şına geçip çalışmayı adet edinme- mişse tembellik doğrudan — doğruya bir terbiye hatası, bir disiplin ve program eksikliği neticesidir. Ruhi sebepler Meşhur Diderot şu sözü boşu bo- şuna söylememiştir: "Ona ne ogretmemı istiyorsunuz, o beni sevmiyor ki!" Hakikaten meselenin düğüm nok- tası budur. Ekseri çocuklar okula başlar başlamaz, birdenbire tembel oluverirler. Bunlar yabancı muhite İntibak edemiyen ve — muvaffakiyet- sizlik kompleksıne kapılan çocuklar- ır. Bazı çocuklar da, kendi kendile- rinden kurtulup etrafları ile alâka- dar olamadıkları içindir ki, tembel olurlar. Bunların vaziyeti daha da vahimdir. İlk çocukluk hislerinden bir türlü kurtulamıyan ve kaybet- mek Üüzere oldukları mesulıyetsız, gayretsiz devreyi terketmemekte i- nad eden bu çocuklar muhakkak ki, ruhi bir buhran geçirmektedirler. Ta- pılacak şey, cezadan sakınmaktır. Ceza ve tehdit daima tabiata aykırı- dır. Mütemadiyen tenkid edilen çocuk inkişafım yapamaz. Bu gibi vaziyet- lerde yapılacak ilk şey, aile muhitim kontrol etmektir. Ailede huzurlu, ra- hat ve mesut bir hava var mıdır? E- vine neş'e ile dönen çocuk, nasıl kar- şılanmaktadır? Çareler Temhellıgın sebebini — anladıktan nra tedaviye geçmek lâzımdır. Yapılacak birkaç şey vardır: Tembel bir çocuk hayatta herhan- gi bir şeye alâka gösterir göstermez kurtuldu demektir. Onun alâka gös- terdiği şey, oyun da olsa derhal bu hissinden istifade edip onu inkişaf ettirmek, meselâ onunla top oynıya- rak arkadaşlık tesis etmek, ona yak- laşmak, ona harcettigi gayretler ne- Mahzun çocuk Alâkasızlık tembelleştirir AKİS 16 HAZİRAN 1956 KADIN Çocuklarımız Henuz çocuk denilecek yaşta i- . Bize daima her hadiseden bir ıbret dersi çıkararak nasihat e- den bir hocamız vardı. Onun nasi- hatlerine canımız sıkılmazdı. Çün- kü çok tatlı konuşurdu. Fakat na- sihati sevecek yaşta değildik, söy- ledikleri bir kulağımızdan girer, bir kulağımızdan çıkardı. Zeki ve tecrübeli idi. Sözlerine ehemmiyet vermediğimizi hissederdi. FFaka kızmak adeti değildi. Güler ve: — Biliyorum çocuklar, derdi. Beni dinlemiyorsunuz. Fakat ne kadar dinlemezseniz, dınlemeyınız gene de, söylediklerimin bir mik- tarı aklınızda kalacaktır ve bazan mühim bir hadise karşısında, ha- yatınızın bir dönüm noktasını teş- kil edecek bir kararı verirken, bel- ki birdenbire benim söylediğim ba- zı sözleri hatırlıyacaksınız. Çünkü ben kendi hocamı hep böyle hatır— larım." Hocam şimdi çok uzak memle- ketlerdedir. Fakat gün geçmez ki onu, hatırlamayayım. O, talebelerine fazileti ve vazife aşkım, insanlı sevgisini gayet cazip bir şekilde anlatır, saadeti bu yolda aramayı onlarda bir itiyat haline getirme- ye çalışırdı Bu rahat yürünen, in- sanın ayağına batmayan, dümdüz güzel bir yoldu. İnsan, bu yolda yürürse kendinden emin olur, hiç- bir şeyin sarsamıyacağı bir kuv- vet kazanırdı. Henüz — iyice kavrıyamadığımız ve derinliklerine nüfuz edeme- den işimize gelen bazı harici şe- killerini kabullendiğimiz "modern ticesi elde ettiği bir şeyin zevkini aşı- lamak lâzımdır. Bu arada meselâ ço- cuğun izzetinefsine dokunmak veya gururunu kırmak gayet tehlikelidir. Gururunu okşamak da aynı derece- de menfi neticeler doğurabilir. Me- selâ çocuğa bir vazife verirken: "Bu- nu sen yap, çünkü zekisin muhakkak yaparsın" demek tehlikelidir. Çocuk o vazifeyi yaparsa lüzumsuz bir gu- rur duyar, yapamazsa mahcup olur. Halbuki aynı iş için çocuğa şu şe- kilde hitab etmek doğru olur: "— Bunu yapmaya gayret et, bi- raz güç fakat çalışırsan herhalde yapabilirsin." Çalışmak çocuğa sıkıntılı bir va- zife olarak gösterilmemelidir. Tem- bel çocuğa ceza olarak yeniden baş- ka başka vazifeler vermek, çalışm; yı ona bir ceza, bir sıkıntılı iş olarak takdim etmek demektir. Bu gibi ce- zalar çocugu çalışmaktan büsbütün nefret ettı Zat mbel çocukların çabuk yoruldukları bir numara değil, bir Jale CANDAN çocuk terbiyesi" bu yarım mânası ile, bize yarın için kurmayı tahay- yül ettiğimiz mükemmel cemiyeti veremiyecektir. Tazyiksiz bir di- siplin ve serbest bir gelişme, ba- şıboş, prensipsiz, inançsız, idealsiz bir terbiye demek degıldır. Bugün çocuk, ayağında "blucin", ağzında cıklet dilinde tuhaf espriler dola- şırsa ve bazen hareketleri hattâ sözleri ile bizi şaşırtırsa, onun bu harici şekillerinden, hallerinden lü- zumundan fazla endişe duymıya- hm. Düşünelim, ilk ıslığı çaldığı- mız, ilk deniz şortunu veya "kar- yoka" denilen ilk tahta takunya-' ları, paçaları bol pijamaları giydi- ğimiz zaman uyandırdığımız tep- kileri düşünelim ve anlayalım. Fa- kat eğer bugünün çocuğu hiçbir prensibe bağlanmadan, hiçbir fazi- let kaidesi tanımadan, idealsiz büyüyorsa, işte o zaman yarın i- cin ne kadar endişe duysak yeri- ir. "Ne yapalım, zaman böyle!" dünden de daha idealist bir dünya olmak azmindedir. Anne, baba ve öğretmen olarak derhal harekete geçelim, çocuklarımızda — kuvvetli bir manevi taraf yaratmaya gay- ret edelim. Onlarda doğru muha- keme etmeyi, prensip yolundan yürümeyi, insan haklarına hür- meti birer itiyat halıne sokmaya çalışalım. Pek canı' gönülden din- emiyorlarsa gene de üzülmiyelim. Dinlemeseler de duyarlar. Duyduk- ları her şey onların körpe hafıza- larına yerleşir. Zamanında hatır- larlar ve yarının manevi cephesini hakikattir. İnsan sevmediği işleri ya- parken cidden yorulur. Tembel çocuk çalışmanın verdiği zevki mükâfat şeklinde hissettiği zaman, çalışmaya ısımacaktır. Daima bu yoldan yürü- mek, ufak gayretlerı teşvik etmek lâzımdır. Yoksa "Senin yasında iken ben sınıfımın birincisi idim!", "Sen adam olamıyacaksın!", "Komşunun çocuğuna baksana, nasıl çalışıyor!" gibi sözlerle çocuğun üstüne varmak iyi neticeler vermez. Bu menfi kıyas- lamalar tembel çocuğa, zaten aradığı lâkaydiyi verecektir. Ümitsizlik için- de, kendısını tam bir tembelliğe ter- kedec Çocugun kendisine ait rahat bir çalışma köşesi, masası, sandalyesi, lambası olmalıdır. O çalışırken evde sükünet hüküm sürmeli, onun alâka- sını başka tarafa çekecek şeyler ya- pılmamalıdır. Bu arada çocuğa iyi bir çalışma metodu Öğretmek ve onu ufak tefek ezberlere alıştırmak lâzımdır. Çünkü bu ezberler hafıza için mükemmel 25