M U S Küllür Türk Kültüründe musiki Amerikan eçen hafta Türk - G sergiyle Derneğinde açılan ilk Amerikan Kız Kolejliler Derneg rafından hazırlandıgı bildirilen "Çag— da Türk Kültürünü Tanıtma Hafta- başlamış oldu. Sergilerden birin- de resimler, ötekinde de "Türk kül- tür dünyasından şahsiyetler"in fotoğ- rafları ve sulu boya portreleri teşhir ediliyordu. Böyle bir hafta tertiple- me fikri şüphesiz ki övülmiye değer- di. Ancak tertipçilerin, birçok hassas cephesi olan bu büyük teşebbüsü ger- çekleştirirken uzun ve dıkkatlı bir plânlama devresinden geçmeden, me- seleleri -çözmek — bir yana- incele- meden, pek'çok işi oluruna bıraka- rak, yalapşap halkın — huzuruna çıkmış oldukları, sergilerin her kö- şesinde ve aftaı programın satırında endin gösteriyordu. Bir kere bu hafta çagdaş Türk kül- türünü kime tanıtmak içindi? Anka- radaki Amerıkalı ve İngilizlere mi? Haftanın "resmi" dili olarak İngi- lizcenin seçilmiş olması bunu düşün- dürüyordu. Broşür İngilizce — basıl- konferanslar İngilizce verili- yordu. Bir Türk şehrinde Türk kültü- dair hazırlanan bir gösterinin dılının "Ingılızce olması, diyelim ki bir İngiliz şehrınde lngılız kulturu hakkında — "hazırlanan bir aft nın dilinin Japonca olması kadar ga- ripti. İkincisi, tertipçiler kültür keli- mesini nasıl anlıyorlardı'? Haftanın Türkçe ismiyle İngilizce ismi arasın- daki fark bunu düşündürüyordu. "Literature and the Arts in Modern İ K İ Turkey" yani "Bugunun Türkiyesin- de Sanatlar ve Edebiyat"- gosterının İngilizce ismiydi. Kültür mefhum na edebiyatın ve diğer sanatların ya— nında daha pek çok konunun gireceği- ni herhalde tertipçiler düşünmemiş- lerdi Tertipçilerin düşünemedikleri, bu- nunla bitmiyordu. Edebiyatla ve -mu- sikinin' dışında- diğer sanatlarla uğ- raşanlar herhalde, bu dallarda kültür hayatımıza buyuk faydası dokun- muş, inkar edilmez tesirleri - olmuş birçok şahsiyetin nıçın sergide — ve broşürde unutulduğunu, bu ara "İs- tanbulun Fethi" gıbı bir filmde -ko- nusu dışında, ne gibi bir — kültür değeri goruldugu ıçın bu filmin haf ta olayları arasında — gösterildiğini soracaklardır. Her cephesıyle 'sokaktaki adama- ların -daha "kadın kültür konuları hakkındaki lik sohbetlerinin halk huzuruna çıka- rılmasından daha ileri bir önem taşı- mıya afta'nın musiki ile alâ- kalı olayları da ayni selâhiyetsizlik ve zekâsızlıkla hazırlanmıştı. Böyle bir sohbette Türkiyede musiki diye bir konu açıldıgı zaman akla ilk ge- len isim "Yunus Emre Oratoryosu" olacaktır; öÖte yanda başta Adnan Saygun olmak üzere, birçok Türk rda, çek- bestecisinin eserlerının rafla melerde" toz topladığı, icra edilmek için bu gibi fırsatları beklediği akla bile getirilmiyecektir. Aynı sohbette musiki tenkitçileri, serserı gazeteci- ler olarak görülecek ve "zaten Tür- kiyede müzik kritisyeni yok ki efen- dim!" sesleri arasında, memleketin musiki zevkını yukseltmek ve dol yısıyle kültür hayatına faydalı ol— mak için ellerınden gelen çabayı gös- Çağdaş Türk Ressamları Sergisinin ilk ziyaretçileri Oluruna bırakılmış bir sergi Bülent Arel Can sıktı teren bu cengâverler harcanacaktır. Aynı sesler, Türkiyede icracı musiki- şinas da olm adığını meselâ bir Ley- lâ Gencerin sanat değeriyle — değil, dil bilgisi ve kurnazlığı — sayesinde yabancı diyarlarda şöhret yaptığım iddia edeceklerdir. Musiki tenkitçile- rinin yanında musiki öğretmenleri- nin ve müzikologların ismi bile bel- ki geçmiyecek, geçse bile — bunlar "radyoda konuşup herkesin canım sıkan adamlar" sayılacaklardır. Cum- hurbaşkanlığı orkestrası mı? Biri "Aman nedir o uzun kırmızı enstrü- man? İşte ondan fena sesler çıkıyor" diyecek ve bu tarihi müessesenin kül. tür hayatımızdaki yeri üstünde daha fazla konuşulmıyacaktır Nihayet birkaç bestecinin resminin asılması- na karar verilecek, fakat "resimle- rini istedik ama gondermedıler ki!" iddialarıyla sergideki levhaya en ö- nemli sekiz besteciden ancak beşinin fotografı konabilecek, — sergiyi gezen ültürü meraklısı bir Amerika- li da bir Cemal Reşit Reyden, bir İl- han Usmanbaştan, bir Necil Kâzım Aksesten haberdar bile olamıyacak— tır. Türkiyenin musiki hay ve musiki şahsiyetleri hakkındakı bilgi- si, o levhada resmini gördüğü beş besteciye münhasır kalacaktır Sıkıntılı konferans ültür haftalarının tek — konserini Adnan Saygunun — oratoryosuna tahsis eden tertipçiler, hiç olmazsa diğer bestecileri bir konferansla ha- tırlamayı düşünmek inceliğini göster- er, bu işi genç neslin ileri gelen bestecılerınden Bülent Arele vermiş- ler ama, i de Arelın hazırladığı konferans metnını gördükten sonra programlarındakı konferans kelime- sini "teyp ile konser" diye değiştir- AKİS, 23 KASIM 1957