kâh onlara ders veri- yor, da kendi kendilerine yaban- cı dil öğrenmeğe çalışıyorlardı. Ce- mil Sait, Ali İhsan, Refik Daniş, Os- man Bilen ve daha bir kaç kişi bü- tün hapishanecilerin birer babası, ağabeysi olarak hürmet görüyor, ufak bir mesele hakkında bile fikir- leri soruluyordu çene çalıyor Yozgatta hava son derece soğuk oluyordu. Gerçi 31 sanık için ayrı bir koğuş tahsis edilmiş, bu koğuşun ısıtılması için büyük gayretler sarf edilmişti ama ne yapılırsa yapılsın gene de ortalık pek 1sınmıyordu. Yozgatın ayazı müthişti. — Dayanıla- cak gibi değildi. Hapishane idaresi sanıklara karşı büyük bir anlayış gösteriyor, umumi kaide ve nizamla- rı bozmamak şartıyla hemen her ar- zuları yerine getiriliyordu. Sanıkların koğuşunda radyoları vardı Ankara ve İstanbul gazeteleri -bir gün geç de olsa- muntazaman geliyordu. Gazete, ler ve radyo en büyük teselli kay- naklarıydı. Radyoda ajans ve gaze- telerin gelme — saatlerim dört gözle bekliyorlardı. Hemen bütün gazete- ler teker teker, ilânlarına, sayfa nu- maralarına kadar okunuyor ve hele kendilerinden — bahseden — satırlara rastlanırsa bayram ediliyordu. An- cak gazeteler kendilerinden o kadar az bahsediyorlardı ki!.. Yemekleri iyi çıkıyordu. Zaten yemek masraflarım — kendileri görü- yorlardı. Yozgat teşkilâtı da sanıklar için elinden gelen gay- reti gösteriyor, dışardaki bütün ihti- yaçlarım en kısa bir zamanda teinin etmek için hiç bir fedakârlıktan çe- kinmiyordu. Hususi bir ahçı dahi tutmuşlardı. Ne var ki, sanıklardan hiç birinin aklına yemek yemek gelmi yordu. Hepsi de birbirlerine belli et- memek istemelerine rağmen son de- Osman Bilen - No Sir! No Sir! No Sir! Necdet Güç AKİS, 28 ARALIK 1957. YURTTA OLUP BİTENLER Refik Daniş Bu da geçer yahu! rece üzgündüler Tahkikatın bir türlü bitmemesinden sonsuz bir sıkıntı du- yuyorlardı. Zaten talih bir türlü kendi - lerine gülmemiş, tahkikat uzadıkça uzamıştı. Talihsizliklerinin en bü- yüklerinden biri seçimlerden hemen €eş, on gün sonra Gazıantep adliye binasının yanması olm Zaten tahkikatı bu kadar uzatan sebepler- den biri de bu yangın olmuştu ya... Adliye binası ile birlikte Gaziantep hâdisesinin şahitlerinin ilk sorgu ev- rakları da yanmıştı. Bu — yüzdendir ki Cumhuriyet Bayramı günü onbin- lerce kişinin önünde vuku bulan hâ- disenin cereyanı sırasında hazır bu- lunan yüzlerce sorgu şahidinin yeni baştan ifadelerine baş vurulmak zo- runda kalınmıştı. Üstelik bu şahitler, ifade vermek için tâ Anfep- ten Yozgata kadar da celbediliyordu. İşte bu gidişler gelişler ilk tahkika- tı uzatmıştı. Bu arada sanıklar Sor- gu Hâkimliği nezdinde defalarca ve defalarca tahliye talebinde bulun- muşlardı. Hiç değilse kefaletle tah- liye edilmek istiyorlardı. Ama her seferinde bu tahliye talepleri red e- dilmişti. Zabıta Acaba? eçen haftanın ortalarında, artık İIstanbulun Hünkar suyu ile de- ğil de cineyetleri ile meşhur Sarıye- rinde son beş yılın üçüncü cinayeti işleniyordu. 60 yaşında bir kadın pa- rasına tamahen iki oğlu tarafından keserle başı parçalanmak — suretiyle feci şekilde öldürülmüş, sonra da bir çuvala konularak bir dere içine gö- mülmüştü. Altmış yaşlarında dul bir kadın olan Ayşe, oldukça varlıklıydı. Ha- yatta iki oğlu ve bir de erkek karde- şi vardı. Oğulları hayırsız çıktığın- dan kardeşi ile beraber oturuyor ve oğulları ile pek görüşmüyordu. Ge- çen hafta çarşamba gecesi iki oğlu bir araya gelip analarının evine git- mişler ve yemek pişirmekte olan an- nelerinin arkasından birden hücum ederek ellerindeki keserle olanca kuvvetlerıyle kadına — vurmuşlardı. Kadın sadece bir "Tııh!" diyebilmiş ve yere düşmüştü. Bundan sonra büs- bütün gözü dönen iki kardeş ele ge- çirdikleri bir iple kadının boynunu sıkmışlar ve sonra da maktuleyi bir çuvala koyarak evden elli metre ka- dar uzaktaki bir su menfezinin içine atmışlardı. Bu arada, annelerinin ko- lundaki beş bileziği ve cebindeki 400 lirayı da alan katiller bunlara pay- laştıktan sonra ayrılmışlardı. Ancak kısa bir araştırmadan sonra katiller ele geçirilmiş ve daha ilk sorguların- da Cinayeti bütün tafsilâtı ile anlat- mışlardı Sarıyerde işlenen cinayetlerin ü- çüncüsü olan bu son derece korkunç hâdiseden sonra zabıtanın aklına bir ihtimal geldi. Ele iki tane katil geç- mişti. Acaba bunlardan biri gene Sa- riyerde 1952 yılında işlenen Sevim Başay cinayetinin katili olamaz mıy- dı? Bu bizim zabıtamızın şaşmaz u- sullerindendi. Faili bulunamayan her cinayet daha sonra işlenen cinaye- tin faillerinin üzerinde durularak bu.-. lunmak istenir ve hemen her seferin- de gazetelerde bu yolda geniş neşri- yat yapılmasına yol açılırdı. 1952 den beri bir türlü tesbit edilemiyen Sevim Başayın katili diye şimdiye kadar, başka kaç cinayetin faili hak- kında takibat yapılmıştı. Ama bun- lardan bir tekinden bile, bu güne ka- dar müsbet bir netice ahndıgı da gö- rülmemişti. 15