I Filmcilik "Kahrolsun tenkidciler!..." eni basın kanunu sayesinde iki "hafta önce "Milliyet'.'iri — sinema tenkidleri sütununa — davetsiz misa- fir olarak yerleşen bir prodüktörü- müz sinema tenkidlerinin nasıl, olma- sı icabettiğini anlatırken, ondan tam ir hafta önce İngilterenin tanınmış sinema mecmualarından birinde "Na- sıl tenkidci olunur?" başlıklı bir ya— zı 'çıkmıştı. Yazı bir resimle süslü dü; resimde elinde kılıç tutan ta— nıdık bir çehre görülüyordu. Yazıyı okumıyan yahut resimdeki adamı ta- hımıyan kimseler ilk ağızda, "Anla- şılan, sinema tenkidçisi olmak için önce kılıç talimleri yapmayı tavsiye ediyor..." " diye düşünebilirlerdi. A- ma yazıyı okuyanlar yahut resimde- ki adamı tanıyanlar, işin başka tür- lü olduğunu hemen anlamışlardı. Zi- ra elinde kılıç tutan adam, Amerika- lıların ürilü prodüktör rejısoru Ce— cil B. De' Mille idi. Mecm i, Cedi B. De Mille'i 1n son fıl— en Öommandments - On Buyruk'"ün Londrada — oynatılacağı gün tenkideilere yaptığı nasihat yol- lu konuşmayı basıyorlardı işe biraz mızah karıştırmak için de, prodük- filmi virirken eline aldığı bır kılıçla çekılen resmim basmışlar- ı. Yazıyı okuyanlar mecmua sahip- lerine hak verdiler: Cecil B. De Mil- le, sinema tenkideilerine kılıç kullan- masını öğretmektense kılıcım sapla- mayı tercih ederdi. S N "Sexodus" , i e Mille'in Londralı ten- kidcilere nasihatte bulunması, A- merikada tenkidcilerden ağzının ya- nık olmasındahdı. "On buyruk" bü- yük reklamlarla ortaya çıkmıştı. Mi- ke Todd'un "Seksen günde — devri- âlem"i harıç belki de hıçbır film i - çin bu kadar gürültülü j reklam ya- pılmamıştı. De Mille, yetmiş beşin- ci yıldönümü için hazırladıgı bu yet- mışıncı filminden, o pek düşkün ol- duğu “muhteşem", "abidevi" fatların esirgerimemesi için ik gayretlerle çalışmıştı. Aylar boyun— ca başına gönderilen bültenlerde "On buyruk" a ait bir şürü ıstatıstık bil- gi veriliyordu. "On bu " mil- yon dolara çıkmıştı; On buyruk"un yalnız .bir sahnesinde yirmi bin kişi görünmüştü; De Mille, 1923 te bir "On buyruk" daha çevirmesine rağ- men bu yeni filmin planlanması için. tam on yıl çalışmıştı; yalnız Kızıl- denızın açılıp kapanması sahnesi için milyon dolar sarf edilmişti; aynı sahne için 300.000 galon su, 600 rekup beton harcanmıştı; fılmde e- meği geçenlerin — adlarını gösteren, filmin başındaki yazılar bile — tam on dakika sürüyordu, v.s. v.s.!. Ama gelgelelim bütün bunlar tenkidcilere hiç tesir etmemişti. Hemen hepsi dö- nüp dolaşıp aynı hükümde birleşiyor- E M A lardı: "On buyruk", De Mille'in bir- çok filmleri gibi bir. panayır eğlencesi olmaktan öteye geçem yetle din bahıslerının karıştirıldıgı bir panayır eglencesı ten- kidçisi "On buyruk"u anlatmak için kendini fazla zorlamaya lüzum gör- meksizin yeni bir kelime icadedi- yordu: —"sexodus" "On buyruk"un en iddialı, en —özenilerek — çevrilen sahnesi, "Tevraf'ın ikinci — kitabı "Exodus" ta Musanın önderliğinde Mısırdan çıkıp Kızıldenizi geçerek Firavunun elinden kurtulan yahudi- lerin macerasını anlatan kisımdı Filmin geri kalan sahneleri ise tari- hi kıyafet bahanesi altında yariçıp- lak, güzel vücutlu kadınların — aşk maceralarını hikâye ediyordu. O hal- de cinsiyetin karıştırıldığı bu çıkış hareketinin hikâyesini anlatmak için Cecil B. De Mille Tenkitçinin en iyisi ölmüşüdür "sexodus'tan güzel kelime olabilir miydi? Zaten De Mille'in bu tutumu yeni .birşey de sayılamazdı. De Mil- le Eski din kitaplarını (Tavrat ile İncil) tükenmez bir kaynak olarak daima kullanmıştı. Tevratın birçok bahisleri en heyecanlı macera film- lerine taş çıkaran hikâyelerle do- luydu. Peygamberlerin maceraları o- kuyucunun daima ilgisini çekiyordu. Cinsiyet meselesıne gelince, ne man eserin müstehcen ol- duğu iddia edilse,, hakkında müsteh- cenlik davası açilsa, eseri müdafaa edenler pek de haksız olmıyarak- o zaman Tevrattaki bazı kısımları bi- le sansür etmek 1cabedecegını ileri sürmüyorlar mıydı? De Mille bu kikatleri hiç bir zaman gözden uzak "The King of Kings e İsanın hayatı" (1926). "The Sign of the Cross . Haç İşaret:' (1932), "The Crusades Haçlı seferleri" (1935), "Samsun and Delıilah" (1949) hep "sebcedus" zıhnıyetine göre çevrilmiş- ti, üstelik bunun "maddi ve manevi mükâfaf'ını da gormedı değil. tutmamıştı. Boşa çıkan' oyun De Mille, "Nasıl. tenkidci olunur?" yazısında "maddi, manevi mükâ- fat'lardan — bahsetmiyordu, Amerika ve — Kanadada milyon seyirci sağladığını övünerek ileri sürüyordu. "Miillyet'teki mız- mız ifadenin aksine, tıpkı filmlerin- deki gibi yüksekten atan bir edası vardı. Ama bu ufak tefek aynlıkla- rın yanında her iki yazıda da dikka- te değer bir zihniyet beraberliği var- dı. İkisinde de kidci düşmanlığı yer — almaktaydı. Yerlı produktor şimdilik, tenkıdcıye kazancına manı olduğu 1ç1n kızıyordu De Mille, kazanç sağlamıştı ama, o da carî eserine niye sanat eseri demıyorlar diye kızıyordu. Doğrusu prodüktör- lerin yerlisi de yabancısı da doymak bilmiyorlardı. Halbuki mesele gayet basitti. Tenkidciler! bu kadar dü- şünüyor, memnun kalmalarım isti- iyi bir eser koy- O, işin sor tara- tenkidciye i- “"pedera- bu- kal- yorlarsa ortaya mak yeterdi. Ama ; Kolay tarafı ise bılmedıgını söylemek,, dayla nasıhatlarda esleğini öğretm "Mill'y ftekı tekzıpte and Filming"teki yazıda da yerli, yabancı prodüktörlerin ,yap tıkları buydu. Filmler Acı Lokma 951 yılında Roma gazetelerinin, birinde, daktilo yazabilen bir kâ- tibe arandıgını isteklilerin verilen adrese saa müracaat etmele- rini bildiren bir ilân çıkmıştı. veren müessese küçüktü, teklif edi- len ücret fazla değildi. Fakat ışsızın sayısı çok, iş bulm k ise pek güç- tü. Saat 11 de, caat yerın 200 den fazla kadın gelmş Bi- nahın merdivenleri bekleşen kadın- ların ağırlığım çekemedi ve cökjtü. u kazanın sonunda bir genç öldü, 70 kadarı da yaralandı.. yıl çevrilen iki italyan filmi bu hâ- diseyi kendilerine konu ediniyor- lardı. 4-5 yıl önce memleketimizde gös- terilen "Tre storie proibite . Üç kı- zın hikayesi geçenlerde ölen emek- tar rejisör Augusto Genina nın ese- riydi. — Genina'mn film merdiven çökme kazasında yaralanan üç kı- zın ayrı ayrı hikâyelerini anlatıyor- du. Bunlardan biri çocuk" yaşta uğ- radığı tecavüzün tesirinden kurtula- mış olan bir genç kızdı. Öbürü ıktıdarsız bir koca ile evlenmiş, so- nuncusu ise uyuşturucu maddelere AKİS, 15 MART 1958