YURTTA OLUP BİTENLER Dr. Fazıl Küçiik Sigaranın dumanı... pacağının duyulması, bu sebeble bü- tün yurtta alâka uyandırmıştı. Her- kes haklı dâvamızın, en selâhiyetli ağız tarafından nasıl ifade edileceği- ni Ööğrenmek istiyordu. Fakat grup toplantısında hazır bulunmak için İs- tanbuldan otomobille yola çıkan Baş- bakan, şiddetli fırtına yüzünden za- manında Ankaraya varamadı. Grup toplantısından sonra hükümetin Kıb- riıs görüşünü ogreneceklerını zanne- denler, birkaç gün daha sabredecek- lerdi. Hakikaten selâhiyetsiz ağızlar ta- rafından yapılan beyanlar, meseleye ışık getirmekten çok. zihindeki tered- dütleri arttırıyordu. Kıbrıslı Türkle- rin lideri Dr. Fazıl Küçük'ün Anka- radaki uzun ikameti esnasında yap- tığı muhtelif beyanlardan hangisinin Cumhuriyet Hükümetinin yakında açıklayacagı görüşle uygun bulundu- ğu meçhuldü Fener Patrıkhanesinin Makarios'u takbih etmesi yolunda bazı gayretle- rin sârfedildiği de gözden kaçmıyor— du. Athenagoras'ın, meşhur siyasi pa- pazın faaliyetini tasvip etmediğini bir tebliğle açıklaması acaba neyi değiş- tirirdi? Gerçi Fener Patrikhanesin böyle bir harekete yanaşmamış ve sa- dece Patrik muavini Emilianos'un im- zasıyla Patrikhanenin Türkiyeye olan bağlılığını ifade etmekle — yetinmişti ama; arzu edilen şekilde de hareket etmiş olsaydı, beklenen faydaların hepsini temin edeceği şüpheliydi. Zira şimdiye kadarki tecrübeler, Fener Patrikhanesiyle Yunanistan arasında— ki kuvvetli rabıtaları açıkça ortaya koyuyordu. Patrikhanenin — Yunanis- tanın menfâatlarına karşı gelmesini 6 beklemek, sadece hayaldi. Patrikhane ancak ve anca unanistan bahis mevzutt değilse Turkıye lehinde hare- ket ediyordu. sasen Kıbrıs meselesinin bugün- kü durumu, dolambaçlı yollar taki- binden çok, açık ve fakat enerjik bir- tavır takınmayı icap ettiriyordu. Her- kesin beklediği de buydu. Bir müşavirliğin sonu Bunlar olup biterken, Başbakanlık- ta, Dış İşleri Bakanlığında müza- kereler yapıhrken bir çok kimse ga- zetelerde bir isim arıyordu Öyle ya İktidarının gayrimesul, ama ma- lumatlı kültürlü cerbezeli, bir Dış İş- leri muşavırı yok muydu" Londrada, Lef koşede, New Yorkta büyük başa— rılar elde etmemiş miydi? Harding'i dâvamıza B 80 kazanmamış mıydı? Maalesef üstad profesörün adı, orta- ıkmadı, zira D.P. İktidarı kendi- sini temaslardan dikkat ve itinayla uzak tutmuştu. İhtimal ki o kıymetlı fikirlerden, neticeye bakıp ağzının payını almıştı. Hakikaten Kıbrıs me- selesinin son aldığı şekil üzerine, üs- tad profesörün ayağını Dış İşleri Ba- kanlıgına atmasına müsaade edilme- rim misyonunun fiyaskosu" Öy- le aşikârdı ki Dış İşleri müşavirinin hizmetlerine ihtiyaç kalmamıştı. Za- ten, aslına bakılırsa, bu hizmetlerin kiralanması da hakikî__bir ihtiyacın neticesi değildi ya... Ustad Profesör böylece, siyasi manasıyla harcanma- sının son perdesini de bizzat oynamış oluyordu. B.M.M. 159 uncu madde ecliste bu hafta C.H.P. Genel Sekreter Yardımcısı Turgut Göle ile Hür. P. Elâzığ milletvekili Salâhattin Toker'in dokunulmazlık- larının kaldırılması hakkındaki ko- misyon raporlarının görüşüleceği bi- liniyor, fakat müzakerelerin bu dere- ce alâka toplıyacaği tahmin olunmu- yordu. Her iki muhalif milletvekili hak- kında da, Antalyada birer sene fası- la ile yaptıkları konuşmalardan do- layı takibat Aaçılması isteniyordu. Karma Komisyon, Hükümetin tale- bine uygun olarak, Turgut Göle ve Salâhattin Tokerin dokunulmazlıkla- rının kaldırılması lüzumuna arar vermişti. Turgut Göle Antalyadaki konuşmasında "demokrat iktidarın alın lekesinden", "iktidarın Anayasa- yı çıgnedıgınden , “hâkimlere yazılı emir verildiğinden", "Sovyet Rusya, Arjantin ve Ispanyadaki gibi hareket edildiğinden" bahsetmekle itham olu- nuyordu. Salâhattin Tokere atfedi- len suç ise "Bizim duyduğumuz haki- kat ise, bu memlekette nüfuz ticareti, geniş suiistimaller, karaborsa her za- mandan ziyade, Türk tarihinde emsa- li görülmemiş derecede almış yürü- müştür. Bunları hükümet önliyeme- diğine göre ya iştirak etmektedir ve- ya göz yummaktadır" demekti. Tat- bik olunması istenilen Türk Ceza Kanununun 150 uncu maddesindeki ceza müddetinin azami haddi 6 yıldı. Bu suç bir Türk tarafından işlenirse, cezaya üçte bir fazlasıyla hükmet- mek gerektiğine dair maddede şid- detlendirici bir kayıt da mevcut bu- lunuyordu. Meslis, dokunulmazlıkla- rını kaldırdığı takdirde, iki muhalif partili milletvekilinin tevkif edilme- leri ve mahküm oldukları takdirde bir daha devlet ve memleket vazife- si alamamaları ihtimal dahilindeydi. Söz müdafaanın... Pazartesi günkü celsede Feridun Hikmet Bayur ve Tur- gut söz istediler. FFeridun Erginin söz istemesi, iktidar mensup- ları için olduğu kadar, C.H.P. liler için de bir sürpriz teşkil etti. Zira Fe- ridun Ergin iktisatçıydı. Mahkümi- yet müddeti sekiz seneye kadar yük- selebilecek ağır bir ithama karsı mu- halefet milletvekillerinin müdafaasın- da muvaffak olabileceğine görmeden inanılamazdı. Fakat Hür. P. Grup Baş- kanvekili, Paris Hukuk Fakültesinde asrın en meşhur bir ceza profesörün- den okuduğu dersleri unutmamış ol- duğunu ve dikkatli bir tetkik ve e- mek neticesinde hukuk! meseleleri de münakaşa edebileceğini gösterdi. Konuşmasını, D.P. safları da baştan sona kadar dikkatle dinlediler. Hiç- bir itiraz sesi yükselmedi. Feridun Ergin, C.H.P. li meslekdaşını haki- katen kuvvetli esaslara dayanarak müdafaa etti. Kürsüden indiği anda, dinleyiciler muhalefetin — dâvayı ka- zanmış olduguna kanaat getirdiler. Baskının panzehiri Ferıdun Ergin, teşrit dokunulmazlı- ğın mânâsını izah ederek söze baş- Dr. Feridun Ergin Ceza —hukuku — şahadetnamesi AKİS, 20 NİSAN 1957