Baharın arifesinde Kışın yağmurlu günleri imarın hı- zını kesmişti, ama baharın ilk günlerinde istanbullular kuş sesleri yerıne gene buldozerlerın silindirle- rin gürültüsünü dınlemeye çiçek ko- kulu hava yerine imarın toz toprağı nı sekmeye hazırlanıyorlardı. toz. toprak, yalnız gürültü olsa, bunu öpüp te başa koymak lâzımdı; imar İstanbul ve İstanbulluların başına nesillerce sürecek sıkıntılar, dertler getiriyordu. Birkaç gün 1çınde hem barındırdıgı evi, hem ekmek parasını kazandığı iş yerini imarın kazmaları altında kaybeden sayısız aile — reisi . Sultanahmetteki Adliye Sara- yında istimlâk davalarına bakan As- liye Hukuk hakiminin elindeki dos- yaların sayısını hergün katmerlendire katmerlendire arttıran imar, hakika- ten "kalkınmamızın baş döndürücü hamlesi" içinde sür'atle mesafe alı- yordu. Şehir, TIME'ın dediği gibi, müthiş bir hava bombardımanına uğramışa benziyordu. Her taraf en- kaz yığınları ile doluydu. imar hamlesinin muharriki ve i- darecisi Başbakan Menderes çekilen iktisadi sıkıntıları son bütçe müza- kereleri sırasında itiraf ederek "şim- di sıkıntı var, ama kuyrukların ar- kasında bir saadet'yatıyor" demiş- ti; acaba İstanbuldaki enkazın altın- da yatan ne idi? Plân? O da ne demek! I stanbuldaki toprak — yığınlarının altını biraz eşeliyenlerin, — hactâ bu kadar zahmete bile katlanmayan- ların gördükleri ıstırap manzarasıy- la yüreklerinin burkulmaması imkân sızdı. Tarifsiz bir iktisadi sıkıntı i- çinde enflâsyonun tahripkâr netice- leri ile boğuşan milletin serveti, e- nerjisi ve diğer istihsal — imkânları bir "İstan'bulun üçüncü fethi" haya- li uğruna kurban edilmiş ve üzerine yıkılan evlerin, ortadan — kaldırılan dükkânların enkazı yığılmıştı. — Bu manzarayla vurulmak İstenen "ma- mur ve müreffeh Vatan" cilası göz- leri boyamağa artık kâfi gelmiyor- du, gelemezdi de.. Nitekim bu yuzdendır ki, imar hareketlerini haklı gostermek için simdi yeni bir etiket kullanılmaya başlanmıştı. İmar ugruna sarfedilen yüzlerce milyonun, "ilerde milyarlar getirecek bir yatırım" teşkıl ettiği, "verimli bir envestisman" olduğu ik- tisatcılarm hayretten faltaşı bı a- cılan sözleri önünde, — bildiriliyordu. Halbuki bu sadece parlak_ bir hayal- di Meclis kürsüsünden lstanbulda— i imar. hareketinin yakında bütün vatsın sathı"na yayılacağı müjde timi de verdikten sonra "İstanbulun imarı sayesinde, gelecek turistlerden yuzmılyonlarca liralık döviz sagla— nacaktır" diyen Başbakanın, memle kete turist celbının daha başka bır zihniyete bağlı olduğunu bılmemesı imkânsızdı. Memleketlerindeki geniş yollardan — ve heybetli — binalardan ıkan Am erıkahların dışarıda şeyler aradıklarında AKİS, 15 MART 1958 şüp- YURTTA OLUP BİTENLER Menderes, Bayar ve Medenmi Berk Konuşan Başbakan — ve he yoktu. Başbakan herhalde şunu da biliyordu ki 1957 yılında memle- -yalnız lstanbula değil, bütün Türkiyeye urist dövizinin yekünu sadece 7.673,000 liraydı — ve- bu müddet zarfında bizim turistler dışarıya 32.780.000 liralık döviz taşı- mışlardı. Turizmin döviz istihsaline yarayan bir unsur olduğunu kimse inkâr edemezdi; ama imarın bu is- tihsaldeki rolü, imar hareketinin mu- harriklerinin iddialarından pek kü- üktü. "Etraf-'ın demagojisi aşta bizzat halis demokratlar herkesin fena halde şikâyetçi ol- duğu meşhur "etraf” Başbakanın i- mar işlerine karşı bir evlât muhab- beti beslediğini bildiklerinden mese- leyi bambaşka şekilde ortaya koyu- yorlar ve şehirleri imar etmenizi ıstemıyorlar diyorlardı. Bunu iste- memek için deli olmak lâzımdı. Ama TIME'ın yazdığı doğruysa ve hakika- ten Başbakanın yüreğinde yatan as- lan kendısını Ataturkun yanında ta- rihe "İmarcı Adnan" diye geçirmek se, dostlarına bir vazife düşüyordu. Tuttuğu yolun bunu saglayacak yol olmadığını cesaretle söylemek. he geçmenin kolay olmadıgının bılın— mesi lâzımdı. Yaşadıkları günlerde et- raflarında ne gürültü yapmış insan- lar vardı ki. tarih onların isimlerini bile hatırlamıyordu İstemek tarihe geçme içi âfi gelmiyordu. İmar ise, bir Başbakana yetecek saha de- gıldı Şımdıy kadar memleketleri- nin tarihine "İmarcı" diye geçmiş o lanların en kabadayısı, meşhur Ha- ussmann gibi nihayet belediyeciler- i. 9u uğurda İspanyanın altınlarını tüketmiş olan Primo de Rivera zihni- dinleyen — İmar Bakanı yetindekiler ise, aradan çeyrek sair geçmeden muvaffak olamamış devlet adamları diye hatırlanıyordu. Zira i- mar, belediye başkanlarının sahasına giren bir ihtisas işiydi. Plân istiyor- du, zaman istiyordu, mütehassisisti- yordu ve hiç istemediği, fazla ihti- astı. Istanbulda başlayan imar hâdise- si gösteriyordu ki otomobillerde şo- forlerın görebilecekleri bir yere na sil "Di Sürat felâkettir!" lev- hası aşılıyorsa, şehirlere de ü çapta imar haraketlerine — girişmek Isteyenlerin daima görebilecekleri bir yere şu levhayı aşmak iydi: "Dikkat: Plansızlık' felakettır"' 2a ra imar Ööyle uzun vadeli bir teşet büstü ki hiç bir şehireinin ömrü, zih- ninden geçırdıklerını gözleriyle gör- mesine imkân verece adar uzun olmuyordu. Bu bakımdan, imarcı Başbakanın sabahın çok erken saat- lerinde kalkıp parmağının i İstanbula çizdiği mamur manzaranın bedelini gelecek nesiller senelerce ö* deme'k zorunda kalacaklardı. İmarın bir sevk ve cezbe işi değil, uzun va- deli bir plân meselesi olduğu asla hatırdan çıkartılmamalıydı. Bu pla- nın hazırlanması ise elbette ileri gö- rüşlü ve tecrübeli şehircilerin işi ol- malıydı. Her şeyden önce imar edile cek şehrin, nüfus hareketleri incelen- meliydi; demografik — plânlamanın zarureti — böylesine inkâr edilmeme- liydi. Hele şehirlerin sahibinin dev- let değil, belediyeler olduğu hiç Unu- tulmamalıydı. Ama demografik plân amanın yerinı "etrafın deomogojik lâfları, nâzım plânın yerini irşad e- dici bır tek. parmak alınca manzara— nın 'bu olmasına hiç şaşmamak; la- zımdı. Ayni şekilde bır lstanbul la-