larla da sesinin kesilmemiş olması karşısında sevincini belirtiyordu. Bö- lükbaşı ve Gülek, muhalefetin konu— şan iki hatibi oldular. Tabii, : âıın idealist ve genç mılletvekıllerın— en Dut yiyen bülbüller Fakat muhalefet demek, Bölükbaşı Gülek mi demekti? Bilhassa C: H P Kurultayı Parti Meclisine kıy- metli azalarını getirmişti. Millet me- selâ Şemseddin Günaltayın, meselâ aik Ahmet Barutçunun, meselâ mail Rüştü Aksalın basın kanunla- rında yapılan tadilât hakkında ne düşündüklerini öğrenmeyi pek ister- di. Ancak üstadlar, bir fikir beyan etmediler.. Koşelerınde susmuş otu- ruyorlardı. Konuşan, gene o, beğenil- miyen Kasım Gülekti. C.H.P. Genel Sekreteri bu suretle tekrar ispat et- yen şekilde konuşmaya cevaz ver- mektedir ve tenkid hürriyeti Türki- yeden tamamiyle kalkmış, değildir. Hattâ Kasım Gülek, yeni kanunlara uymakta öylesine maharetli davran- mıştı ki Zafer gazetesinin başyazar- larından Bahadır Dülger bile kendi- sim hararetle tebrik etmekten geri kalmamıştı. Ne var ki P. ziyade Dülgerin f“ıkrınden ibaretti. D. P. mitinglerin yeni ölçüler içinde devamından dahi memnun değildi. Gazeteler uzun zamandan beri İç- timaatı Umumiye Kanununda da de- ğişiklikler yapılacağım yazıyorlardı. Başbakan Adnan Menderesin bu acık hava toplantılarından ettiği şikâyet- ler de henüz unutulmamıştı. Mende- res üç şeyden dert yanmıştı: basın, hâkimler ve miting hatipleri. Basın- la alâkalı kanunlar Meclisten geçiril- miştir bir çok hakim tekaüde sevke- Ş. Günaltay -İ. R. Aksal - F. A. Barutçu Bekleyen ti ki eski parti içinde bir muhalif li- derin çalışması gerektiği gibi çalışa- cak tek şahsiyet kendisidir. Onun da teşrii masuniyeti yoktu, onun da ya- kasına — yapışılabilir ve mahkemeye verilebilirdi. Ama kanunlar her tür- ü sözü menedinceye kadar bir mu- halefet liderinin vazifesi konuşmak- tı. Şu anda Şemseddin Günaltayın bir Parti Meclisi heyetinin başında yurdu dolaşması gerekmez miydi? Faik Ahmet Barutçu, vatandaşlarım tenvir etmemeli miydi? V İsmail Rüştü Aksalın bır konuşma dahi yap- maması doğru muydu? Ama, hayır! Devlet adamı vasfı taşıdıkları ümid edilen bu zevat, maalesef mücadele kudretinden ve dinamizminden man* rum bulunduklarını bellı ediyorlardı. n de vaziyet aynıydı. Gerçi Osman Bolukbaşının teşrii ma- suniyeti vardı ama, Öteki liderler de pek âlâ seslerini duyurabilirlerdi. Ge- rek Gülek, gerek Bölükbaşı göster- dervişler dilmişti. Şimdi, sıranın mitinglerde olduğunu tahmin etmek zor değildi. D.P. Meclis Grubunun basınla alâka- l kanunları çıkardığı geceki havası düşünülünce, 'böyle bir talebe D.P. milletvekillerinin hayır demiyecekle- ri ortadaydı. Bilhassa Meclisin tatile girmesin- den önce Içtımaaı Umumiye Kanu- nunda değişiklik yapılması ve aylarında muhalefetin çalışmalarının mümkün mertebe kısılmaya gayret edilmesi hiç kımseyı şaşırtmamalı- ır. Müzakereler sırasında Nusret Kirişçioğlunun ve fikir arkadaşları- n D.P. milletvekillerini tatmin ede- cek mucip sebepleri ifadede güçlük çekmiyecekleri aşikârdır. ğer bu tahminler tahakkuk e- derse muhalefetin - frenkçe tabırle— w-look" çalışması da fayda ver- mıyecek ve Gülekle Bolukbaşı icad zekâlarını yeni baştan kullanıp baş- ka yollar bulmak Borunda kalacak- mişlerdi ki yeni kanunlar bir muay- lardır. AKİS, 16 HAZİRAN 1956 OLUP BİTENLER B.M.M. Yatırımdan ağırlamaya Geçen — haftanın sonunda cuma günü öğleden sonra, uykusuz geçen bir YURTTA alâkalı kanunlarda yapılan kabul edilmişti - Meclis toplandığın- da kanun yapma vazifesine devam etti. Basın kanunlarından sonra ele alınan ilk tasarı "1956 m vazenei e Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hak- ında kanun layıhası ve Bütçe En- cümeni mazbatası" adını taşıyordu. Tasarı süratle kanunlaştı, üzerinde ne muhalif ve ne de muvafık bir tek milletvekili söz almak lüzumunu his- setmedi. Muhalefet kırmızı oy verdi ama bu, daha ziyade bir alışkanlığın neticesiydi. Halbuki celseye başkanlık eden Fikri Apaydın tasarının — mevzuunu bildirdiğinde Parlamento muhabirle- rinden bir çoğunun gözleri kısa boy- lu, esmer, gözlüklü bir milletvekilini aramıştı. Aranan milletvekili, Zon- guldağı temsil eden D.P. li Sebati A- tamandı. Sebati Ataman Bütçe Ko- misyonunun raporunda, tasarıya mu- halif olduğunu bildiriyordu. Parla- mento muhabirleri onun kürsüye çı- kıp fikirlerini müdafaa etmesini bek- lemişlerdi. Fakat Sebati Ataman gö- rünmedi. örünmeyince de tasarı beş dakika ıçınde kanunlaştı. Tasarıyla bir münakale yapılıyor- du. Yani bütçeye bağlı cetvellerin bi- rinden para alınıyor, bu para başka bir cetvele aktarılıyordu. Cetveller A-I ve A-2 işaretini taşıyordu. Para- nın miktarı ise 600 bin İiraydı. Böyle münakaleler her zaman yapılırdı a- ma bu seferki bir hususiyet arzedi- yordu ve meselenin müzakeresi şı- rasında bilhassa demokrat milletve- killerinin söz alması 1y1 olurdu. Zira tasarıyla "yatırımlar için Devlet Ha- va Meydanları İşletmesi Umum Mü- ü ayrılan fasıldan 600 bin i. Yatırım- lar 1ç1n para bulamadığımız bildirili- yordu, hükümet tasarrufa azami de- recede riayet edilmesi lüzumunu mü- dafaa ediyordu, sonra da bütçede böyle münakaleler yapılıyordu. Evet, hayret etmemek hakikaten kabil de- Meclise tasarı 21.4.1956 tarihi ve Başbakan Vekili Ethem Maenderesin imzasiyle sevkedilmişti. Hükümetin esbabı mucibesinde sadece şu denil- mekteydi "Bu yıl memleketimizi zi- yaret edecek olan İran Şehinşahı ile Pakistan ve Alman Reisicumhurları- nın ağırlama masraflarım — karşıla- üzere mezkur kanun layıhası hazırlanmış bulunmaktadır." Komisyonu ise mazbatasını 39.5. 1956 tarihinde yazmıştı. Yani. İran Şehin- şahının ziyareti sona erdikten sonra.. Bu suretle masraflar tahsisatın çık- 9