YURTTA OLUP BİTENLER Muhalefet cephesinde ışbırlıgı yapa- geçirmek imkânsızdı. Bu bakımdan, işbirliğine ateş eden, D.P.'nin resmi sözcüsünden ibaret değildi.. İktidar, bilhassa bazı gazeteler, vasıtasıyla Muhalefetin — parçalaı ndıgı, paralan- dığı, ayrıldığı haberlerinin ya, yılma- sından çok hoşlanıyordu. Abdurrah man Boyacıgiller — gibi kımselerın halefetin başındakiler bir yandan D. P. ile uğraşırken, diğer taraftan da akortsuz seslerin kakafonisini bas- tırmak zorunda kalıyorlardı. İşte bu sırada, haftanın başında, ilhamını Floryadan alan bir İstanbul gazetesinde DP. etiketini aşikâr şe- kilde taşıyan bir telkin çıktı: Muha- lefet partileri arasında işbirliğinin mânası olamazdı. İşbirliğine iktidar da dahil edilmeli idi. Muhalefet li- liderleri D.P. Genel Başkanıyla te- mas kurmalıydılar! — Yazıda buyuk kütlelerin hürriyet, demokrasi, rejim gibi meselelerle ugraşmayacagı, bu kütlelerin D.P. uttukları, o ba- kımdan Muhalefet için tek çarenin arzularını, İktidar liderlerine dostça kabul ettirmek olduğu ciddi ciddi be- yan ediliyordu. Böyle bir iktidara karşı cephe kurmanın mânası yoktu. Hava zaten sertti. Muhalefet işbirliği yaparsa daha sertleşırdı Tem ! İk- tidar lideriyle -"millet lideri"- temas' ejim meselelerını mıllete deg ik- tidar lıderıne -"millet lideri"- anlat- mak ve ikna etmek, re]unı öyle kurtarmak' İktidar liderini millet lideri"- iyi niyetini gıcıklamak onun müsamahasına — sığınmak! lorya mahreçlı telkınler, işte bunlardı. A- a bunların, ku şartlar altın- da "yutulabile cegını sanmak, ga likten ileri bir vasıf icap ettiriyordu. Bir şeyler yapmak imkânının ikti- darın elınde bulunduğu, kımse tara- âr edilmiyordu uha- lefete nazaran iktidar bu ımkanı kul- lanmadığı içindir ki rejim meselele- rinde müşterek bir cephe kurulması- na lüzum vardı. Temas, şimdiye ka- dar bir çok defa yapılmıştı. Bakınız, Temyizin eski başkam Bedri Kö de temas yapmıştı Sonra ne olmuş— tu? Büyük kütlelerin hürriyet mokrasi, rejim gibi meselelerle uğ- raşmadıkları iddiası masa başı mü- nevverlerinin, viski kadehli salon beylerinin iddiasıydı. Anadoluya çı- kan herkes görüyordu ki, bu mesele- ler çoktan kütlelere intikal etmiştir ve kütleler çoktan D.P.'ye karşı 1950'deki vaziyetlerini terketmişler- dir. Rejim meselelerini halletmeme- nin, hiç bir mazereti kalmamıştır. Hakikaten bu haftanın başlarında Demokrat milletvekilleriyle konuşan pek çok kimse onların da huzursuz- luktan huzursuzluk duyduklarım an- hyordu. Bunlardan bir çoğu yapı- lanları tasvip etmediklerini saklamı- yorlardı; ağızlarındaki lâf şuydu: "—Ah, keşke bu tedbirleri almaya 8 Fad Arna Sesiniz gelmiyor beyfendi! mecbur kalmasaydık.. Ama mecbur ediyorsunuz birader, mecbur ediyor- unuz" Hal mecbur eden yoktu ve böyle mazeretlerin Floryadan esen rüzgârlara kulak açanlardan başka- sı üzerinde tesir yapması artık im- kânsızdı. Madem ki iktidarın elinde her imkânın bulunduğu sabıttı, halde bunların kullanılması için Mu- halefet liderlerinin, iktidar liderinin -"millet lideri"- musamahasına, lut- funa sığınmaları neden şarttı ? meseleleri, elinde imkân tutanlar ta- rafından halledilirse liderler arasın- daki temaslar kendiliğinden normal- leşirdi. İkincisi birincinin tabii neti- cesiydi; ama onu sebep saymak an- cak şarkta akla gelebilirdi. Ha, evet, böyle kalemler için mah- küm edilen gazeteciler mahküm edilmelerine yol açmak suretıle reji- mi dışarıya karşı kötü göstermek suçundan sanık değiller miydi? Mil- let lideri ile temas teranesi, kutup- ları birleştiriyordu. Ama Muhalefe- tin talep ettiği asgarı şartlar temin edilmediği müddetçe rupture —kat'ı münasebet" devam edecekti Asgari şartlar u haftanın başında bir muhalif politikacı şöyle diyordu: — Taleplerimiz son derece müte- vazidir. Muhalefet için emniyet, ada- let karşısında müsavat istiyoruz. Bunlar bizzat Anayasanın bıze sağ- ladığı haklardır. İşte, hepsi o!." Hakikaten bunlar yerine getiril- meden Muhalefetin iktidarla tema- sı, ancak teslim olma, yelkenleri su- irme mânası taşıyabilirdi. Bu- nun mütehassıslarının — mevcudiyeti son iki yıl içinde görülmemiş değil- di. Ancak onların açtıkları yolu ta- kip eden pek çok insan çıkmamıştı. Anayasa tadilâtı için temas! Mu- halefet buna hazırdı. Dış politika mevzularında temas! Buna da hazır- dı. Kırşehirın tekrar vilâyet olması için temas! Tabii.. Seçim sıstemı üze- rinde temas! Elbette. “fikrimi söylememe müsaade et "bana kıy- ma!", "bırak yaşayabıleyım diye te- mas?. .İşte ün Muhalefetin başında bulunanlar arasında yanaşa- cak kimse amazdı.. C.M.P. zerindeki oyunların da tesiri olamaz- dı. Zira onun liderleri de, bütün far- faralarına rağmen iyi niyetlerinden ve bilhassa medeni cesaretlerinden şüphe edilemeyecek, kimselerdi. De- mokratik rejim içinde bunun misal- lerini bir çok defalar vermişlerdi. Yeni temaslar arefesinde Bu satırlar yazıldığı sırada Anka- rada Muhalefet saflarında faali- yetın kızışması bekleniliyordu. Hür. P. ve C.H.P. vaziyetlerini esas itiba- rıle bıldu'mışlerdı İki partinin ileri gelenleri arasında —hususi temasla daima yapılıyordu. Şimdi bunların ehemmiyet kazanması - bekleniliyor- Hür. P.'nin muhtırası Parti Mec- lisi tarafından incelenecekti. Parti- Meclisinin toplantı tarihi, 25 ekim "POMPPEFİ'NİN Memleketımızde "efkârı umumi- ye" tâbiri Balkan Harbi ve onu takibeden yıllarda ışıtılmeye l)aş- landı. Batı anlamı efkârın ilk teşekkul şartı olan top- lumun gerekli şuur ve bılgıden hay- li mahzun olmasına ragmen, bu "ef- kârı umumiye" teranesinin o za- manki salgınını izaha ihtiyaç var- dır. O zamanlar basında, ordu ve üniversite çevrelerinde, büyü hirlerde — aydınların meclıslerınde ağızlarda -hatta çok defa gonuller- de- olan "efkârı umumiye" endişe- si, osunda oldukça maharetle mon- te edilmiş bir politik silâhtı. Yük- sek tahsil gençliğinin ve aydınların bü ısmının memlekette ye- niliklere ve değişimlere susamış ol- duğuna bilen İttihadcılar bu tılsım- dan istifadeyi — düşündüler. Haki- katte kendileri memleketin pek kü- çük bir azınlığını teşkil etmektey- diler. Fakat yapılması gerekli say- dıkları şeyleri "umum"'un arzusu şeklinde ele ve dosta göstermeyi düşünmek, — bilgisiz ve - tecrübesiz zamane İiderlerinin ilk bakışta hak- h gibi görünen ancak hakikatte kısa görüşlü ve kısır politikaları olmuştu. Hep bu tılsımın gerisinde memleket savaşlara — sürüklendi; maceralar peşindeki iç ve dış siya- setin felâketli neticeleri vatanın üs- tüne kâbus gibi çöktü. İşler deği- AKİS,22 — EYLÜL 1956