ÜNİ VE Ankara Barikai hakikat... ürkiye, Yul Bryner için kafasını kazıtan veya saçlarını — Audrey Hepburn'a benzetmeye çalışan bir gençlik istemiyor. Türkiye, kafasının dışı değil, içi parlak olan genç nesil- lere muhtaç. Sallabaş tiplerin, evet efendimcilerin artık Türkiyede yeri olmamalıdır. Göklerde gudumlu mer- milerin dolaştığı bir devirde, 1957 yılının son günlerinde biz hâlâ dü- şunmeyen kafaların acısını çeken bir milletiz." Genç adam kalabalık bir dinleyi- ci kitlesine bu şekilde hitap ediyor ve karşısındakileri iknaa çalışıyor- . Hâdise, geçen hafta — perşem- be günü Dil ve Tarih . Coğrafya Fakültesinin — konferans salonun- da hararetli bir tartışma şeklin- de cereyan ediyordu. O gün Anka- ra Tıp Fakültesi ile Hukuk Fakülte- si arasında bir münazara vardı. Mev- er bakımdan ilgi çekiciydi. "Gençliğimizde mevcut vasıfların, ço- ğunluğu, istenilenler raidir, istenil- miyenler mi?";Pek çok kimse tartış- manın hâdiseli geçecegınden endişe ediyordu. Talebeler resmi müracaat- larını Kasım sonlarında Ankara Vi- lâyetine yapmışlardı. Toplantı ve Gösteri Yuruyuşlerı «Kanununa göre tartışmanın 'amme menfaatine tah- sis edilen" bir yerde yapılması ge- rekiyordu. Gerçi bu bir talebe top- lantısıydı. Dil ve Tarih-Coğrafya Fa- kültesi konferans salonundan daha müsait bir yer de bulunamazdı. Ama ne var ki Dekan bu teklifi redder- Rüçhan Işık Başarıya giden yolu biliyor 18 RSİTE mekte bir beis görmemişti. Talebeler bir salon kiralamayı düşündüler. İlk akla gelen de — Yenimahalledeki A- lemdar sineması oldu. Seçimler sıra- sında fevkalâde anlayış gösteren bu sinema!, gençlerin de gönlünü fethet- mişti. Fakat işin maddi tarafı talebe, leri düşündürüyordu. Vilâyete veri- len dilekçe Kemal Aygün tarafından iyi karşılanmamıştı Ona göre mev- zu "mücerret"ti. Ama Kemal Aygü- nun yeğeni olan Tıbbiyeli Oğuz Ay- in, araya girerek bu ihtilâfı pek âlâ halledebılırdı Nitekim hallettı de.. Kurtuluştaki büyük tinginin ateşli hatibi böylece mevzuu mücerret olmaktan kurtardı ve Dil ve Tarih . Coğrafya Fakültesi- nin kapıları da ardına kadar Aa- çılmış oldu. Tartışma başlıyor gün müsbet tezi Tıp ekibi "Çağ- lar Kırçak, Kâmuran Kıratlı, Or- han Yörükoğlu, Zekâi Süer", menfi tezi de Hukuk ekibi "Rüçhan lşık, De- niz Baykal, Ergün Zogo, Vural Gü- nal" savunacaktı Dinleyiciler ise her iki tezi dinledikten sonra bir senteze varabileceklerdi. İlk sözü Hukuk Fa- kültesinden Deniz Baykal alarak mevzuu tesbit etti ve tartışmanın bir tuluat havası içinde değil, tenkit- çi aklın prensipleri içinde cereyan e- deceğini belirtti. Doğrusu konferans salonu görülmeğe değerdi. Kaynana zırıltıları, çalınan boş tenekeler ve l iki fakülte talebelerinin kendi ekıplerıne yaptığı — tezahürat, tartışmaya bir miting havası kazan- dırmıştı. Tıp Fakültesi adına söz a- lan Orhan Yörükoğlu, — tezini savu- nurken, ister istemez günümüzdeki gorulmemış kalkınmadan da bahset- ti. Hukuklular için bu konuşma tar- zı. Anadolu Ajansı bültenleriyle bü- yük bir benzerliğe sahipti.. Menfi tezi savunanlar, gençliğimizin — sorumlu- luk duygusudan mahrum — olduğunu. Batıyı yanlış — anladığımızı misaller vererek izaha çalışıyorlardı. Onlara göre gençlik okumuyordu. İdealsiz- di. Bir değerler yıkılışı içinde boğu- luyordu. Gençliği Ayşenin saçları ve- ya Büyük Sinemadaki film, galeri- deki sergiden veya sahnedeki oyun- cudan daha fazla ilgilendiriyordu. En müptezel, en kopya iptilalara te- mayül, korkulacak derece deydi. En çok kullandığımız kelimeler "Boşver, aldırma!", gazetelerde en önce oku- duğumuz yazı ise yıldız falıydı. - Müsbet tezi savunan Tıp Fakülte- si ekibine göre de bedbin olmak için sebep yoktu. Gençlerimiz akıllı ve zekiydiler. Onlara sorumsuzluk suçu- nu yüklemek büyük hata olurdu. Kahramanlık ve asalet bize irsen te- varüs etmiş vasıflardı. Atatürk inkı- lâbının koruyucusu olan gençlerimiz için yabancı basında çıkmış pek çok lehte yazı vardı. Bütün bunlara göre yem nesil, istenilen vasıfları kendin- de taşıyor demekti. Tıp ekibi Ekip zayıp, fertler - kuvvetli. Tartışmayı takip edenler Hukuk ekibinin çok daha iyi hazırlandığı kanaatine varmışlardı. Birbirini ta- mamlar mahiyette yapılan konuşma- lar da bunu açıkça gösteriyordu. Tıp ekibinin ise işbirliğine pek ehemmi- yet vermediği, dinleyicilerin gözün- den kaçmamıştı Ama nihai karar jürinindi. Kim haklı? üri şu Öğretim üyelerinden teşek- kül etmişti: Bedreddin Tuncel, Ha- san Reşit Tankut, Hamide Topçuog— lu, Mukbil Ozyoruk Muharrem Kök- sal ve Mehmet Akçay. Yapılan tasnif neticesinde Hukuk Fakültesi ekibi, al- dığı 3903 puanla galip ilân edildi. Tıp Fakültesi ekibi ise 3790 puanla böylece tartışmayı kaybetmiş oluyor- du. Fakat onların da bir kazancı Tar- dı. Ferdi tasnifte birinciliği Tıp Ekibi Başkanı Çağlar Kırçak almıştı. Neti- ceyi büyük bir olgunlukla karşılayan Tıblılar, salonu terkederken kendi a- ralarında tartışıyorlardı. Hukuk ekibi ise Üüzerine düşen vazifeyi başarmış ve hakkını almış- tı. Bunda hiç şüphe yok ki ekip baş- kanı Rüçhan Işık'ın büyük payı var- dı. Metodlu çalışmayısevenbu genç Hukuklu, arkadaşlarını da çalıştırma yı bilmiş, ayrıca sahip olduğu ifade ve ikna kabiliyetiyle de dinleyiciler üze- rinde müsbet bir tesir uyandırmıştı. Bu tartışmadan elde edilecek ne- tice elbette ki şu veya bu tezin ka- zanmasıyla ölçülemezdi. Mühim olan müsademe-i efkarın ciddi ve seviyeli- bir zemin üzerinde cereyan etmesiy- di. Münazara sona erdiği vakit, il- gililerce duyulan endişenin de yersiz— liği ortaya çıkmış oldu. Tartışma, tahminler hilafına olgun bir hava içerisinde neticeye bağlanmıştı. AKİS, 28 ARALIK 1957