YURTTA OLUP BİTENLER Tabiat Büyük söz edince u hafta içinde Türk milletinin gözleri göklerdeydi. Yurdun her tarafında çok geniş halk kitleleri he- yecan ve yürekleri endişe içinde yag- mur bekliyordu. Tabiat şartları ina- nılmaz derecede garip bir hal almış- tı. Haftanın başında Afrika çöllerin- den gelen ve bir kum fırtınasının bü- tün hususiyetlerini taşıyan rüzgâr tahribat yapmış, fakat istenilen rah- meti getirmemişti. Bilhassa Orta A- nadolu yeni bir kuraklık devresine girmişe pek benzıyordu Meteorolop raporları Türkiyenin eha- bütün kahv nelerinde dıkkatle dınlenıyor bilhas- sa köylüler iyi bir havadis almak i- çin radyoların başında daireler teş- kil ediyordu. FFakat bu iyi havadis haftanın sonlarına kadar gelmedi. Yağmur, yağması gerektiğinden az yağmıştı; bu yüzden Nisan ve Mayıs ıçınde mutaddan fazla rahmet lâzım Halbuki mutad kadar dâhi yağ- mıyordu Üstelik çöl rüzgârı meyva- lârı da hasara uğratmıştı. Anâdoluda yer yer toprak çatlamıştı Böylece 1950'den bu yana Türkiye, dördüncü kuraklık senesini idrak e - diyordu. İktisadi vaziyetin son derece bozuk olması Üümitleri iyi mahsule bağlamıştı. Bunun bu yıl da elde edi - lemiyeceği ve sıkıntıların devam ede- cegı anlaşılıyordu İhtimal ki önü- müzdeki yıl içinde gene büyük müttefikimiz Amerk aya, gıda mad- desi temini için baş vuracaktık. Bu hafta içinde pek çok kimse, için siyasi tarafı uzerınde, müstehziyane duruyordu, Yağmu'un siyasetle bir alâkası olmamak lâzımdı, ama 1950 den sonra böyle bir âdeti de D.P. getir misti. 1950'yi takip eden ilk üç sene zarfında hava şartları iyi gidince, bol yağmur yağıp bereketli mahsul alı- nınca mesulıyetsız D.P. hatipleri köy köy dolaşıp "C.H.P. devrinde memle- kette bereket yoktu, biz ıktıdara gel- dik bereket de geldi. D.P. iktidarda bulundukça mahsul bol olacaktır" di- ye ogunmuşlerdı O sözlere inanan- lar, bugün "D.P. geldi, bereket gitti" sloganına elbette ki inanacaklardı. Rüzgâr ekenin yağmur biçmesi tabi- iydi. Allahın verdiğiyle öğünenlerin Allah vermeyince gülünç hale düşme- leri ilâht kanunun bir neticesiydi. Üstelik, mesul D.P. liler dahi orada burada baraj temeli atar veya kurde- lesi keserken Allahın yeşerttiği ekin- lere bakıp "D.P. bu milletin kaderin- den goğe bakıp yağmur beklemeyi silmiştir" diye seslerınin bütün kuv- vetiyle bagırmışla Bu hafta göğe kalkan milyonlarca halif hatibin, hiç bir tarafsız gazete- nin başaramıyacağı kadar keskin, şe- kilde yaralıyor, Kalkınma 1 ise, Ede- 4 biyatının 1000 olduğunu D.P. için son derece acıklı şekilde ortaya koyuyor- du. Kıbrıs Kazanılan dü efkârı Bu haftanın ortasında, Atina Hava Alanında baş tarafında muzika da bulunan bir ihtiram kıt'ası meşhur siyasi papaza selâm dururken, Anka- ranın biricik Rolls- Royce'u Dış İşleri Bakanlığına mutad ziyaretlerinden birini yapıyordu. Majestelerinin An- karadaki Büyük Elçisinin otomobili, Makarios'un serbest bırakılmasından beri aşağı yukarı hergün Dış İşleri Bakanlığının önünde görülüyordu. Sir James Bowker, Ingılterenın Kıbrıs meselesindeki nihat görüşünü Türki- yeye bıldırecek olan adamdı. Foreign Office'in, bu haftanın başında Cum- huriyet Hükümetine tevdi edilmek u- zere bir nota hazırladığı biliniyordu. Hatta Associated Press notanın muh- tevasını bile açıklamıştı: Ingiltere, Kıbrıslılarla doğrudan dogruya mü- zakerelere girişmek fikrinde israr e- iyordu. Notada Taksimle ilgili tek bir kelime yoktu Ama ada bulunan bazı selâ- hiyetli şahıslar optimist beyanatlar verme ananesini sadakatla devam et- tiriyorlardı. Sabık Londra, yeni Was- hington Büyük Elçimiz Suat Hayri Urguplıi, “Kıbrıs dâvasının Türkiye- nin menfaatlarını ihlâl edecek bir şe- kilde hal çaresine bağlanmasının im- kânsız olduğunu" söylüyordu. Sabık Dış İşleri Bakanı - halen gayrı resmi dış politika müşaviri - Fatin Rüştü Zorlu da Hürriyet gazetesinde çıkan bir beyanatında "Kıbrıs meselesinin Türkiyenin aleyhine hallinin imkân- sızlığı" fikrinde ısrar ediyordu. Lond- radan yenı gelen ve oradaki havayı çok iyi bilmesi gereken Suat Hayri KANUNLAR LÜZUMSUZ B undan asırlarca evvel bir adam, ların en güzel tarifini yapıyordu. Tarif o kadar beğenil- guleu, kanunla! bir Fransız mütefekkiri, Montes- di ki bugün hâlâ, bir çok hukuk kitabının başında Montesauıeu nün meş- hur cümlesi yer alır. "Les ent de la nature des choses — elzem münasebetlerdir." lois sont des rapports Kanun Bununla ifade edilmek zikte olduğu gibi hukukta da kânunların tabiatı ppo ecessaires gui deri lar eşyalardı tabiatından doğan istenilen, elbette ki, fi- eşya ile mutlaka bir bağlantısı olması lüzumudur. Bilhassa hukukta ve tipkı onun gibi eko- nomide kanunlar eşyanın tabiatına uymadıkları, ihtiyaçlarına tekabul etmedikleri anda mutlaka cemiyetin şartlarına, rafa kaldırılmaları ge- reken, artık faydasız hale gelmiş; hatta zarar verici kayıtlamalar halini alırlar. Bugün cemiyetimizde iki kanun üzerinde münakaşalar cereyan edi- yor. Bunların birincisi Basın, diğeri Toplantılar ve Gosterı Yuruyuşlerı kanımudur. İktidarın koyu partizanları hariç herkes, iki kan en kısa zamanda yeniden güzden geçirilmesi- hususunda ıttıfak halındedır Bunun şaşılacak bir tarafı yoktur. İki kanunun geçen yaz aylarında İktidar tarafından hangi zaruretlerin icabıymış gibi tedvin edildiğini ha- tırlamak sonra da elde edilen neticeye bakmak peşin hükümleri veya gizli niyetleri bulunmayanları kolaylıkla aydınlatabilir. Basın Kanunundaki tadilât ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanu- nunun D.P. Meclis Grubundan kolaylıkla geçmiş obuası geçen yaz pek çok kimseyi şaşırtmıştı. Bu Meclis grubunda değerli hukukçuların ve samimi ilim adamlarının da mevcut olduğu bilinmeyen bir hakikat de- ğildi. den geçirme Halbuki bizatihi bu kanunlara bakmak, onları şöylece bir göz- her ikisinin de Türk vatandaşlarının eh tabii haklarını inanılmaz derecede kayıtladıgını görmeye yeter de artardı bile ve boy- la bir neticeye varmak ıçın değerli hukukçu, samimi ilim adamı olmaya D rub dahi lüzum yoktu. Buna rağmen n kanunlar, nasıl olmuş tik D.P. dan fazla itiraz çekmeksizin geçmıştı" Bu sualin cevabını bulabilmek için bugün ayrı ayarı hakiki yerlerine koyma n iki kanunu imiş gibi gö- lâzım gelir. Basın mevzua- tındaki tadilât ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, bir trilojinin iki parçasıdır. Üçüncü parça Milli Ko orunma kanunudur. İktidar kendisi için asıl huzursuzluk sebebi olan iktisadi sıkıntıyı bir üçlü kanını siste- miyle ait edebileceği zehabı içinde bilinen kayıtları vazetmiştir ve bu husus Büyük Meclisin kürsüsünden bizzat Başbakan Adnan Menderes ta- rafından açıklanmışta*. Hüküm et İçin esas kanun sayesinde pahalılığın, sıkıntıların önlenebileceği ilk Korunma Kanunuydu. Bu zannediliyordu. Bu zanını doğuran, tabu, pahalılığın ve sıkıntıların suni olduğu yolanda beslenen inançtı. elele vermişti. Gazeteleri ve mitinglertyle Muhalefet Birinciler darlığın iklimini yaratıyorlar, ikinciler bu ik- karaborsacıyla lim içinde vurgunu vuruyorlardı. Milif Korunma Kanunu ikincilerin hak- kında gelecekti; fakat birinciler baki kaldıkça tedbirlerin müsbet ne- AKİS, 20 NİSAN 1957