SEVENLER Doğan AVCIOĞLU lefetin elinden, protesto etmekten başka bir şey gelmemektedir. Tas- vip etmediği kananlara itaatkâr, vazifesini yapmaya çalışmaktadır. Arada sırada çaresız D. P. Grubu içindeki bir türlü ses vermiyen "ses- siz muhalifler"den medet ummaktadır Bu asap bozucu oyun daha uzun müddet böyle devam edecekt Misal vermeyi çok sevdıgımiz Majestelerinin — memleketinde de, isterse kanun çerçevesinde aklına geleni yapabilecek bir İktidar mev- cuttur. Başbakan MacMillan İngiliz Anayasasını kanunen — Nasreddin Hocanın kuşuna çevirebilir. Fakat son derece itaatkâr bir Meclis Gru- buna sahip olmasına rağmen MacMillan, bizim İktidarın yaptıklarını aklından geçirmeye bile cesaret edemiyecektir Edemiyecektir, zira bil- mem şu hayır cemiyetinden tutun da, Basına ve Sendikalara kadar teş- kilâtlanmış bütün sosyal kuvvetleri kargısmda bulacaktır. İşte, fert ile İktidar arasında bir ekran vazifesini gören, ilk defa Tocgueville'in bah- settiği bu "mutavassıt teşekkuller Hürriyet ve Demokrasinin en emin, belki de tek garantisidir. Memleketimizde Hurrıyet ve Demokrasiyi anlamış insanların sayı- sının gittikçe artmasına rağmen, bu mutavassıt teşekküller — henüz mevcut değildir. Fert iktidarın karşısında boynu bükük akıbetını bek- lemektedir. Basın Kanununa karşı, bütün Basın küçük menfaatlerini unutup elbirliğiyle cephe alsaydı bu kanun herhalde uzun ömürlü ol- mazdı. Uç erdi teker teker susturmak çok kolay, bütün Basına mey- dan okumak çok zordur. Gazetecilerin Lübnandaki zaferi hatırlanma- lıdır. Keza Üniversite tek bir ses halinde konuşmasını bilseydi, üniversite muhtariyetinden daha yüksek sesle bahsedebilecekti. Gülü sevenlere, gülün dikeni olduguna hatırlatmak için, kanuna itaatkâr in- sanların çalacakları tok kapı b Tabit ki, Hürriyete beyit duzenlerden kat kat realist olan İktidar, mutavassıt kuvvetlerin teşekkülünü önlemek için elinden geleni yapa- caktır. Ama ilen manialar ne kadar yüksek olursa olsun; hiç değil- se hürriyet nizamının müşahhas bir şekilde nasıl gerçekleştırılecegı nasıl muhafaza edileceği hususunda düşünmek Ve yazmak şimdilik mümkündür. Özlenen rejimin gerçekl şmesi en az eler kadar, ga- yeye götüren yolların sarahaten tâyinine bağlıdır. Dıger bir deyişle or- tada, hukuki değil, sosyolojik bir mesele mevcuttur. Itıraf etmek lâzımdır ki, bugün cepleri kâğıt Üzerinde kusursuz hu- kukı kontrüksiyonlarla dolu otuzunun üstündeki Demokrasi hayranla- ı, n unkâsın ey didar-ı hürriyet" diye feryat etmek ve diktatör- ]erm akıbeti hakkında hikâye yazmaktan başka bir şey yapmamakta- dırlar. Yirmisinin altındaki nesli, aynı şaşkınlık ve acizden kurtarmak için, biraz daha büyüklerin Hürriyet gazellerini bırakıp, Hürriyete gö- türen müşahhas yolları tarife çalışmaları herhalde doğru yolda atılmış ilk adım olacaktır. Bu yol şimdiden çizilirse. Hürriyete âşık gelecek ne- sillerin ümit ve enerjileri çölde akan bir nehir olmaktan kurtulacaktır. memnuniyet mevzuu yaparken Kıb- rısta Yunanlılar ve Atina hükümeti başka sebepten bayram yapmaktay— dılar. Yeni vali Sir Hugh Foot, bek- lenildigi veçhile -AKİS haftalarca evvel yazmıştı- tedhişçilere karşı' son derece alicenap davranıyordu. Noel munasebetıyle Kıbrıs hapishaneleri- nin kapıları hrıstıyanlara adeta a- cılmıştı. Elleri Türk kanıyla, hattâ İngiliz kanıyla kirli olanlar birer fa- tih edası içinde hücrelerini ter- kediyorlar, cemaatleri içine karı- şıyorlardı. Adada, sanki Enosis olup bitmiş gibi bir hava hâkimdi. Yeni vali .İşçi temayülleri vardır. Yunan- lıları yumuşatmakla bir neticeye va- rılacağını ümid edıy rdu. Madem ki Sir John Harding'in baskı usulleri netice vermemişti, o halde çetecilere şirin görünmekten başka çare yok- tu! Sir Hugh öyle bir eda takınmış- tı ki, sanki Kıbrıs meselesi bugün ve- ya yarın Yunanlıların lehine halledi - liverecekti. Nitekim — Makarios coş- muş, Amerika torunu tamamladık- tan sonra -bu tur Yunan tezi bakı- AKİS, 28 ARALIK 1957 mından korkunç derecede faydalı ol- muştur- yeni yeni beyanat veriyor ve Türkiyeyi muhatap addetmediği- ni ilân ediyordu. İddianın gülünç ol- duğunda şüphe yoktu ama Papazın zemini buna müsait görmesi son de- rece manidardı. Kıbrıs meselesi iyi yolda değildi. Hükümet, aleyhte karar alınmamış olmasından memnunluk — duyacak yerde lehte karar alınmasını sağla- maya bakm Zaten vazıfesı de buydu. Bütçe Samur kürke bürünse de - V ardır — Ne münasebet, yoktur." "— Bal gıbı vardır, hem de galo- pan cinsinden. "— O dedıgınız 1939-1945 devre- sindeydi, şimdikinin adına ekspansi- yon derler!" Bu var-yok kavgası geçen hafta- nın sonunda Bütçe Encümeninde ce- reyan ediyordu Encümen üyelerini, münakaşayı çok seven mektepl ço- cuklar gıbı bırbırıne duşuren "enflâs- yon var mı, kavgasıydı. Herşeyi gunluk güneşlik göstermeyi itiyat haline getiren İktidariçin,adı kötüye çıkan enflâsyon gayet tabii mevcut değildi. P. ye antidemok- ratik kanunların varlığını kabul et- tirmek kadar enflâsyon vardır dedirt- mek de, deveye hendek atlatmak gi- bi zor bir işti. Ama, beyaza siyah denmesine artık kanıksıyan Muhale- fet yine de, beyazın beyaz olduğunu 1spata çalışıyordu Şu samur kürke bürünse de, kimsenin sahip çıkmağa yanaşmadıgı enflâsyon denen nesne sanki neydi ki? Parayla ifade edilen talebin arzı aşmasıydı. Mevcudiyeti- ni fiatların yukselmesıyle belli eder— di. Fiatlar yükseliyorsa, enflâsyı vardı, yükselmiyorsa enflâsyon yok— tu. Fiatların hem de bir yıldırım hızıyla yükseldiği, kimsenin reddede- mediği bir hakikatti. O halde mem- leketlinizde eı'ıflasyon vardı, hem de dört nala giden "galopan" cinsinden. Gelgelelim fiat yükselmelerini ka- bul eden iktidar bir türlü "fiat yarı- şına”" verilen adı kabul etmiyordu. Siyasi edebiyat i ve hizmet arzı arasındaki intibaksız- lıkları" reddetmiyor, fakat — enflâs- yon kelimesini işitir işitmez, umacı görmüş gibi, asla böyle bir şey yok- tur diyordu. Olsa olsa bazı "pürüz- ler" vardı. Galiba Maliye Baka- nı, "hayat pahalılıgı vardır. diyenin aklına şaşan" iktidarın başından si- yaset dersim iyi öğrenmişti. Ama ne çare ki, enflâsyonun mev- cudiyeti gün, gibi aşikârdı. Fiat eti- ketlerinin her gün değiştiğini goren vatandaşlar, enflâsyonla her gün te- şerrüf ediyorlardı. İşte bunun farkı— na varan muvafakate mensup bazı milletvekilleri bir ara yumuşar gibi oklular. Hele eski muhalif, yeni mu- vafık Server Somuncuoğlu coşmuş- tu. O kadar coşmuştu ki ertesi gün, malüm iki gazete Somuncuoğlunun sözlerini sansüre tâbi tutmak zorun- da kaldılar. Sinop Milletvekili "sak- lamaya lüzum yok, açık bir enflâs- yon içinde bulunuyoruz diyordu. Hem enflâsyon sanıldığı kadar kötü bir şey değildi, Somuncuoğlu şahsen enflâsyonun başlıca kaynağı olan karşılıksız para çıkartmaya taraftar- i. Yalnız ölçü kaçırılmıştı. Bu işi kararında yapmak lâzımdı. Sonra- dan katılma arkadaşından cesaret a- lan, bütçe konuşmalarının meşhur siması Sebati Atamanın da dili biraz açılmıştı. Enflasyonsuz süratli kal- kınma mümkün değildi, mühim olan enflâsyonun dozuydu. Galiba bu doz fazla kaçırılmıştı. Bu lâflar, o iki gazetedeki sansürün nasılsa gözün- den kaçmıştı Ertesi gün Atamana basının söz- lerini yanlış aksettirdiğini söylemek- ten başka çare kalmıyordu. Meşhur milletvekili enflâsyonu —asla kabul etmemişti! "Sanki enflâsyon adı ye- rilen bir korsan bayrağı Üzerimizde sallanıyor"du. Evet, fiatlar artmıştı. ll