SİNEMA ler'le "Allied Artists"e satmıştı. On yıl sonra Wyler, senaryoyu filme al- mıştı. Fakat bu arada da epey deği- şiklik meydana gelmişti: Michael Wil- son meşhur McCarthy komisyonunun huzuruna çağrılmış, anayasanın ken- disine sağladığı hakkı öne sürerek sualleri cevaplandırmamış, bu yüzden de stüdyoların kara listesine geçmiş- ti. Kara listeye geçen sinemacıların adı, ekseriya filmlerden silinirdi. Bun- dan dolayı 1056 yılında "Dostça Kan- dırış” piyasaya çıktığı vakit, film je- neriklerine meraklı olanlar orada hiç- bir senaryocu adı göremediler, sadece "Jessamyn West'i te edilmiştir" kaydı 1961 yılından beri Fransada çalışıyor- du. "Dostça Kandırış"tan adı silin- mişti. Fakat Amerikan "Senaryocu- lar Birliği" geçen yılın senaryo arma- ğanını gene de ona vermiş, üstelik gene aynı Senaryodan ötürü kendisi- nı Oscar namzedi olarak teklif etmiş- . Fakat son seçim komitesi Wilson'- un adım listeden çıkarmıştı. Wilson, bütün bunlara sebeb olduğu, Oscar ının "çalınmasına" yol açtığı için adı- nı filmden silen "Allied —Artists" ile Wyler'i dâva ediyordu. Pariste kendi- siyle görüşen gazetecilere Wilson "Bu sırf bir prensip meselesi. Yoksa Os- car'a ihtiyacım yok Nasıl olsa bir tane Oscar'ım var" dedi. Gerçekten 1951 yılında George Stevens'e en iyi rejısor Oscar'ını kazandıran "A Pla- ce in the Sun - İnsanlık Suçu", Wil- son'a da en iyi senaryo Oscar'ını ka- zandırmıştı. Bu haftanın başında değişen hiçbir şey yoktu: Robert Rich'in kim oldu- ğu — hâlâ anlaşılmamıştı Oscar "Academy"de — sahibin bekliyordu, Nassour Brothers ile Michael Wilson dâvalarından vazgeçmemişlerdi. Doğ- rusu, 29 yıllık Oscar tarihinde bu ka- dar cümbüşlüsüne şimdiye kadar hiç rastlanmamıştı. Filmler Sahneden perdeye eyoğlu Yeni Melek sineması üç hafta arka arkaya programına ti- yatro eserlerinden adapte edilmiş filmler koydu. Bunların ikisi, "Benim Üç Meleğim" ve "Yaz Bekârı" bizim sahnelerimizde de temsil edildikleri, biri de Türk seyircisinin yakından ta- nıdığı Tennesse Williams'm eseri ol- duğu için geniş alâka topladılar. Böy- lelikle çevrilmelerine yol açan ticari mülâhazalar hedefini bulmuş oluyor- du. Sinemanın ifade hususiyetlerinin yabancısı olmayanlar, bir tiyatro ese- rinin sinemaya aktarılmasının ne ka- dar mahzurlu olacağını bilirler. Sine- ma bir oynama sanatı değil, anlatma sanatıdır. Hikâyesini konuşmalarla ve sözlerle değil, görüntülerle anlatır. Bu sebeble tıyatrodan adapte edilen filmler, doğrudan doğruya yazılmış senaryolarla, başka bir anlatma sana- 32 tı olan romandan çıkarılan senaryo- lar üzerine kurulacak filmlere kıyas- la çok defa daha başarısızdır. Fakat bilhassa son ıllarda, - Broadway'de başarı kazanan piyeslerin Hollywood'- da filme alınması moda olmuştur. Kötü bir film seyretmek için sinema- ya gideceğine, aynı şeyi hiç, yorulma- dan televizyonda seyretmeye alışan sinema müşterilerini yeniden cezbede- bilmek için, prodüktörler sâdece ge- niş perdelere, göz kamaştıran zengin- likte dekorlara, ekzotik ülkelerden sahnelere başvurmakla kalmadılar. Yatırılan sermayeyi emniyete almak için denenmiş eserlerin filme çekil- mesi zarureti vardı. Doğrudan doğ- ruya yazılan senaryolar büyük serma- yeler için oldukça riskliydi. Bu tehli- ke yüzünden best-seller'ler, tanınmış kimselerin hayatlarıyla birlikte sevil- miş tiyatro eserleri de stüdyoların baş- hatlıkla işledikleri cinayetleri göste- rerek seyırcıyı gulduruyor Michael Curtiz'in mizanseni piyesten adapte edilen bu çeşit filmlerdeki hususiyet- lere sahip: Hikâyeyi anlatmıyor, gös- termiyor; Sadece oynananı kaydedi- yor. Boylece filmin bütün yükü oyun- cuların üzerine düşüyor. Zaten seyir- ciyi de fazla meşgul eden Humphrey Bogart, Peter Ustinov ve Aldo Ray'in cana yakın şahsiyetleri. Uzayıp gi- den tiyatro konuşmalarına son za- manlarda Hollywood'un en kötü reji- sörlerinden biri olduğunu ispat eden Michael Curtiz kendinden hiç bir şey. katamıyor. "Kırmızı Gül - The Rose Tattoo çok sudan bir adaptasyon olan "Be- nim Üç Meleğim "e göre daha mühim bir eser. Albert Husson'un piyesi cina- yetleri ve ölüleri güldürme vasıtası olarak kullanan — hafif bir "Kara Marilyn Monroe "Yaz Bekârı" nda Üst kattaki kız lıca ilham kaynağı haline geldi. 1956, Amerikan sinemacılığı tarihinde doğ- rudan doğruya yazılmış senaryolar- dan çekilen filmlerin en az olduğu yıl- ır. Piyeslere düşkünlük, popüler eser- leri sınemaya aktarma gayretının bir neticesidir. "Benim Üç "Kırmızı Gül" ve "Yaz kaygılarla beyaz perdeye adapte e- dılmışlerdır Televizyona karşı koy- mak için ortaya çıkarılan yeni tek- niklerin sinema sanatının gelişmesine ne kadar zararı dokunmuşsa, tiyatro dan yapılan adaptasyonların da o de- recede mahzurlu olduğu söylenebilir. Fransız tiyatro yazarı Albert Hus- son'un "Cuisine des Anges" adlı piye- sinden adapte edilen "Benim Üç Me- leğim - We're No Angels üç sevimli hapishane kaçkınının sükünet ve ra- Komedi"ydi. Michael Curtiz de onu mümkün olduğu kadar yayan ve ba- sit bir şekılde filme almıştı. "Kırmı- Gül" Amerikada son zamanlarda gittikçe kuvvetlenen "Mood Play" ce- reyanının tipik bir eseri. "Mood Play" cinsiyet itmeleriyle — şekillenen — dav- ranışları işlemektedir. Bu çeşit piyes- lerde belirli bir ana hat yok sayılabi- lir. Seyirci olayların gidişini küçük insanlardan seçilmiş kahramanların psıkoloıık gelışmelerınden takip eder. ay"lerin en tanınmış tem- sılcılerı olan Tennessee Williams ve William Inge'i in eserlerınde sosyal de- orun da büyü rolu ır. Bu ba- kımdan Çehov un Kıraz Bahçesi" bu cereyjamn babası sayılabilir.. Tiyatro tenkıtçılerı tarafından Ten- nessee Williams'ın en köt iyesle- rinden biri olduğu bıldırılen Kırmızı AKİS, 20 NİSAN 1957