MUSİKİ kip etti. Hepsinde birbirine benziyen melodiler vardı. Maksadı, melodile- rin "tabiatta — bulunduğunu" ortaya koymaktı Sonra, Georges Awuric hâkimin karşısına çıktı. "Bu dâva, bir komedi haline geldi artık" dedi. Piyanoya geç ti ve Beethoven'in "Eroica" senfonisi- nin başlangıcındaki beş notayı çaldı. Gerçe ten bu notalar, "Moulin Rou- ge" valsinin ilk notalarıydı. Sonra, beş nota daha çaldı. "Bunlar da, Fransız ordusunda ok kullanılan ünlü bir borazan motifinin notaları- . Hâkim birden canlandı. "Evet, hatırlıyorum. 1914'te Fransa- daydmı". Georges Auric dâvayı ka- zanmıştı. Ama, tekrar piyanoya otu— rup Hirshon' un melodisini çalm n da kendini alamadı. Ça ld '"hıç de iyi bir vals değil" diye fıkrını de söyledi. Konserler Yüksek voltaj I stanbul Konservatuvarmdan olan 22 yaşındakı Türkiyenin en iyi piyanisti sayılmaya namzet ' görül- mektedir. Ankaralıların ilk olarak bir kaç yıl önce Devlet Konservatu- van salonlunda, İstanbul — Belediye Konservatuvarı — öğrencilerinin — bir müşterek konserinde dinledikleri ye İki. hafta Once Sanatseverler Klübün- de ve. Ses ve Tel Birliğinde verdiği konserlerle ogrencılık yıllarından be- ri neler yapmış olduğunu gördükleri genç piyanist geçen hafta İstanbulda Yeni Tiyatroda bir resital verdi. Arın Karamürsel — yavaş yavaş ısınan dinleyiciye tedricen tesir den pıyanıstlerden değildi. Program- daki ilk eserin, Bach'ın Kromatik Fantazi ve Fuga sının 11k notaların- da halkı kıskıvrak yakaladı. Artık ondan sonra herşey, dınleyıcının tüy- lerını diken diken eden, onu yıldı- mla vurulmuşa çeviren bır kudret- le çalındı. Bach da kesin olmaktan u- zaktı; kuru ve sinirliydi. Chopin'in Op. 35 sonatının son kısmı fırtına hı- zında .ve — bulanıklığında- — çalındı. Tempoları genel olarak çok hızlıydı. Ritmlerinde aksamalar oluyordu. Fa- kat Arın Karamürsel, yüksek Volta]— lı bir elektrik enerjisi kaynağı — gi- biydi. Olağanüstü bir şahsiyeti vardı. İstidat ve kabiliyetinin de aynı dere- cede olağanüstü olduğu- goruluyordu Tekinlik imkânları boldu ve iyice geliş- mişti. .Fakat bunları biraz daha titiz- likle kullanması beklenirdi. Eserler eli nin altında bir oyuncak gibiydi. Fakat unları, karakterlerine daha sadık kalarak çalması arzu edilirdi. Ama ne olursa olsun,. n Karamürselin heyecan verici, çalışına kendini kap- tırmış bir dinleyici bunların pek far- kına varamıyor, varsa bile bu genç piyanistin sanatçı şahsiyeti uğruna, küsurlarını hoş gorebılıyordu Arın Karamürsel, orkestra şefleri arasın- da Leopold Stokovskı veya Leonard Bernstein'ın, Rugierro Ricci gibi bir kemancının, yahut Samson Francois gibi bir piyanistin mensup oldukları kategoriden bir icracıydı. Hızlı tempolar,, Arın Karamürsel için büyük bir cazıbe kaynağıdır. Bu yüzden sık .sık yavaş Ööğretmeni tempo ta- raftarı Ferdi Statzerle Arm Karamürsel ve Ferdi Statzer Ders verme sırası öğrencide 32 münakaşa eder. Fakat, çaldığı eser- lerin her birini çok iyi kavramış ol- duğu, musikiyi yaşadığı tempo yüzünden Debus sy'n lar" gibi rahat ve gereken preludunun bile karakterli bozmamakta neral Lavıne ya da "Batı Ruzgarının Gördüğü" gıbı prelüdlerin özelliklerini' iyice belirt- meğe muvaffak — olabilmektedir, öte yanda Chopin sonatının, cenaze marja gibi süratle ve parlaklığa tahammülü olmıyan bir musiki karşısına çıktığın- da da nasıl davranacağını bilmekte- dir. "Mezuniyet konserinde Chopin'in cenaze marşını çalarken bir kaç gün önce Ölen dedem aklımdaydı. Bu de- fa da hep. Üsküdar vapuru faciasının kurbanlarım düşündüm..." diyor. Misafir Arın Karamürseli yetiştiren Ferdi Statzer, Pazar sabahı İstanbulda San sinemasında Şehir Orkestrasının verdiği. konserin solistiydi. — Ferdi Statzer İstanbulun en faal Piyanist- lerinden biridir. Daha çok, resitale çalgıcılara ve şarkıcılara refakat e- der ve bu sıfatla bazan Ankaraya da u- zahir; arada sırada işte böyle kendı başına konserler de verir. Ferdi zerin iki çalışma sahasındaki başarısı arasındaki büyü fi bir hafta içindeki iki konser vasıtasiyle, böyle- ce halka sunulmuş oluyordu. Statzer, Arın Karamürselin -ve daha önce Ayşegül Sarıcanın Verda Ermanın, Gülseren Sadakın- gösterdiği gibi. çok iyi bir öğretmendi. Fakat piyano ba- şına geçtiğinde istidatsız bir öğrenci kadar kötü çalıyordu Bu bakma— dan Beethoven'in Sol Majör on- çertosunu çalışı, alaşağı edilmiş krallara lâyık bir işkenceydi. idare eden, bir misafir Konseri i Orkestrası Cumhurbaşkanlığı Robert Lawrence. Amerikalı şef Türkiyeye geldiğinden beri ilk defa. olarak Ankara dışında bir orkestra idare ediyordu. Kurulduğundan beri Cemâl Reşit Reyin idaresi altında çalışmış olan İstanbul Şehir Orkest- rası. Lavvrence idaresinin özellikleri- ni başarıyla aksettirdi. Faka © e, şefle orkestra arasında "yeni ta- nışmadan" mütevellit — sayılabilecek yadırgamalar yok değildi. Amerika- l1 şef programının başlıca eseri ola- rak, en iyi tanıdığı eserlerden birini, Berlioz'un "Symphonie Fantastigue" ini seçmişti. İdaresi ilk üç muvmanda tatmin edici olmaktan pek uzak de- ğildi. Fakat son iki kısım fazla gü- rultulu fazla karışık, mizah ve "fan- tezi" unsurlardan esere özelliğini veren sürprizlerinden mahrum ola- rak çalındı. Herşeye rağmen Robelt Lavvrence İstanbulda büyük bir ba- şarı elde etmiş sayılabilirdi. Dinleyi- cilerden pekçoğu İstanbul orkestra- sının bugüne kadar bu derece başari- l1 bir icra çıkarmamış olduğunu söy- lüyordu. Maamafih bu görüşte, kom- şu tavuğunun komşuya kaz görün- mesinden ileri gelen bir mübalâğa payı olduğu şüphesizdi. AKİS, 15 MART 1958