hibi sinemacıyla, Avrupa'da İtalyan sinemasından açılacak yeri doldur- maya hazır olduğunu ispat ediyordu. Festivalin bir başka keşfi de Yunan sıneması olmuş . Nikos Kunduros'- rakon"u değişik tepkiler yarat mış, bazı kritiklerce — festivalin yüz karası olduğu iddia edilmiş, bazıları ise genç rejisörün trajik mizahını Ö- ve öve biterememişlerdi. sız bir yana işin ticari Yunanlıların yüzünü guldurecek du- rumdaydı. Mihal Kakoyannis'in "Stel- la"sından sonra bir Yunan filmi daha, Nikos Kunduros'un "Drakon"u Av- rupa sinema — salonlarını dolaşmaya başlıyacaktı. Kakoyannis ve Kundu ros adlarının da hatırda yer etmesın— den sonra Avrupa'da sesi duyulmı- yacak kadar cılız olan yalnız Türk sineması — kalıyordu. Bu acı gerçek karşısında sınemacılarımız milli si- nemamızın yolunu hala Kamelyalı Kadın"larda. "Papatya"larda arıyor- du. Halbuki hedefe çıçeklı yollardan değil, çeşitli müşkül ve — mânilerle dolu kayalık geçitlerden gıdılıyordu Umursamazlıkları lâubalilik derece- sine yaran prodüktörlerimiz Vene- dikteki Yunan başarısından ders al- malıydılar. Harp aleyhtarlığı estival 8 Eylül'de sona erdi. İngi- liz dokümanter filmciliğinin ku- rucusu John Grierson başkanlığında, Fransız film kritiği Andre Bazin, ünlü İtalyan sinema ve tiyatro reji— sörü Luchino Visconti ve Sovyet re- jisörü Frederic Ermler'den meydana gelen Jüri "San Marco Altın Aslanı na lâyık film bulamadı. Volpi Kupa- larını iki Fransız filminin yıldızları Maria Schell ve Bourvil aldılar. Maria Schell mukafatını Rene Clement'ın Emile Zola'nın "L'Assom- moir adlı romanından adapte ettıgı "Gervaise'"le — kazandı.. Film Ameri- kalıların üzerinde pek durduğu bir mevzuu, alkolizmin felâketlerini in- celıyordu Maria Schell'in Clement'in elinde sinema tarihinin ölmez ka- rakterlerinden birini yarattığı umu- mi bir kanaatti. Öbür Fransız filmi "La Traversee de Paris" memleketimizde "İçimizde- ki Şeytan - Le Diable au corps" adlı eseriyle tanınan Claude Autant-La- ra'nındı. İtalyalı hususi muhabir A- utant-Lara'yı aktör olarak lanse et- meye ne kadar çalışırsa çalışsın "İ- çimizdeki Şeytan"ın yaratıcısını u- nutmak kabildeğildi. "La Traversee de Paris" bir komediydi. Vak'a Al- man 1şgah sırasında Paris'te geçiyor, bavul içinde et kaçırmaya kalkışan iki kafadarın — maceraları gösterili- yordu. İki kafadarı temsil eden Jean Gabin ile Bourvil'in oyunları seyirci- leri kahkahadan kırıp — geçirmişti. Volpi kupasına o ana kadar namzet, Helmut Kautner'in Prusya militariz— miyle alay eden Alman — komedisi "Der Hauptmann von Koepenick"in yıldızı Heinz Rühmann iken, Bour- vil'in başarısı onunkini bastırmıştı. Altın Aslanı kazanamayan film - lerin bazılarına — gayri resmi teşek- AKİS, 22 EYLÜL 1956 "Soceur Loetizia"da Magnani Venedikteki — İtalya küllerce teselli mükâfatları dağıtıldı. İtalyan sınema kritiklerinin Pasinet- ti mükâfatı "Attack - Hücum" adlı Amerikan filmi nın re]ısoru Robert Aldrich'e verildi. konusunu Broadway'de pek tutulmamış bir pi- yes olan "Fragile Fox" dan almıştı Film, vatanında sert tenkitlere uğ- radı. Bunun sebebini anlamak güç değildi. Robert Aldrich filminde gös- teriyordu ki, Amerikan — ordusunda kahramanlar olduğu gibi korkaklar da vardı. Ama bu gerçeğin ifadesi, A- merikan cemiyetine tenkit mahiye— tinde olan herhangi bir gerçegm ifade si gibi sansürü ve aşırı sağcı topluluk ları derhal harekete geçirirdi. Yaşadı- ğı cemiyetin aksaklıklarını ele alışında ki cesaret, Aldrich'in Avrupa'da se- vilmesine sebeb olmuştu. Amerikalı- ların etrafını küçük — görmesinden, dostlarına para ile satın alınmış mu- amelesi yapmasından Avrupalı bık- mıştı. Harp sonrası İtalyasını bütün Kefaletiyle gösteren — Rossellini'lerin, De Sica'ların, — Visconti'lerin vatan- daşları İtalyan tenkitçileri çuvaldızı kendisine batırılabilen — Robert Ald- rich'i mükâfatlandırıyorlardı. San Giorgio kültür ve medeniyet mükâfatı Kon Ichikawa'nın "Burma Arpı"na verildi. Bu film de bir harp dramıydı. Sivil hayatında arpist olan bir askerin Burma — savaşında ölen arkadaşlarını gömebilmek için rahip oluşu gösteriliyordu. Festivalde bü- yük bir alâkayla seyredilen — fakat mükâfat alamayan Japon filmi "U- tanç Sokağı", Japon sinemasının ge- çenlerde ölen büyük şahsiyeti Kenju Mizoguchi'nin eseri iydi. Son teselli mukafatı Katolik birli- SİNEMA ği sinema bürosu tarafından L. G. Berlanga nın — İspanyol filmi "Cala- buig"e verildi. Filmin hikâyesi atom araştırmalarından usanıp sakin bir köye yerleşen bir âlime dairdi. Festival filmlerinin müşterek bir noktası vardı: İkinci Dünya Harbin- den açı tecrübelerle çıkan milletler, son siyasi ve askeri karışıklıklar kar- şısında kendilerini endişeden alako- yamıyorlardı. "Der auptmann von ick" -Alman- —Japon—, "Attack" —Amerıkan— -İspanyol-, "La Traversee de aris" -Fransız-, hep harp aleyhda- rı filmlerdi. Dünyanın yeniden karış- tığı şu günlerde, sanatçılar geçmiş felâketleri hatırlıyor ve bir başka macerasına sürüklenmemek için insanlığı ikaz ediyorlardı. Filmler Başlangıç eni mevsim eski filmlerle başladı. Atlas sineması Vitrinlerinde Mer- vyn Le Roy'un 14 yıllık 'Gangster'in Hilesi - Johnny Eager"ının resimle- rini görenler hala yaz tekrarlamala- rından biri yapılıyor sandılar. Hakla— rı da yok değildi. Yeni mevsime ye- ni filmle başlamak lâzımdı. 1942'de döktüğü göz yaşları için Van Heflin'- ran filmin bugün, fazla bir alâka toplaması beklenemezdi Elhamra'da oynayan "Kanlı Tu- zak - Suddenly" da seyircilerini şa- şırttı. Beyoğlu — sinemaları şimdiye kadar filmlerin orijinal versiyonla- rını gösterirdi. Yoksa bu âdetten vazgeçiliyor muydu,? Vazgeçilmiyor- du ama Lewis Allenin — çevirdiği "Kanlı Tuzak"ın konusu bizim san- sürün pek hoşuna gitmemişti. Film bir Amerikan Cumhurbaşkanına ter- tiplenen suikastı gösteriyordu. Tür çe dublaj senaryosunda degışıklık— ler yapıldı, cumhurbaşkanı bir iş a- damına çevrildi. Sansürümüz Ame- rikalı filmcilerin Amerikalı cumhur- başkanına yaptıgı bir saygısızlığı tamir etmişti. Film artık oynayabi- lirdi. Bir başka kanlı film "Kanlı Geçit - Blood Alley" mevzuu, işlenişi ve kah- ramanlarıyla ancak çocuklara hita- bedebilecek sevıyede bir cinemasco- pe'tu. Kim olduğu, neden ve nasıl Kızıl Çin'e gittiği bilinmeyen John Wayne muhayyel bir Çin köyünde, gene varlığının sebebi hikmeti izah edilmeyen Lauren Bacall'la karşıla- şıyor ve berarberce bütün köy halkı- nı ulak bir nehir gemisiyle Kızıl Çin'- den kaçırıp Hong-Kong'a ulaştırıyor— lardı. Rejisör — William llm gemide heyecanlı mizansenler tertıp— lemişti. Nehirde kopan tayfunda ge- mi altüst olurken, — şiddetli yağmur ve rüzgârlara rağmen çark başından ayrılmayan J. ayne gemide bulu- nan iki komünistin tecavüzüne uğ- rayıp boğulurken, aşağıda salonda bir mülteci kadın çocuk doğuruyor- du. Böyle girift, sahneler sayesinde 27