TİYATRO İstanbul Cep tiyatrosu eçen hafta perşembe gecesi Cep Tiyatrosunun kulisinde bir genç kız, çok sevdiği bir şeyi kaybetmiş ol manın acısı Jçindeymiş gibi, iki gözü iki çeşme aglıyor ve hep aynı cümle- yi tekrarlıy rdu — Bu akşam iyi oynayamadım." Etrafında toplanan arkadaşları, bu masum tavırlı genç kızı çok iyi alılıyorlardı. Zira üç yıldan beri Cep Tiyatrosunun.o küçücük bınasına a- yak basan her genç oynamak" tan başka hiç bir kaygusu olmamıştı. Tiyatrodan daha çok sev- dikleri, her gece iyi oyun vermekten daha çok istedikleri hiç bir şey yoktu. Ne sen-ben kavgası, ne de her tiyat- ronun içinde rahat huzur bırakmayan aktör, aktris kaprisleri bu binanın kapılarından 1çer1 girmemişti. Bu- nun için de Haldun Dormenin idare- sinde, bu genç sanatçılar topluluğu dördüncü ü çalışma yılma da aynı ih- tiraslarla başlıyorlardı. (Haldun Dormen bu yıl, Cep Tiyat- rosunun rejisörlüğünü —orada yetiş- arkadaşına, — Yılmaz Keskine bırakmıştı. ne Labiche'in "İki sıkılgan"ını koy- muştu Hey merhaba", Saroyan'ın bütün eserlerinde — olduğu gibi "dostluğa, sevgiye övgü" havasını, taşıyan, tek perdelik bir piyesti: Üç yıldan ben kaybolan şansını ve kendi Kendine Katey adını verdiği genç kızı arayan bir delikanlı, Katey'i bulduğu gün, hem şanssızlıktan, hem de bir "çakal kadar yalnız"lıktan kurtulacak. Ka- saba kasaba dolaşırken, kendisinden para sızdırmak isteyen evli bir ka- William Saroyan'ın "Hey Merhaba,, sında E. Kalgu ve E. Dilligil Arayan Mevlasını da bulur belâsını da... dinin namusuna tecavüz etmek su- çuyla hapse atılır. Hapishane hücre- sinde, tıpkı onun gibi, kendi dünyası içine kapanıp kalmış, sevgiyi, dostlu- ğu paylaşmaya hazır bir genç kızla karşılaşır. "Hey merhaba" hitabına, hapishanenin hizmetçisi olan bu kız ile cevap verir. Delikan- bu buluşma, çok kısa sürecektir. Yalnızlıkttan kurtulmak, yarım- lıklarım öbür insanların dostluk sev gısınd tamamlamağa çalışmak.. Sa- royan'ın insanoğlunun baş problemi olarak gösterdiği şey işte budur. Sa- royan'ın ikinci özelliği kahramanla rını, ne kadar trajik bir kaderin taşı- yıcısı olursa olsunlar, son derece sa- kin, gürültü ve patırdısız konuştur- mak ve yaşatmak. Grudanın “"Hey merhaba"yi bu anlayışla sahneye koyması, hele. eserin sonunda ölüm "İki Sıkılgan,, da Susen German, Sezen Göknur, Osman Bircek "Hayır,, denemiyen oyun 28 sahnesine bir kıyametin kopması ha- vası vermekten kaçınması, Haldun Dormenin Cep Tiyatrosu sahnesini genç arkadaşlarına emanet etmekte haklı oldugunu ispat ediyor. Piyeste genç adamı yaşatan Erhan Dilligil, bu adamın hem canlılığını?" raberce duyurabiliyordu. Yalnız bazı sahnelerde birinden öbürüne "geçiş” leri biraz daha belli etmeğe çalışması kabildi. Kuliste "bu akşam iyi oynı- yamadım" diye ağlayan Esen Koflu ise, sahneye ilk defa çıkmasına rağ- men -oyunun başından sonuna kadar hiç bir yerde acemılık göstermedi. Konuşma tarzını da “"çocukluktan biraz daha kurtarır, başka rollerde de aynı başarıyı gösterirse, sahnem zin kendisinden çok bahsettiren de— ğerleri arasına katılacağı muhakkak- tı. "Köca"yı oynayan Baki Tamer, kısa fakat çok dikkatli rektıren rolünde yap pılması yanti. Yalnız "ö Tekvarın bir Frankeştayn tipi yarat- masının, sebebi hikmeti anlaşılmıyor- du. Duygu Sağıroğlu da, piyesin ha- vasına en uygun dekor ve kostümle- ri seçmesini bilmişti. Sıkmayan sıkılganlar olmayı ge- gerekeni kinci eser, Labiche'in "İki sıkıl- an"!, sadece bir tek durum 1çınde sıkılganlıgın taşıyabileceği — kom unsurları teşhir eden. gene bir per— delik bir komedi idi. Kızma talip, olan delikanlılara sadece utangaçlığı yü- zünden "Hayır" diyemeyen bir baba, aynı derecede sıkılgan olduğu için bir türlü ondan kızını istemeyen gene bir avukat, bu arada hiç hoşlanmadıgı nişanlısını savmak için, babasını cehennem a- zabına sokan bir genç kız. Piyesin bütün örgüsü bu idi. onunda avukat, tırnaklarını tör- pulemekten başka duşuncesı olmayan nişanlının, vaktiyle karısını dövdüğü için hüküm giymiş bir adam olduğu- AKİS, 15 MART 1958