DÜNYADA OLUP BİTENLER lirse topraklarına pek âlâ da sahıptı İran İçişleri Bakanlığının sözcüsü gene, mıllı karakterlerinden biriyle tezad teşkil eden bir tevazu göster- mişti. Yoksa "İranın on dört vilâyeti vardır" değil, "yüz on dört vilâyeti vardır" diyebilir ve Teksastan Hiro- şimaya bir çok beldeyi bu şekilde il- hak edebilirdi! Paylaşılan topraklar B irinci Cihan Savaşı sona erip, A- rap Yarımadası Üüzerindeki Os- manlı hakimiyetinin tasf'ıyesı bahıs mevzuu olduğu sıralarda komşu olan Aden şeyhlıgı ıle bu şeyhliğin etrafındaki diğer küçük Ül- keciklerin, Umman ve Maskat Sul- tanlığı ile Katar, Bahreyn ve Kuveyt şeyhliklerinin İngiliz »nüfuzu altında bırakılmaları kararlaştırılmıştı. — Ad- lında bu topraklar üzerindeki İngi- liz nüfuzu Birinci Cihan Savaşının sona ermesinden çok önce, XIX. As- rın ilk yarısı içinde kurulmuştu ve Savaşın sonunda imzalanan barış andlaşması bu fiili durumu hukuki- leştirmekten öteye gitmiyordu. İngilte Arap Yarımadasının her türlü cograf“ ve tabit özellikten mahrum bu çorak ülkeleriyle neden alâkalanmıştı? Bu sualin cevabım Vermek pek güç bir is olmasa gerek- . Başlangıçta, bu ülkeler, Hindista- na uzanan deniz yolu uzerınde olduk- ları için İngilterenin dikkatini çek- mişlerdi. Daha sonraları ise, İngilte- re, dikkatini bu toprakların altında bulunduğu anlaşılan zengin petrol yatakları üzerinde topluyordu. O ka- Orta Doğunun ilk petrolü 1908 yılında İranda fı_şkırdıktan kı- sa bir müddet sonra, İngiltere, top- rak altı zenginliği bakımından belki İranı bile geçen bu ülkelerdeki bü- tün petrol arama ve işletme imtiyaz- larını kendi üÜüzerine çıkardığı gibi, gerek bu ufak sultanlık ve şeyhlik- lerle - bu arada Bahreyn şeyhlıgıyle— gerekse Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı muhtelıf anlaşmalarla bu top. lar üzerindeki nüfuzunu bir kere daha teyit ettırmı ti. Milli sınırlarını çizerken bütün bu ülkeleri anavatan dışı bırakan Tür- kiye Cumhuriyeti ne Lozan Konfe- ransında, ne de daha sonra bunlar üzerinde bir hak iddia etmeye kal- kışmadı. Fakat ondan ayrılarak milli birliklerine kavuşan Arap devletleri- nin bir çoğu, zaman zaman, bu ufak sultanlık ve şeyhliklerin kendilerine ait olduklarım söylemekten geri kalmadılar ve İngiliz protektora ida- resini güç durumlara düşürdüler. Bu arada, geçen Temmuz ayının sonla- rında, Suudi Arabistan ve Mısırın teşvıklerıyle Umman ve askat sultanlığında bir ayaklanma oldu ve güçlükle bastırılabildi. ayaklan- ma, belki de, bu topraklar üzerindeki İngiliz hakımıyetının sonuna yaklaş- makta olduğunu gösteren işaretlerin ilkiydi. İranın hareketi imdi, Arap Yarımadası dolayların- daki İngiliz hakimiyetini — tehdit eden ikinci tehlike işareti İrandan geliyordu. Bilindiği gibi Bahreyn İ- ran körfezinde bulunan küçük bir adacıktır ve İran, uzun bir müddet- ten beri, bu adacıgın kendine ait ol- ması gerektıgını ileri sürmektedir. Adanın savunmazım elinde tutan ve Şeyh Süleyman İbni medi kendi saflarında bulunduran İngiltere bu İran taleplerini şimdiye kadar, dık— kat nazarına bile almamış ve İra meseleyı kuvvet yoluyla halledebıle— ceğini bir an bile düşünmemişti. Bu bakımdan, geçen hafta İranın Bah- reyn adasını kendi topraklarına kat- tığını bildirmesi Ingılterede oldukça büyük bir şaşkınlık yarattı Ancak, İran hükümetinin bu ha- reketi yalnız İngilterede — şaşkınlık yaratmakla kalmadı, bütün dünyada da merakla karışık bir hayret uyan- dırdı. Siyasi çevreler bu ilhakın sade. Arap yarımadası ve Bahreyn Umulmadık taşın yardağı baş 20 ce kâğıt üzerinde yapılmış bir ilhak olduğunu söylemekte, fiiliyata nasıl döküleceği yolunda hiçbir tahminde bulunamamaktadırlar. Hiç kimse İ- ranın işi kuvvete dökeceğine ihtimal vermemektedir. Zaten İran hüküme- ti de bu nazar! ilhakı nasıl gerçekleş- tireceği hususunda ten kaçınmış, adanın böyle İranın ondördüncü vilâyeti olacagı— nı söylemekle yetinmiştir. Arap Birliğinin tepkisi akat Bahreyn adasının ilhakı hakkındaki İran kararına en sert tepki Arap Birliğinden geldi. Bir sözcünün söylediğine göre Birlik, bu karara itiraz edecekti. Ayın sözcüye göre, Bahreyn İrana değil, münhası- ran Araplara ait bir mıntakaydı. Bu bakımdan, İngiliz protektorası altın- dan kuruldugu zaman İranın bir vilâ- yeti yerine bağımsız bir Arap devleti olmalıydı. Bilhassa Irak, sesini şid- detle yükseltti. İrana ne du? Bu ne münasebetsiz hareketti? Böy- lece meşhur Bağdat —Paktında bir sahne daha açılıyor ve pakt azaları- nın bu sefer üçü arasında yeni kavga başlıyordu. İhtimal Türkiyeye gene iş düşecekti. Urdün Krala hücum G eçen hafta Olta Doğuda cere- yan eden hâdiselerin en önem- lilerinden biri Bahreynin İran tara- fından kâğıt üzerinde ilhakı ise, di- ğeri de Mısır ve Suriye basınında Ürdün Kralı Hüseyin aleyhinde açı- lan geniş kampanyaydı. Bu kampan- ya zaman zaman o kadar şi di ki insan, ister istemez, bu hareke- tin Arap tesanüdü ile nasıl telif edi- lebileceğini sormaktan kendini ala- madı. Mısır ve Suriye basınında bütün bir hafta boyunca devam eden bu kampanya, aslında kaynağım Ürdün içinde mevcut huzursuzluktan alıyor— du. Ürdün, içinde muhtelif unsurlar ihtiva eden " bir ülkeydi ve Hükü- met, otoritesini halkın değil, silâh- ların desteğinden alıyordu. Bilhassa Arap-İsrail harbinden sonra Ürdüne gelen Filistin mültecileri Kral Hüse- yinin Batı taraftarı siyasetinden hiç memnun değillerdi. Bu yılın başların- da Abdullahın torununu tahttan in- dirmek için büyük bir harekete geç- mişler, fakat Mısır ve Suriye tara- fından da desteklenen bu hareket Batılıların yardımı sayesinde başarı- sızlıga uğratılmıştı. O günden bu- Ürdünün Filistin mültecileriyle meskun mahallelerinde, her gün bir başka duvara yazılmış olan şu ılan okunuyordu: — "Bir katil aranıyor" Mültecilere göre, bu katilin görevi Hüseyini öldürmek olacaktı Geçen hafta, aynı ilâna Mısır ve Suriye gazetelerinde de rastlandı. O kadar ki, geçen hafta Ürdü- nü Kral Hüseyinin mi, yoksa Mı- AKİS, 23 KASIM 1957