un bastırılması bir türlü mümkün olmuyordu. Eğer Tunus silâhlanmak istiyorsa her şeyden önce Cezayirli- lere yardımdan vazgeçmeli ve daha mühimi, Fransadan başka bir dev- letın askeri yardımını kabul etme- meliydi. Fransız idarecileri Tunusa başka bir devletin yardımını kabul etmeme- sini söylerlerken, ilk zamanlar, bu "başka bir devlet" tabiriyle İngiltere ve Amerikayı değil, Mısırı kasdedi- yorlardı. Zira, o sıralarda, Tunusun Mısırdan silâh alması da bahis konu- -u olmuştu. Rusyadan geniş miktarda askeri yardım gören Mısırlılar Tunu- su kendi saflarına çekebilmek için bu yardımın 'bir kısmım Tunusa ak- tarmaya çoktan razıydılar. Ancak Tunus Devlet Başkanı Habib Burgi- ba, Batı dostu olarak tanınmış bir devlet adamıydı ve ordusunu Rus si- lâhlarıyla teçhiz etmek, istemiyordu. urum karşısında — Burgiba için yapılacak tek hareket vardı: Silâh- larını İngiltere ve Amerikadan ge- tirtmek.. İşte geçen hafta içinde Batı dünyasını en çok meşgul eden ve bö- len meselelerden biri de İngiliz ve A- merikalıların Burgibanın bu talebine nihayet verdikleri muvafakat cevabı oluyordu Filhakika, İngiliz ve — Amerikan hükümetleri Tunusun silâh taleple- rine bir cevap vermeden önce çok düşünmüşlerdi. Fransanın, Tunusa si- lâh gönderilmesınden memnun olmı— yacağı gün gibi aşikârdı. Duru böyle iken Londra ve "Washıngtonun VE BİZ leketlerin başında Irak gelmekte- ir. Musul petrolünü Türkiyeye akıtmak şöyle dursun, İran petro- lünün bir kısmının İskenderuna şev- ki hususunda Türkiye ve İranın var- dığı prensip anlaşmasını bile balta- lamaya çalışmaktadır. Her yıl büt- çemizin gelirler hanesini — süsliyen 100 milyonluk petrol borcunu da ödememesi, bu dost — memleketin dostane olmıyan hareketlerinden sadece bir tanesidir. İşte altı yıllık gayretten sonra, Orta Doğuda elde edilen tek dost- luk, böyle acayip bir dosluktur. Ve bu acayip dostluğa nail olmak için Cumhuriyet Hukumetı şimdiye ka- dar hiç bir fedakârlıktan kaçınma- mıştır. İrakın "kapris" lerini azami sabırla karşılamıştır. Meşhur Nuri Sairi, talihsiz Süveyş — seferinden sonrakı müşkül günlerde en büyük yardımı —Türkiyeden — görmüştür. Hattâ Irakın hatırı olsun diye, Orta Doğuda hakikiden dost olduğumuz tek memleket İsrailden, ortada hiç bir sebep yokken, sefirimiz geri çe- kilmiştir. İktisadi bakımdan da bi- zim için son derece avantajlı olan AKİS, 23 KASIM 1957 Burgibaya müsbet cevap vermeleri, Batılılar arasında giderilmesi güç bir anlaşmazlığa yol açabilirdi. Müs- bet cevap vermedikleri takdirde ise Tunusun Kahirenin ağına düşmesi iş- ten bile değildi. Burgiba ne kadar Batı taraftarı olursa olsun nihayet bütün idareciler gibi halk — efkârım da hesaba katmak zorundaydı ve işin fenası, Tunuslular Batıdan silâh a- lınmazsa Mısır yardımının kabul e- dilmesini istiyorlardı. Mısır yardımı- nın kabulü ise Tunusun da tıpkı Su- riye gibi kaybına sebep olacaktı. El- hasıl bu mesele İngiltere ve Ameri- kayı güç bir duruma düşürmüştü ve , sakal ile bıyık arasında bir tercih yapmak gerekiyo Geçen hafta yapılan tercıh Was- ndra hükümetlerinin kaybetmektense Fransayı gücendirmeyi daha elveriş- li saydıklarım göstermektedir. Geçen hafta açıklandığına göre, larla kullanılmak ve başka yerlere gönderilmemek şartıyla Tunus h kümetine "az miktarda" silâh yol- lamayı kabul etmişlerdir. — Bildirildi- ğine göre, İngilterenin yollıyacagı sılah 350 otomatik tüfek ile 70 bren topundan ibaret olacaktır Amerıka— nın yollıyacağı silâh ise, kesin ola- rak bilinmemekle beraber herhalde adedi bir kaç yüzü aşmıyan otomatik tüfektir Fransanın tepkisi T unusa gönderilen bu silâhlar, ev- velden de beklenildiği gibi, Ba- Doğan AVCIOĞLU Türk- İIsrail dostluğu, sırf Trakı memnun etmek için feda edilmiştir!. İşte Orta Doğuda altı seneden- beri yeni müttefikler peşinde ko- şan kâh sindirme kâh okşama siya- setinin bilançosu kısaca bundan i barettir. Hâlen Türkiye, Arap Dün yasında hiçbir müttefike sahip de— ğildir. Tek resmi dost Irak hile biz- den çok, diğer Arap memleketleri- ne yaklaşmaya çalışmaktadır. İşin daha acısı, bir zamanlar Atatürk Turkıyesıne hayran olan Arap halk efkârı aleyhimize dönmüştür. Muvaffakiyetsizlik, — tevil ve in- kâra sığmıyacak ka barizdir. Kabahatı tamamiyle hariciyemizin sırtına yüklemek haksızlık olacak- tır. Zira Batı ittifakına sadakati şi- ar edinmiş Türkiye, elbette ki müt tefiklerinin uğradığı muvaffakiyet- sizlikleri paylaşacaktır. Fakat kral- dan fazla kral taraftan olmak için de hiç bir sebep yoktur. Arap memleketleriyle olan mü- nasebetlerimizi yeniden tanzim et- menin zamanı gelmiştir. Batılı dost- larımız da bu zarureti herhalde an- lıyacaklardır.. DÜNYADA OLUP BİTENLER -Habib Burgiba İki cami arasında... tılılar arasında büyük bir anlaşmaz- lığa yol açtı. İngiliz ve Amerikalıla- rın hareketi Fransada geniş infial uyandırmış ve Fransanın Londra Washingtondaki Büyük BElçileri, giliz ve Amerikan Dışişleri Bakan- lıklarını ziyaret ederek hükümetleri adına şifahi protestoda bulunmuşlar- dı. Diğer yandan, anlaşmazlık NATO çerçevesi için de de ele alınmıştı. Pa- riste toplanan NATO Parlâmento-. lar konferansındaki Fransız temsilci- leri toplantıları terketmişler, Fran- sanın daimi delegesi ise meseleyi Da- imi Konsey önüne götürmüştü. Fran- sızların ısrar edecekleri anlaşılıyor- du; zira Cezayirlilerin haklarım ta- nımaya yanaşmıyorlar ve istiyorlar- dı ki Cezayirliler silâhsız, kendileri silâhlı meseleyi halletsınler İran Kâğıt üzerinde ilhak eçen haftanın sonlarında bir gün İranlılar ve Tahranda bulunan yabancı basın mensupları hayretle öğrendiler ki İranın on üç değil on dört vilâyeti vardır! Bir çok kimse kulağını uguştu rdu: "Acaba yanlış mı işitiyorum" diye. Ama, ayır. İçişleri Bakanlıgmın sÖzcüsü son de— rece sarihti ranın on üç değil, dört vilâyeti vardı ve on dördüncü Vi— lâyetinin adı Bahreyn idi. Haberi yalnız İranlılar ve Tahranda bulu- nan basın mensupları hayretle öğ- renmediler; onlardan da fazla şaşı- ran, Suleyman İbni Ahmed adında bir araptı. Süleyman İbni Ahmed Bahreyn şeyhiydi ve doğrusu isteni- 19