Haftanın İçinden Adnan Bey, Bir Dakika Dinler misiniz? htimal ki bu yazıyı daha evvel yazmam lazımdı. r takım insanların bu kadar kolaylıkla sa- tın alındıgı, bir diğer kısmının aynı rahatlıkla yıldırıl- dığı bir devirde, muhataplarına kendileri baklanda yanlış bir kanaat vermemek için dikkatli davrananla- rın çekingenliği haksız bulunmamalıdır. Bugün, ce- zaevlerinin parmaklıkları arkasında bu — mecmuanın bir mensubu çok şükür kalmamıştır.. Mahküm son AKİS yazarı Yusuf Ziya Ademhan çilesini tamamla- mış ve tahliye olunmuştur. Şimdi size, hapishanenin ne demek olduğunu, nihayet bir fikir adamı — için hürriyetsiz, dort duvar arasında, ailesinden ve sev- diklerinden uzak yaşamanın ne ifade ettiğini anlata- bili Eğer bir ilâhi adalet varsa, -ki olduguna bü- tün kalbımle inanıyorum-, tek temennim siyasi he- saplaşmaları muarızlarını o parmaklıkların arkası- na attırmakla neticelendirenlerin ne bu dünyada ne Ötekinde, yaptıklarına denk bir ceza görmemeleridir. İnanınız bu, tahammül edilmez bir eza olur. Bir gun evinize, ya da çalıştığınız yere "Gidiyoruz" derler. Hiç kimseyle vedalaşmak hakkı- nız yoktur, hiç kimseye bir şey söyleyemezsiniz. O akşam için sözünüz olabilir, yuvanızda aileniz sizi bekliyebilir. Hattâ, babanız hasta, eşiniz hamile, ço- cuğunuz dertli, işiniz başınızdan aşkın da bulunsa götürmek için gelenlerin bunları umursamak hakları yoktur. "Bir tok telefon" diye rica edersiniz. Emir almışlardır. Sizin "içeri tıkılmanız"a hususi ehemmi- yet verilmektedir. Bulunduğunuz yerin dört bir tara- fi sarılmıştır. Zannedersiniz ki Amerikanın — meşhur F.B.I'ı kendisi kadar şöhretli Al Capone'u ele geçir- miştir. Ne apone'u? Ben böyle götürülmüşümdür, Ziya Ademhan da böyle götürüldü. Cemil Saidi böyle aldılar ve Ratip Tahir başka türlü tevkif olun- madı. Gittiğiniz yerde, hapishanede, bir gardiyan si- zi arar ve sonra... Sonra ışık, size yasak - edilmiştir. Aylar ve aylar tahtaların uzerıne atılmış /yatağınız- da günlerin geçmesini beklersiniz o günler geç- mez, geçmez.. Aklınız, kalbınız dışardadır Hasta ba- banızı, hâmile karınızı, dertli çocuğunuzu duşunuı'su- nüz. Düşünebildiğiniz kadar. Onun sonu yoktur kâlın duvarların gerisinde, yapmakta serbest olduğu- nuz tek şey bundan ibarettir. Sabah olur, akşam olur; akşam olur, sabah olur. Ama saatlerin sonu gelmez. Saatinize bakarsınız: Beştir. Aradan bir asır akıp gi- der. Tekrar bakarsınız: Beşi beş geçmektedir. Sonra, alışırsınız. Başkaları siz gelır, dertlerini anlatırlar. Oyalanırsınız. nlara nasihat edersiniz, onların mektuplarını yazarsın Akr pler ve yelko- vanlar birbirlerini daha hızlı kovalamaktadırlar Fa- kat akşam hapishanenin üzerine indi mi? O akşam, koğuşu sardı mı? İşte ona dayan ılmaz, Adnan Bey. İşte, ona dayanılmaz. Dışardaki dünya sizden öylesi- ne uzaktır ki.. Okumak Istersınız, harfler gözünüzün önünde sevdıklerınızın hayalını çizer. Her satırda on- ları görürsünüz Vaki e yarısını geçer: Gün ya- vaş yavaş atar. Hapıshane hayatı bu. Anlatmakla mı biter? nanınız, şu satırları yazarken içimde ne kinin, ne hıncın zerresi vardır. Kalbimi dolduran, merha- metten, derin merhametten başka hıç bir şey değil- dir. İçerdekilere karşı değil, Adnan B Onları ora- lara attıranlara. Çıktığımdan beri sanki bir hayal âleminde yatıyorum. Yolda hiç tanımadığım insanlar gelirler. Metin TOKER beni durduruyorlar ve tek kelime söylemeden elimi sıkıyor, yüzüme mahcup bakıp uzaklaşıyorlar. O na- zarlardaki sevgiyi, şelkatı, takdiri, ben — eminim, dünyanın hiç bir Başbakanı görmemiştir. Ne beni, ne kızımı tanıyanlar 'Gülsün nasıl, büyüdü mü" diye so- ruyori! adı Gülsündür-. Ona uzun ömür di- lıyorlar, bütün hayatınca gulmesını temenni ediyor- lar. Şu yılbaşı günlerinde ev, ona Türkiyenin dört bir tarafından gelen hediyeyle doldu. Hemen hepsi, ismini bile bildirmeyenlerden geliyor. Bunlar insana sekiz ay değil, seksen sekiz aylık hapıshane hayatı- nı unutturan hâdiselerdir. Yarın Yusuf Ziya Adem- han aynı sevgiyle sarıldığını hissedecektir. Çileleri tamamlandığında mil Sai arkadaşları, Ziya Hanhan, Ratip Tahir hep hapishane hayatlarını ha- fızalarının, kalplerinin köşesinde ancak çok acı bir hatıra olarak saklayacaklardır. İnsan herşeyi unutuyor. Bir tek şey müstesna Adnan İZ. hapishanenin o karanlık koğuşların- dayken dışarda ailenizin, çocuklarınızın, sizi sevenle- rin çektiklerini. Allah onu hiç kımseye çektirtmesin. Hıç kimseye diyorum, Adnan Hıç kımseye Ve u kalbimden soyluyo a hay o kadar garıptır, öylesine beklenmez hadıselerle dolu— . Hiç belli olmaz. Hiç belli 'olmaz. B unları anlatıyorum.zira bir AKİS mensubu aynı ıstıraplar içinde değil ama sizin ve benim tanıdı- ğımız bir çok insan şu anda böyle ıstırapların tâ içindedir. Biliyor musunuz ki Yozgatta, Yozgat ha- pishanesinin sakinleri bir gün ellerine geçen iki ga- zetenin ikisini de, gozlerı yaşararak okumuşlardır.. Biri Zaferdi. Sayın Dr. Gediğin kendilerine Rus ida- resini ozlemekle ithamını yazıyordu Öteki Ulustu. İsmet İnönü "Gaziantepli çocukların babalarına ve dedelerine ben kumandanlık ettim"- diyordu. İkisinde de ağladılar. Hınçtan ve sevgıden Rus idaresini öz- lemek! Cemil Said mi bu, Adnan Bey? Bizim Ce- mil Said? a İzmir cezaevinde yatan Ziya Hanhan? Ya, Paşakapısı cezaevi sakini Ratip Tahır" Bılıyorsunuz değil mi, her ikisi ha verdiğiniz mu- vafakatnamelere dayanılarak dâva açıldı, her ikisi de sizinle alâkalı yazılar yazdılar diye hapishanelere atıldılar. Bunlar sizin nazarınızda suçlu da olabilir- ler. a bir fikir adamını cezalandırmanın yolu bu değildir. Daha aylar ve aylar o ıstırabı çekeceklerdir. Daha aylar ve aylar gözlerini gün atarken kapaya- caklardır. Kalpleri' rahat kapayacaklardır, unuttukla- rı zaman uyuyabileceklerdir. Fakat niçin bu ıstırap? Niçin bu işkence? Siz mesut musunuz Adnan Bey? Hiç kimse için şefaat etmiyorum. Buna ne ve- kaletım, ne selâhiyet ım, ne de niyetim var. Ama e, eskiden tanıdığım için insanlık tarafııu bıldıgım, bıldıgımı sandığım bir iktidar başı olarak hitap et- mek cüretini gösterdim. Bu ıstıraplara son veriniz Adnan Bey. Sizi ıstıraplardan mesul tutmak da ha- tırımdan geçmez Aksi halde, yüreğimde biraz kin bulun ıydı? Ama bunları dindirmenin elinizde olduguna butun kalbimle inanıyorum. Nihayet hepi- miz bir cemiyet içinde, belki elele değil ama bera- berce yaşayacağız. Sonra birbirimizin yüzüne nasıl nan Bey? bakarız, Ad-