geçtiler ve çalışmalarını hızlandırdı- lar. Çalışmalar Genç tiyatrolar bir yandan yeni mevsim repertuvarlarını hazır- lıyor, bir yandan yaz tatilinde hazır- ladıkları piyeslerle mevsimi açıyor, bir yandan da Ocak ayı içindeki mü- sabaka için hazırlamakta oldukları piyeslerin provalarını bütün hızlarıy- a devam ettiriyorlardı. Bunlardan gayesi tiyatroyu her yere götürerek gezginci olarak tem- siller vermek olan Genç Oyuncular Dernegı Elmar Rice'in "Hesap Ma- kinası" Tonesco'nun "Ders" adlı piyeslerini hazırlıyarak mevsimi Va- lidebağ Sanatoryomunda verdikleri temsille açmışlardı. Dernek, bir yan- da da Tonesco'nun "İskemleler" ve genç bir Türk yazarının "Oyun" adlı piyeslerini hazırlamaktaydı Robert College ise, İstanbul Festi- valinde temsil ettikleri, bir — hayli alâka uyandıran Samuel Beckett'in "Partinin Sonu" ve "Sözsüz Oyun"u daha çok işlemek, mükemmel hâle getirmek ve bu festivalde bir kere daha temsil etmek için hazırlanıyor- du. Gençlik Tiyatrosu "Halef' ve "Çocuklar" adlı iki piyesle açmış ve haftada üç kere Eminönü Öğrenci Lokalinde verdiği temsillerle çalışmalarını devam ettirmeğe baş- lamıştı. Ankara Üniversiteliler Tiyatrosu ise seçtikleri iki yeni piyesin çalış- malarım bir ha ilerletmişti. Bunlardan birincisi Amerikalı yazar William Saroyanın şiirli bir dille ka- leme aldıgı sentirnental havada bir piyes olan "Hello Out There — Merha- ba Dışardaki" adlı piyesti ve sah- neye Güner Sümer tarafından konu- luyordu. Gençlerin çalışmakta olduğu ikinci piyes de -tiyatro mensupların- dan Erol Aksoyun yazdığı "Helena- --- Tahta Atı"ydı. Bu oyun da Nihal- Türkmen tarafından sahneye konu- luyordu. Universiteliler Tiyatrosu bu piyeslerle Ocak başlarında mevsimi açmak sonra da aynı oyunları fes- tivâlde tekrarlamak niyetindeydi. U- niversiteliler Tiyatrosu ayrıca yeni mevsim için bir de repertuvar hazır- lamıştı. Bu repertuvarda Cehov'un "Ayı", T. Williams'm "Çökme Tehli- kesi Var". G Sümer Seki Z "Bucak" E. İoneskonun "Kel Şarkıcı ve Arthur Adamov'un "Ping Pong" adlı piyesleri yer almıştı.. apılacak müsabakayla, genç ti- yatrocuların Ankara seyircisi karşı- sına günümüz tiyatrosundan — yeni sesler getirecekleri ve hayli önemli bir sanat hareketi yaratacakları mu- hakkaktı. Ama asıl iş bundan sonray- dı. Şimdiye kadar yapılan beynel- milel çaptaki festivallerde büyük ba- şarılar kaydeden amatör tiyatroları- mızın Yale de de aynı başarıyı devam ettirmesi, gerekirdi. Bu da ancak ya- pılacak isabetli bir seçımden sonra mümkün olabilirdi. AKİS, 28 ARALIK 1957 K |I BİR SÜRGÜNÜN HATIRALARI (Aziz Nesinin mizah! hikâyeleri, Düşün Yayınevi Mizah serisi 19, İs- tanbul Matbaası, İstanbul 1957 96 sayfa 200 kuru ş) odern Turk mizahının büyük us- Nesin hemen her a hattâ her hafta bir kitabının yayın- lanması dolayısı ile kendisine takılan bir hayranının adına ımzaladıgı "Bir Sürgünün Hatıraları" adlı yirminci kıtabına el yazısıyla şöyle bir not koymuş: "Şimdiye kadar çıkardığım 20 kıtaptan 6500 lira kazandım. Bil- ginize sunulur." Hayranının bu acı bilanço karşısında söyleyecek söz bu lamadığını ilâve etmeğe lüzum yok tabii. Bütün bir ömür, muazzam bir kabılıyet ve yıllar boyunca dökülen göz nuru ve birbirinden güzel yirmi şaheser karşılığında 6500 lira... Bu, günümüzde fikir eserlerine, sanat e- serlerine verilen değerin hazın bilân- çosudur, başka şeyin değil. Bir Sürgünün Hatıralarına yaz- dığı önsözde Aziz Nesin mizah anla- yışını, daha doğrusu dunya görüşünü şöyle ifade etmiş: "ÜUzerinde yaşa- yanların hepsinin güldükleri, gülüş- tükleri bir dünyaya içimde — sonsuz bir özlem var. Ömrümü kendi gücüm- ce boyle bır işe harcamaktan sevinç duyuyı Evet, Öömrünü boylesıne bir ideal için harcıyan bir insanın mükâfatı, cemiyetimizde yirmi kitaba 6500 lıra ödemekten ileri gidemiyor. Hazin, ha- zin olduğu kadar da gülünç bır du- rum. Ama Aziz Nesin öylesine bir yazar ki kendisine reva görülen bü- tün haksızlıklara, bütün eza ve ce- falara rağmen, o, bu haksızlıklardan, eza ve cefalardan dahi gene bu ce- miyet için gülünecek bir şeyler ya- ratmasını bir şeyler çıkarmasını bi- lecek şekilde hareket ediyor. İki se- ne üÜst üste İtalyada yapılan millet- lerarası bir müsabakada Dü zahı hikâyeler birinciliğini rak Dünya sanat çevrelerinde — bir türlü duyulmayan Türk adını hem de san ve şerefle duyuran Aziz Nesir sön kitabında, bundan yıllarca önce başından geçen bir sürgün hâdisesi nin şarap gibi durdukça kıymet ka- zanan hatıralarını dile getirmiş. Ki- taptaki 30 hikâyeden yirmisi — Aziz Nesinin bu sürgünde başından geçen hâdiselerin bazılarını içine alıyor. Geriye kalan on hikâye ise; hikâyeler başlığı altında ikinci bir bölüm teşkil ediyor: Bu son bölüm mizah dozajı daha fazla olan, hâdiselerin hikâyesi. İnsan bunlarda 'Aziz Nesini daha çok buluyor. İlk baştakiler, bütün iyi ni- yete rağmen, gülünerek okunabilecek hikâyeler değil. Bunları okuyan, is- ter istemez bir karamsarlığa kapı- lıyor. Hem de gülerken, hiç değilse T A P LA R tebessüm ederken, beyin kendi ken- dini acayip bir faaliyet gösterip gü— lümsemeye, kahkahaya rağmen şuu altında bir acının, bir bedbınlıgın yerleşmesine sebep oluyor. Bu hatı- raları okurken insanları, biraz daha iyi tanıyorsunuz. Dünya hakkında bi- raz daha iyi not verebiliyorsunuz. Ce- miyetin hükümlerindeki korkunçluğu biraz daha acık ve berrak görebili- yorsunuz. Aziz Nesin bunu becere- bilmiş bir yazar olarak ne kadar gu- rur duysa yeridir. 3 BACAKLI KEDİ (Bülent Oranının mizahi hikâye- leri, Düşün yayınevi mizah serisi 22, Yeni Matbaa lstanbul 1957, 96 sayfa 200 k Bulent Oran ımzası çeşitli magazin mecmualarından ye kadar yayınlanmış hemen - bütün mizah mecmualarında boy gostermış bir imza. Herhalde beş on seneyi bu- lan bir kalem ve mizah tecrübesine sahip olan Bülent Oran yazılan ile, meşhur İtalyan yazarı Pitigrilliyi andırıyor; Mizahı daha ziyade cinsi zaviyeden ele alıyor, Hemen her hi- kâyesinde de hiç olmazsa bir parça cinsiyete yer veriyor. Mizah yazar- ları arasındaki alâmeti farikası bu. Geçen yıl içinde yayınlanan Kapat- ma adlı hikâyeler cildinden son olarak Düşün yayınevi ları arasında yer alan "3 , Bacaklı Kedi" adlı kitabı kendi tabırıyle bir "şaheserler mezarlığı"dır. Bü rah Dolmuş mizah mecmua mda ya- yınlanan Klâsiklerden özetler başlı- ğı altındaki hikâyelerini bu son ki- tabında toplamış. Dünya edebıyatı— nın klâsik eserleri arasına girmiş o- lan bazı romanları, bazı piyes ve ope- raları tamamıyle yeni bir zaviyeden görerek, içine mizah murunun mayasını katarak yeni baştan ve iyi- ce kısaltarak yazan Bülent Oran b yolda bir hayli başarılı. Bülent Oran, kitabına neden 3 Ba- caklı Kedi dını verdiğini ve miza- ha nasıl başladığını gene kitabının başına koyduğu ye bir mizah kita- bına yakışan önsözde şöyle anlatı- "Nasreddin Hocanın, leyleği ke- sip bıçıp de işte şimdi kuşa benzedi" dediği fıkrayı, anneannem ballandıra banllandıra anlatınca, içimde mizaha karşı büyük bir sevgi uyandı ve bu ışı ben de yapabilirim diye düşüne- k bir kedinin bacağını kopardım. Boylelıkle ilk mizahi eserim üç ba- caklı bir kedi, ödülü de tadını hâla unutamadığım bir dayak oldu." Ama dayağa rağmen, mizah yap- maktan vaz geçmemiş olacak ki Bü- lent Oran hâlâ hikâyeler yazıyor ve hele daha da mühimi bunları kitap olarak bastırmakta hiç bir beis gör-