ÜNVERSİTE Ankara Kantinsiz Fakülte Sarışın, orta boylu, — yeşil elbiseli genç adam, misafirlerine otura- cak bir yer bulmak için adeta çırpı- nıyordu. Talebe cemiyetinin odası hıncahınç doluydu. Dışarda, şebeke almak için kuyruğa girmiş pek çok talebe vardı. Yeşil elbiseli genç adam zıyaretçısıne Buyrun yukarı kata çıkalım, belki orada iki çift lâf edecek bir yer buluruz" dedi. Beraberce ikinci kata çıkıp okuma salonuna girdiler. Çıt çıkmıyordu. Talebeler, kitapları üze- rine kapanmışlar, çalışıyorlardı. Genç adamın gönlü razı olmadı. Koridora çıkıp bır köşede sohbete daldılar. ise, Ankara Üniversitesi Hu- kuk Fakültesinde cereyan ediyordu. Sarışın, yeşil elbiseli genç adanı bu fakültenin Talebe Cemiyeti Başkanı Doğan Yükseldi. Ziyaretçisine mah- -up bir tavırla, talebenin istirahat edeceği bir kantinden maalesef mah- rum bulunduklarını anlatmaya çalı- şıyordu. albu ki, Hukuk Fakültesinin ka- pısındaki tabelada 1925 rakamı var- dı. Kuruluş tarihinden bu yana, Fa- külteye pek çok ilâveler — yapılma- sına rağmen, talebelerin en mübrem ihtiyaçlarından biri olan kantin me- selesi bir türlü halledılmemıştı Kan- tin davası aşağı yukarı, — başa ge- çen her talebe cemiyeti idare heye- tinin programında halli gereken ilk mevzu olarak ele alınıyor, — fakat başka bir idare heyetine bir neti- ceye bağlanmadan — devrediliyordu. Doğrusu istenirse, Ankara Univer- sitesinin en eski müessesesi olan Hukuk Fakültesi, her yıl en fazla ta- lebeyi çatısı altında barındırmakla buna çoktan hak kazanmıştı. Bu yıl da talebe sayısı 9 binden aşağı de- ğildi. Kantin sadece talebelerin otu- rup dinlenebileceği bir yer olarak ka- bul edilmemeliydi. Onların ziyaretçi- leri için de önemli bir ihtiyaç şeklınde ele alınmalıydı. Ama Cemiyet kanı iyimserliğiyle tanınmış bir de— likanlıydı. "Bu davayı mutlaka hal- ledeceğiz" diyordu. Nitekim Fakülte Dekanı Osman Fazıl Berki de söz vermişti. Bütçeden 80 bin liralık bir tahsisatın bu iş için ayrılmış olduğu- nu ve kantinin pek yakında ihaleye çıkarılacagını söylüyordu. Devletler ususi Hukuku Profesörü Osman Fazıl Berki talebeyi yakından takip ettıgı için, bilhassa üniversiteye ye- ni kaydolanların akibetinden haber- dar görünüyordu. Taşradan Ankara- ya gelen genç talebeler — fakültede oturabilecek eğlenebilecek bir yer bulamadıkları için ya kahvelere ya da klüplere devam ediyor, zamanla kumara alışıyor ve bu bir iptila ha- line geliyordu. Dekan: "Talebeyi kahvelerden kurtarmak en büyük ar- zumdur" dem u bir ümit ışığıy- dı. Gerçekten talebeler de kahve kö- AKİS, 14 ARALIK 1957 şelerinden kurtulacakları günü sabır- sızlıkla bekliyorlardı. Dert bir değil ki... nkara Hukuk Fakültesinin de di- ğer fakülteler gibi pek çok mese- lesi vardı. Bunların başında, lisans öğretim ve imtihan yönetmeliği yer alıyordu. Mevcut yönetmeliğe — göre imtihanlar yazılı ve sözlü olarak yapılmaktaydı. Yalnız 17. madde ge- reğince yazılı imtihanlar o yıl oku- nan dersler göz önünde tutularak, bir profesörün nezaretinde çekilen kura ile tesbit ediliyor ve — talebeler iki dersten yazılı imtihana tabi tutulu- yordu. Eleme mahiyetinde olan bu derslerden başarı — gösteremeyenler Dekan Osman Fazıl Berki Bütün ümitler onda sözlü imtihanlara giremiyorlardı. Di- ğer taraftan aynı yönetmeliğin 19. maddesi yazılı imtihanlarda başarı göstermek için her birinden de en az 5 numara almayı şart koşuyordu. Geriye kalan sözlü imtihanların bir gun içinde bıtırılmesı ise yönetmeli- ğin icaplarından ir gün içerisin- de dört ımtıhanı verebilmek... Bu pek az talebeye nasip olan bir bah- tiyarlıktı. Sebep neydi? Her dersin imtihanı ayrı günlerde — yapılsaydı Fakültenin bir kaybı mı olurdu? El- betteki olmazdı. Fakat talebelerin çok şey kazanacağı muhakkaktı. Onların başarılı bir imtihan vermesini kim istemezdi ki.. Bu doğruydu, ama. ta- lebenin başarısızlıgından iftihar ve- silesi çıkaranlar da eksik değildi. 1948 yılından beri yürürlükte olan bu yönetmelik, birçok maddeleriyle isla- ha muhtaç bir durum arzediyordu. Mesela 33. maddede, imtihanlarda a- lınacak 7 numara orta, 8 numara iyi, 9 ve 10 pekiyiydi. Dıger taraftan 19. madde, yazılı imtihanları başarmak için her birinden en az 5 numara al- mayı şart koşuyordu. — Bütün ders- lerden alınan notların ortalaması ise 7 nin altında olmamalıydı. Talebele- rin izah edemedikleri bir nokta, var- dı. O da şuydu: Yazılı imtihanlarda asgarı not haddi 5 numara olduğu na göre, bunun karşılığı olan sözlü imtihanlardaki asgari not haddi niye 8 Veya 9 oluyordu? İntizardaki talebeler | nkara, Hukuk Fakültesi de, İstan- buldaki kardeşi gibi — talebelere Şubat hakkı tanımamayı faydalı bul- muştu. Verimin düşük olması, tale- belerin başıboş ve avare dolaşmaları için bu elzemdi. Doğulu bir memle- ket olduğumuza göre zaman tasarru- fu, üniversitelerimiz için mühim sa- yılmamalıydı. Geç olsun, temiz olsun deniliyordu. Ama, talebe bu şartlar altında 1mtıhanlara girip te üç hak- ta başarı gösteremezse — fakülteden kaydı derhal silini yordu. Bu nokta- dan bakılırsa Ankara Hukuk Fakül- tesinin zaman tasarrufuna azami de- recede riayet ettiği neticesi çıkanla- bilirdi. Hukuklular, yönetmeliğin değişti- rilerek her ders için ayrı imtihan günlerinin tesbitini istiyorlardı. Ba- şarı gösteremedikleri bir dersin imti- hanı, diğer derslere tesir etmeme- liydi. İmtihanlar için sonsuz hak ve- rilmesi ve daha evvelce belge alanla- ra yeni bir hak tanınması en tabii yoldu. Üniversitelerin kuruluşuna ve teamüllerine de uygun — düşen bu anlayış, artık bir hal tarzı olarak ka_bul edilmeliydi. Sonra İiseleri- miz de aynı anlayışla öğretim yap- maktaydılar. Talebelerin bütün ü- mitleri Dekan sman Fazıl Ber- kide toplanmıştı. 9 yıldır. . halledil- meyen bir meselenin müsbet bir ne- ticeye bağlanması, Devletler Hususi Hukuku Profesörünün basiretine ve dirayetine bağlı bir işti. Zaten Yö- netim Kurulunda da yönetmeliğe iyi bir şekil verilmesi için müsbet bir te- mayül belirmişti. Kitap karaborsası Hukuk talebelerinin en çok şikâ- yetçi olduğu mevzulardan bir di- ğeri de kitap temini hususunda kar- şılaştıkları çetin güçlüklerdi. Bilhas- sa birinci sınıf talebeleri Medenıye Hukuk Başlangıcı, Anayası Hukuku derslerinin kıtaplarını te— min edememişlerdi. Bu y kitaplar karaborsaya düşmüştü. Esas d ğeri' 7-8 lira olan bir kitap 25-30 liraya satılıyordu. İkinci sınıfta Ceza ve İdare Hukuku dersleriy- le, üçüncü sınıfta Maliye ve Hukuk Felsefesi derslerinin kitaplarını ka- raborsa fiatıyla da olsa temin eden- lere şanslı insan gözüyle bakılıyordu. Bu noktada öğretim üyelerine düşen büyük bir vazife vardı: Mevcudu kal- mıyan ders kitaplarını yeniden bastı- rarak talebeye dağıtmak, böylece on- ların çekmekte olduğu sıkıntının hiç olmazsa bir kısmını hafifletmek. 19