K İ TA Gün Görmeyen Sokak (Şahap Sıtkının romanı, Varlık Ya- Çınları 657, Büyük Cep 1taplar1 se- risi 60, İstanbul Ekin Basımevi 1058, 168 sayfa 200 - kuruş) Şahap Sıtkı en azından yirmi yıl- dır sanatla uğraşan, şiirden hikâ- yeye; hikâyeden tenkide, tenkidden denemeye, denemeden Allah bilir bel- ki de piyese kadar çeşitli sanat kol- larında kalem oynatmış, yıllanmış bir yazar. Kırk yaşını herhalde bir hayli gerilerde bırakmış olan sanat- çı, son zamanlarda çeşitli sanat dal- ları arasındaki cevelandan. uzanmış, biraz da beklediği alakayı bulama- mış bir insan olara k çok sanat- çının yaptığı gibi- romana dönmüş. Belki .de bundan sonra romanda ka- rar kılacak. İşte "Gün Görmeyen So- kak" yıllanmış sanatçının: son dene- mesi. 1958 in ilk günlerinde Varlık yayınları arasında yayınlandı. Me- sut bir tesadüf eseri olarak, pek çok sanatçı bir - kita bile — bastıra- bulamazken Şahap Sıt- kitabım da "Çırılçıplak" adlı hikâye kitabı- geçen yılın son günlerinde Yenilik yayınları arasın- da neşretti. Hikâye kitabı ile roma- nı hemen hemen aynı günlerde pi- yasaya Çıkarıldı Şahap Sıtkı "Gün Görmeyen So- kak"ta bir Güney Anadolu sahil şeh- rinde yaşayan üç beş kişinin bir kaç günlük melodramatik hayat hikâye- sini anlatmaktadır Dış dünya ile te- ması pek a n bu şehrin, degışen hayat şartları karşısında büsbütün i - cine kapanmış bir mahallesinde yaşa— yan -ama yaşayışları ve dünya — gö- rüşleriyle bu mahalleden kopmuş- bir karı kocanın etrafında düğümlenen pek basit hadıselerden meydana geti- rilmek istenen ün Görmeyen So- kak", yazarının butun çırpınışlarına rağmen, günü romanları yanında pek cılız ve sönük kalmakta- dır. Büyük bir sabırla, baştan sonu- na kadar okundugunda bile' yazarın bu romanıyla ortaya ne koymak isle- diğini -daha açığı- ne demek istediği- ni anlamak mümkün değldir. Gün Görmeyen Sokağın sakinleri olan bir öğretmen hanımla, yazarın ne iş yap- tığım pek de belırtmedıgı ama muh- temelen avukat veya yüksekçe bir memur plan kocasının aralarındaki ailevi bağın gizli kalmış iç yuzu bü- tün yakışıklıhgı ve gösterişine' rağ- men erkeklikten mahrum biri koca karşısında karısının çektiği ruhi buh- ranlar, yıllarca süren sevgi ver sada- katten sonra kadının komşu evlerden birine taşman genç bir erkeğe akan gönlü, komşu kızlardan biriyle olan kıskançlık yarısı, sonra araya — veril yersiz sıkıştırılmış meyhane sahnele- ri, balıkçı- kahveleri, tabiat tasvırlerı sıkıcı konu uşmalar, kötü bir kadı tutulan bir komşu çocuğunun maceraj sı. yoksullukla* boğuşan, kan küstüğü halde' "kızılcık şerbeti içtim de" diya 24 PLAR tevil etmeye kalkışan, iç yüzlerini dı- şa vurmayan aileler, şehre yeni ge- len bir memurun sıla hasreti vs. vs. Ve bütün bunlardan sonra öğretmen hanınıın sırf kadınlığını tatmin için kendisini, komşu genç erkeğe ver- mek isteyişi, tıpkı kocası gibi — bu genç erkeğin de kadına sahip olama- yışı ve intihar edişi, öğretmen ha- nımın göz yaşları ve çırpınışları ara- sında saadetin zerresinden bile mah- rum olacagını bile bile kocasına dö- nüşü, İşte ün Görmeyen Sokak'ı meydana getiren malzeme. Roman- cı bunları sözüm ona tanzim ederek, ama aslında üst üste yığarak bir eser inşa etmek istemiş. Ancak bu eseri inşada muvaffak olduğunu söylemek çok güç. Bütün kitabı okuyup bitir- Nezihe Meriç En kızdığı şey: Sağana benzetilmek dikten sonra, okuyucuda uyanan his, romancının bu eseri kitap halinde bastırmakta çok acele ettiği oluyor. Zira "Gün Görmeyen Sokak" bir ro- mandan çok, üzerinde daha yıllarca çalışılması gereken bir roman müs- veddesi olmaktan öteye gidemiyor. Bozbulanık (Nezihe Meriçin hikâyeleri, — ilaveli ikinci baskı, Dost Yayınları Sayı 5, Yeni Desen O Matbaası, Anka- ra, 1957, 148 sayfa 200 kur uş) zihe Meriç, adını ilk 1951-52 yıl- Narınqa duyurmuş bir yazar. İs- tanbul Universitesinin Edebiyat Fa- kültesinin muhtelif bölümlerinde ta- lebe olarak bir hayli boy gösterdik- ten sonra günün birinde — fakülteyi bir kenara bırakmış, öğretmenliğe başlamış. Gu arada mektebinden me- zun olamadığı edebiyata merak sal- mış. Hikâye yazmaya başlamış. Ma- lüm, o yıllar "hikâyenin altın ça- ğı" m yaşadığı yıllar. Bugün adım buyuk hikayeci diye, hiç değilse iyi hikayeci diye saydığımız bütün ya- zarlar, en esaslı hikâyelerini neşre- diyorlar Piyasada Sait Faik, Orhan Kemal, Fahri Erdınç gıbı gerçekten büyük isimler var. Her ye — bir mesele oluyor. İşte tam bu gunlerde ortaya bir de Nezihe Meriç çıkıyor. Bir kadın. Eline bir kalem almış, hi- kâye yazıyor. Hem de ne hikâyeler? Tutmuş kadınları anlatıyor. Kadın hislerini, kadın düşüncelerini anlatı- yor. Meselelere bir kadın gözüyle bakıyor Sanat pıyasasında bir ta- kım “"sözüm ona" kadın şairlere, ro- mancılara alışanlar Nezihe Meriç a- dına bir omuz silkip, dudak kıvırma ile bakıyorlar. Kimse cid- diye almıyor. Ama gene de bazı me- raklılar var. Okuyorlar. Okudukla- rına inanmayan gözlerle bakıyorlar. Nezihe Meriçin tuhaf, insanı çarpan bir anlatışı var. Evvelâ gülümseye- rek okuyanlar, sonra durup ciddiyet- le bir kere daha okuyorlar. Derken işe bu sanatın dilinden anlıyanlar, sanatçılar karışıyor. Onun ilk hi- kâyelerini okuyanlar "iş var bu kız- da" diyorlar. Doğrusu Nezihe Meri- çin böyle takdirlere karnı tok. Bildiği yolda yürüyor. günün birin- d beş hikâyesi bir arada, Se- çilmiş Hikâyeler mecmuasının — özel sayısı olarak çıkıyor. Yazarın bir kaç hikâyesini bir arada — okumak daha da müsbet bir akis uyandırıyor. Gencecik bir kız hikâye dünyamızı feth ediyor. Ama bu başarı yarım- dır. Onun edebiyat dünyamıza tam bir fatih edası ile girmesi 1953 yı- lında olacaktır. 1953 de ilk kitabı çı- ıyor: "Bozbulanık." edebiyat alemimizde ir akis uyandın— Bozbulanık, gerçekten buyuk yor. ” , en “güç beğenir" münekkitler bıle onu inkâra yanaşa- mıyor. Pek az yazara nasip olan bir alâka topluyor. Artık başarısı tam- dır ve hikâye sahasında adı sayılan- lar arasında ilk sıraya girmiştir. Nezihe Meriç, 1953 den 1956 ya kadar bu şöhretin kırıntıları ile ya- şadı: İmzası her yerde geçer akçe oldugu halde pek yazm dı. Nihayet 1956 da da ikinci kitabı "Topal Koş- ma'-'yı neşretti. Ama garip birşey ol- du. Birincisinden çok daha kuvvetli olması gereken ikinci kitap, birinci- sinin gördüğü Trağbeti görmedi, Üç- beş tenkit, üç . beş övgü ile kitapçı vitrinlerinde unutulup gitti. Zira hi- kâyenin altın çağı -bir, 1yı iki hikâye kitabı neşredilmesine rağmen geri- lerde kalmıştı. Nezihe Meriç, ikinci kitabından sonra iyiden iyiye sus- muşa benziyordu. .Her ne kadar "Kor- san çıkmazı" adıyla üçüncü bir ki- tap hazırladığı söyleniyordu ama, bu bir türlü gerçekleşmedi. Derken gü- nün birinde de "Bozbulanık" — dört yeni hıkayenın ilâvesi ile yeniden piyasaya" çıkarıldı: işte ilk defa Se- çilmiş Hikâyeler, ikinci defa da.Dost yayınlârı arasında akan — "Bozbula- mk"ın serencamı... AKİS, 15 MART 1958