M U İ K İ Bestekârlar Usmanbaş'lar Amerikada İ ik lcrası Türkiye dışında yapılan eserleri listesine bir daha eklendı. Geçen hafta Ame da, Bennington Bestekârlar Konfe- ransı'nda verilen bir konserde İlhan Usmanbaş'ın “Müzikli Üç Şiir”i, sop- rano Atıifet Usmanbaş tarafından, piyanist Lionel Nowak refakatiyle, burunları havada —musikişinasların ve tenkitçilerin çoğunlukta olduğu bir dinleyici topluluğuna sunuldu, Usm baş lar, Rockefeller Vakfı- A Türkiye'den ayrıldıkları günün üs- tünden daha iki hafta bile geçmemiş- ti. Bu kadar kısa bir zamanda hir Türk bestekârının yabancı bir melm- bakınıından karşılaştığı güçlükler hesaba katılın- ca- bir bestekâra sağlanan imkân bakımından iki memleket arasındaki farkı pek güzel belirtmekteydi. Bu farkın büyüklüğü, eserlerini halk hu- zuruna çıkartabilme bahsinde Ame- rikan bestekârlarının kendilerini hiç de talihli saymadıkları göz önünde tutulursa, daha da iyi anlaşılırdı. A- ma işte aym programda Walter Sear, Hüzh Alt Margaret Falrlle gibi genç Amerikalıların musikisi, bu ara Henry Brant gibi günümüzün en ileri bestekÂArlarından birinin hir eseri (bu ara bir de Haydn senfonisi) de yer almıştı. İlhan Usmanbaş, Amerika'ya git- meden aylar önce, orada bazı eserle- rinin çalınması ıhtimalini hesaba kat- mış ve ona göre hazırlanmaya başla- mıştı. Bu ara, Ertuğrul Oğuz Fırat'ın şiirleri Üstiine yazmış olduğu üç şar- kıyı, Devlet Operasının ileri gelen soprannlm ndan olan karmı Atıfet 'a ısrarla TO ett or- du, Nitekim Bennmgtona varır var- maz ihtimal, gerçek oldu. Soprano Usmanbaş, “eline ilk aldığı her p çayı kendi yazmış ve çalışır çalabiliyof; korkunç bir adam" SÖZ- leriyle vasıflandırdığı piyanist Lio- nel Nowak'la çalışmalara başladı Konserde t Usma ü bestekâr dinleyicilere Fırat'ın şiirleri Katasu tarafından yapılmış İngılizce tercümesini okudu. Sonra soprano, şarkıları Türkçe olarak söyledi,. bittiğinde, gerek eserin, gerek s: niş ve çalınışının, dinleyicilerin tasvi bini kazandığı anlaşıldı. Usmanbaş'- lar, alkışlara cevap vermek için, Üç defa sahneye çıktılar; bol bol takdir ve tebrik topladılar. Şimdi Usmanbaş'lar, New York'- taki tetkik ve çalışma devresine -ve bu ara yeni fırsatlara. hazırlanıyor- r 3 Zürih Festivalinde "Musa ile Harun” operasının temsili Bitmemiş bir opera gma söylenebilecekleri söylemiş A4KİS,Ss1 AĞUSTOS 1957 Schönberg'in operası illetlerarası Modern Musiki Ce- miyeti'nin tertiplediği ve beş kı- tadan oniki memleketin katıldığı (Türkiye tabit hariç) bu yılki Zürih Festivalinin en çok alâka çeken hâdi- sesi, Sehönberg'in “Musa ile Harun” opera.sımn ilk temsili oldu. Bl eser, görünü: bitmemiş bir operaydı. Bestekâr librettoyu — bizzat yazmış, fakat sadece ikinci perdenin sonuna kadar bestelemişti. Üçüncü perdp mü- sikisiz bırakılmıştı. Ama, felsefi bir mevzuu olan bu eserinde Schönberg, ilk iki perdede söylemişti. Devam yoktu. Bu bakımdan esere bitn na- zarıyla bakılabilirdi. “Musa ile Harun”, oniki ton sis- teminde bestelenmiş ilk operaydı. (3e- nel olarak Alban Berg'in meşhur “Wozzeck”i ilk oniki ton operası sa- yılır Fakat bu, hatalı bir hilgidir. "VVozzeck“i 1917 ile 1921 yılla- TI aı asında -yani Schönberg'in, oniki ton sisteminin ilk prensiplerini kurdu- gu tarihtem-iki yıl kadar önce. beste- lemişti. 1923 yılında hu sistemi gelişti- ren Schönberg, 15926'da “Musa ile Harun”un metnini yazmış, 1930-31 yıllarında da ilk ikj perdenin musiki- sini bestelemişti. İki yıl önce Hamburg Radyosunda eser, Hans Rosbatıd ida- resinde, oratoryo şeklinde icra edil- mişti. Zürih'teki temsilinde opera, ilk defa olarak sahneye konmuş olu- yordu. Sechönberg bu enerinde, tahmin e- dilobıleoegl gibi, Tevrattan istifade etmişti. Fakat faydalandığı unsurla- ra büyük bir felsefi ve ahlâk! mâna vermişti. Ahlâk, inanç, din, tapma ih- tiyacı.. Sehönhberg bu ezeli meseleleri çözmeye çalışmıştı. Musa Peygam- ber, manevi hayata ait büyük fikirle- re sahip bir kişidir; fakat bunları ke- ya ğuştan hatıp ve önderdir. Allah, Mu- sa vasıtasıyla konuşmaktadır. Mu- sa da fikirlerini Harun sayesinde ifa- de etmektedir ar' u fikirleri halka anlatabilmek ıcın kelimelerden, cisimlerden, resimlerden, müşahhas şeylerden faydalanmaktadır. Niıte- kim gün gelir ki halk Musa'ya karşı isyana kalktığı zaman Harun onlara Altın Buzağıyı sunar; çünkü mücer- ret, saf bir Allah fikri onlara birşey ifade etmemektedir. Fakat Musa, in- sanlara bir Allah fikri yenne elle tu- tulur birşey verdiği için, Harun'u kendine ihanet etmiş saymaktadır. Altın Buzağıyı yok eder; kanun tah- letlerini kırar. Ama, acaba o da yanıl- mış mıdır? Eserin ikinci perdegi Mu- sa'nın Ümitsizlik içind söylediği “Ey, sâöz; bende eksik olın şey...” ke- Jimeleriyle bitmektedir. qchorberg gerçi metnin Üçünct! perdesinde iyim- ser bir neticeye varmıştı. netice ne Mukaddes Kitap gelenekle- rine, ne de “beşeri gerçeğe” uymu- yordu. Eser, ikinci perde sonunda tamamlanmış sayılmalıydı. Zaten, bestelemeye devam etmemiş olmasıy- la bestekâr bunu ima etmiş oluyordu. Gerek sahneye konması, gerek ı ©