Kral Hüseyin “Karanlıkta — vuruşanlar!" sır ve Suriye basınının mı idare et- tikleri de merakla sorulabilirdi.. Yunanistan İşçi Partisinin teyidi S ekiz aydır bir türlü toplanamıyan unan Müstemleke Aleyhtarları Birliği, nihayet geçen hafta kongresi- ni Atinada yaptı. Dünyanın dört bu- cağından gelmış 60 delege toplantıda hazır Bilhassa Surıyeh Sosyalistler ve İngiliz İşçi Partisi Uyelerı kongrede ekseriyeti teşkil ediyo Doğu, Cezayir ve Kıbrıs me- seleleri gündemin belli başlı mesele- leriydi. Yunanlıların maksadı aşikâr- dı. Birleşmiş Milletlerde müzakereler yaklaşıyordu. Dünya evinde — Arap memleketlerinin Yunanistanı destek- lemesi lâzımdı. Fakat asıl gaye İngi- liz İşçi Partisinin Milletvekillerine, Brightonda yaptıkları taahhütleri tekrarlatmaktı. Fenner Brockway ve ITan Mikardo gibi İşçi Partisinin ta- ğunu bir daha tekrarlamaları, Yunan- lıların arayıp ta bulamıyacağı bir şey di. Nitekim Brockway ve Mikardo, Brightondaki beyanatın İşçi Parti- sinin Kıbrıs meselesindeki resmi tutumunu ifade ettiğini teyid et- mekten çekinmediler. Böyle — sarih bir teyidden sonra, İşçi Partisine e- ğer iktidara gelırse aptığı vadi Yunanlılar partiyi kazanacaklarından emin, gittikçe kuvvetlenen İsçi Parti- sinin is başına gelmesini bekliyecek- lerdi. AKİS, 23 KASIM 1957 Cezayirden Haberimiz Var mı ? D ünyanın bir köşesinde kan dö- külüyor, insanlar birbirine gi- riyor. Üstelik bu, yıllardan beri devanı ediyor as ve Tunus hâdiselerinin ve buna muvazi olarak gelişen Ceza- yir ve bütün Güney Akdeniz hu- zursuzluğunun bizim için onem olmak lâzımdı. rağmen D. P. iktidarı yıllarla gerçeklere göz yumdu. Seslere ku - laklarını tıkadı. Hâdiseleri takip ve tahlil için gerekli fikri gayreti harcamadı. Orta Doğuda nasıl yıl- larla — başkalarının politikasının dümen suyundan gittiysek, Ku- zey Afrikada da ataletin sembo- lü bir halet içinde, baskı ve zulüm cephesiyle, Fransızlarla beraber olduk. Bu bölgelerdeki engin prestijimiz, gili j mazimiz ve bilhassa Mustafa Kemalin muhte- şem misali, tecelliye — bakın ki, kendi ellerimizle zedelendı Bize vurgun bu memleketleri, istiklâl mücadelesine atılmış bu kahra- man milletleri kendi kendimizi inkar ederek, kaybettik... Orta Doğuda gosterdıgımız anlaı SIZ- lığı, - başkalarının demagoıılerıne kapılmaktaki tembelce tehalükü- müzü bu bölgelerde de ispat et- tik. Halbuki, hükümet Türkiyenin buralardaki —geniş — prestijinden, müşterek psikolojik — bağlarından ve bizi Batı ittifaklarına katan du- rumundan faydalanarak mükem- mel bir hakem ve Aarabulucu rolü oynıyabilirdi, yapamadı. Memleke- timizi birden milletlerarası sahne- de ön plâna geçirebilecek — bu rolü .P. iktidarı ifadan aciz kaldı. Hattâ eminiz ki, böyle bir rol için hariciyemizde hiç bir zaman fikri bir gayret harcanmadı, gerçek ele- manlara dayanan bir tahlil yapıl- madı.. Bir delegemiz Bandoeng'ta sömürgeciliği savunurken, — ikaz göreviyle mükellef olanı Fransa- da başka meşgaleleri daha alâka çekici buluyordu. — Cezayir yıllar- dır zorbalıkla kana ve ateşe bo- ğulmasına rağmen, bir millet hak- li dâvası için ölüme atılırken, da- ha otuz yıl evvel aynı yoldan geç- miş Türk iyede D. P. liderleri, hem de Meclis kürsüsünden — hariciye sözcülerine "Bu, Fransanın bir iç meselesidir" dedirtecek kadar göz- lerini gerçeklere kapıyorlardı. Neticede mukadder akibet ge- lip çattı. Bu milletleri teker teker kaybettik. İtibarımız, ismimiz bu bölgelerde sarsıldı. Bırleşmış Mil- letlerdeki oyları kendi ellerimizle başkalarına hediye etti öncülerinin acaba hangısı şımdı Kıbrıs dâvasında bizi bu milletlerin destekliyeceklerini temin edebilir? Aydemir BALKAN Hangisi, artık Türkiye ile alâkalı bir meselede bu milletlerin oyuna guvenebılır . Bir mirasyedi poli- ikasıyla etrafımızda kendimize hakıkı dost bir tek millet bırak- mamış olan bizler,, kimlerin tara- fına güvenle bakabiliriz?.. Tahtı- nı bir kay bedı bir bulan İran Şahına mı” Sır oury'nin İra- kına mı?. Yoksa "yâdellere" mi?.. Cezayir hâdiseleri bu sütunlar- da müteaddit defalar incelendi. ransızların baskılarını, oyalama- larım yerdik ve Cezayırlılerın e- gemenlik için ölümü hiçe azimlerini övdük. Fransızlar bir hal çaresine yanaşmaktansa kuv- vet ve cebir yolunu tercih ettiler. Yazık ki Mustafa Kemalin Türki- yesi, uzun yıllar bu haklı mücade- leyi inkâr etti, baskı — cephesiyle birlik oldu. Hatta bir kısım bası- nımız son zamanlara kadar vatan - perver Cezayırlılerı aynen Fran- sızlar gibi, "tedhişçiler" diye an- maktaydı!. O Cezayırlı vatanse- verler ki evlerinde büyük Gazinin tasvırlermı saklarlar, "Islamın kı- ıcı" Mustafa Kemalin Türkiyesi- ne gıpta ile yüzlerini dönerlerdi. Tunuslular gibi onlar için de Tür- ye kendileriyle, sadece tarihi ini bağları «lan bir kardeş belde değil, sömürgeciliği kovan üthiş bir azmın sembolu kahra- man bir ülkeydi d imdi hesaplaşalım Bir ka yıldır, yeril yersız Peyg mber, dın mukaddes diye feryatlar basan tahsısatlı kalemşorlarımı- zın hangisi bu milletlerin mücade- lesini andı? Hangisi bunlara eli- mizi uzatmanın lüzumunu hatır- lattıi? Bu "Bayram Müslümanla- rı"nın hangisi Cezayirde kan ve a- teşle boğulan dokuz milyon müslü- manın dâvasını benimsedi? Oy için icabında Hacı ihraç eden iktidar, bu ezilen 1slam ülkeleri için ne za- man yeni ve yapıcı bir formül teklif ettı" ğ lçerde İslâmın tek hamisi görünmek merakında olan D. P. nin öncülerinin hangisi, yıl- lardır, kan kusan bu lalam belde- lerinin — haklı çığlıklarına cevap verdi?.. Bilen söylesin... rt yıl önce Fas ve Tunusun mucadelesınde olduğu gibi şimdi e Cezayir dramı karşısında D.P. nin hâlâ susması bizlere azap ver- melidir. Akdenizde ve Orta Doğu- da büsbütün tecrid edilmek istemi- yorsak Kuzey Afrika politikamı- za -eğer böyle bir politikamız var- sa- mutlaka yapıcı bir işikli getirmeliyiz. kiyesi bundan telâfisi kabil olma- yan Zararlar görecektir. 21