yere Ödemelerin verdiği primler, kredıh ithalatta mal ödeme usulü" ve muhtelif takas muameleleri muhtelif prim verme şekillerini — teşkil edi- yordu. Bu arap saçına bir son ver- mek lâzımdı. Mademki dahili fiatlar- la dünya fiatları arasındaki — farkı gidermek için devalüasyon — yoluna gidilmiyordu, hiç değilse prim — işi bir zaptürapt altına alınmalıydı. Bir verginin bütün gelırın ihracât prim- lerine tahsisi ilk 'akla gelen fikirdi. İthalattan alınan Hazine hissesinin, bu iş ıçm kullanılmaması bir hata olmuştu; Diğer mühim bir dert dış borçlar- dı. Bu borçları arttıramamak için ya- tırımların ihracat malları sahasına yöneltilmesi zaruriydi. Bundan baş- ka dış borçların mühim bir kısmının konsolide edilmesi ve asgari 15 yıllık bir devre içinde ihracatın hiç değil- se yüzde 5 i tahsis edilmek suretiy- le ödenmesi uygun olacakt İKA Ajansı, resmi makamların da duruma vakıf olduğunu söylüyor- du. Yalnız "lüzumlu tedbirlerin alın- masına başlangıç teşkil edecek hare— ketin hızı temin olunamamaktaydı Bu çapraşık cümleyle, ihtiyatlı ajans muhtemelen Ticaret Bakanlığında herhangi bir kıpırdanma görülme- diğini anlatmak istiyordu. Her. şe- yin A'dan Z'ye kadar bozuk olduğu- nu bilen 'bakanlık, her halde işe ne- reden başlayacagım bilemiyordu AKİS, 29 MART 1958