CUMHURBAŞKANI Cumhurbaşkanımızın — İsrail - Ür- dün hududunda verdiği beyanat, geçenlerde ir soruya konu teşkil etmiş, Hukumet adına izahat veren Dışişleri Bakanı bu beyanatın hukuki bir değeri olma- dığını, yani bu beyanatın bir taah- hüt mânasına alınamıyacağını, söy- lemiştir. Anayasamızın 26 ncı mad- desinde .. Devletlerle mukavele, muahede ve sulh akdi, harp ilânı... gibi vazifelerin ancak bizzat B.M. . tarafından ifa edileceğinin tas- rih edildiği hatırlanacak olursa, böyle bir beyanatın esasen his bir zaman bir taahhüdü ifade edemiye- ceği derhal teslim edilir. Maamafih bu münasebetle, Anayasamıza gü- re Cumhurbaşkanının hukukt duru- nu, bu arada bilhassa Cumhur- başkanının maddi ve hukuki biitün resmi muamelelerinden dolayı suliyet meselesini, kısaca tetkık et- mekte fayda vardır 1924 tarihli Anayasamızın 5 inci maddesi "Teşri selahiyeti ve icra kudreti B.M.M. de tecelli ve temer- küz eder" dedikten sonra, 7 nci maddede Meclisin, icra selahıyetını kendi tarafından seçilmiş başkanı ve onun tayin edeceği bır Bakanlar Kurulu marifetiyle isti- mal edeceği tasrih edilmiştir. Cum- hurbaşkanı ile Bakanların Müeclis üyelerinden olmaları gerektıgı goz önünde tutulursa, Türkiyede "Mec lis Hükümeti" sistemi cari oldugu ve bu suretle memleketimiz bakı- mından ayrı ve müstakil bir icra uzvundan bahsedilemiyeceği husu- su, itiraz ve münakaşa kabul et- mez bir bedahat olarak ortaya çı- kar. Bu sebeple Cumhurbaşkanı, ic- ra uzvunun değil, sadece icra vası- tasının bir unsurudur, İcra vasıta- sını terkıp eden diğer esaslı unsur d met" adı verilen Bakan- lar Kuruludur. Ancak, Cumhurbaş- kanı icra vasıtasının bir cüz'ü ol- makla beraber, Hükümet reisi de- ğildir. Zira Anayasa, Başbakanın Hükümet Başkanı olduğunu tasrih etmiştir. Bu itibarla, Cumhurbaş- kanının Bakanlar Kuruluna, lüzum gördükçe, Tiyaset etmesi Devlet Başkam sıfatından neş'et etmekte- dir. Ancak şunu da ilave edelim ki, Cumhurbaşkanı "Hükümet" mües- sesesi dışında ayrı bir mevcudıyetı haiz olmakla beraber, icra vasıtası- nı teşkil eden Cumhurbaşkanı ve Hükümet müstakilen hareket etmek hakkına malik değillerdir. İcra va- zıfesının görülebilmesi her iki un- u a iştirak ve ittifakına bağ- lıdır Dıger taraftan Anayasamızın 7, 41 ve 46 ncı maddelerine göre icra vasıtasının yapacağı her türlü AKİS, 14 OCAK 1956 ve muamele ve tasarruflardan dolayı Meclise karşı mesul olan kimsenin Cumhurbaşkanı değil, Bakanlar ve- ya Bakanlar Kurulu olduğu göz ö- nünde tutulursa, bu konuda fiilen hükümet iradesinin üstünlüğü ka- bul edilmek lâzımdır. Demek oluyor ki, Anayasaya go- re, Turkıye Cumhurbaşkanı esas İ- tibariyle icra vasıtasının gayri me- sul ve müstakar bir unsurudur. Her ne kadar Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanlığı sıfatını da haiz ise de, bu vazifesi tamamen şekli ve sırf tem- sili mahıyette olduğundan, mutlak ve umumi olan ademi mesuliyeti do- layısiyle, Devlet Başkanı vasfına bağlı elan selahiyetleri kullandığı zaman dahi ayni hukuki rejime ta- bi olmak lâzımdır. Gerçekten Anayasamızın 41 ici esi, Cumhurbaşkanının 1s- dar edeceği bilcümle mukarrerattan mütevellit mesuliyetin, — 39 uncu madde mucibince mezkur mukarre- ratı imza eden Başbakan ıle ilgili bakana raci olacağını beyan etmek- tedir. Bu maddedeki "mukarrerat" tabirinin Bakanlar Kurulu kararna- meleri ile Bakanlık kararlarını kasd ve istihdaf ettiği akla gelebilirse de, böyle bir tefsir tarzı kabul edildiği takdirde, Cumhurbaşkanının ademi mesuliyeti sadece Bakanlar Kurulu kararnameleri ile Bakanlık kararla- rında cari olacak, bunların dışında kalan muameleler dolayısIyle Baş- bakan ile Bakanların mesuliyeti mevzuubahis edılemıyecektır Hal- buki Anayasamız, 41 inci maddesin- de Cumhurbaşkanının yalnız hıya- neti vataniye halinde .M. karşı mesul olacağım soylemektedır Şu halde Cumhurbaşkanının karar- namelerle kararlardan gayrı mua- melelerinden çıkabılecek mesuliyet- er kime raci olacaktı kuka tabi ve demokratik bir devlette rae- eulıyetsız selahiyet düşünülemiyece- ğine göre, Cumhurbaşkanı diğer va- AKİS'E Abone Olunuz P. K. 582 AN KARA YURTTA OLUP BİTENLER MESULİYET zifelerini nasıl ifa edecektir? İşin dogrusu şudur ki, Anayasanın 39 ve 41 inc maddelerındekı "mukar- rerat" tabı Dr. Lutfi Duran'in 1950 senesınde İstanbul Hukuk Fa- kültesi Mecmuasında intişar eden "Reisicumhurun nutku ve İstizah usulü" adlı değerli etüdünde ılerı sürdüğü —gibi, Fransız ve r memleketlerin anayasa mevzuatın- da Cumhurbaşkanlarının ve Devlet Başkanlarının maddi ve hukuki bü- tün resmı muamelelerini ifade et- mek Üüzer - Tasarruflar" kelımesının kullanıldığı göz önünde tutularak, bir mana verilmek la- zımdır. Esasen bütün amme ve anayasa müelliflerimiz, Cumhurbaşkanının, her ne sıfatla olursa olsun, yapaca- ğı bütün resmi muamelattan, gayri mesul bulundugunu, mesuliyet mev- zuubahis olduğu bunun Başba- kan ile bakanlara yükleneceğini ifa- de ve kabul etmektedirler. Bu hale göre, Başbakan veya bakanlardan birinin huzuru ile Cumhurbaşkanı tarafından yapılmış maddi veya hu- i bir tasarruftan dolayı mesuli- et, bu tasarruf hukuki bir değer taşısın taşımasın, Hükümete veya ilgili bakanlığa aittir. Fakat bizde otedenberı tatbikat- . Duran'ın da etüdünde i- şaret ettıgı gıbı, Cumhurbaşkanının ir çok tasarrufları tok imza ile ve- y tek şahsın huzuru ile yapılmak- tadır. Ezcümle, yabancı elçilerin ve resmi zıyaretlerın kabulü, — resmi tetkik seyahatleri, milli merasimle- re iştirak çok zaman yalnız Cum- hurbaşkanının huzuru ile icra edil- mektedir. Nitekim 1946-50 yuların- da Samed Ağaoğlu, "Anayasamızın Ruhu" mevzulu bir konferansta bu durumu ve hukuki realiteyi şu şe- kilde ifade ediyordur "Bizde Cum- hurbaşkanları kendi makamlarının selahiyet ve haklarını, Anayasayı çok aşan bir istikamete doğru gö- türmüşler ve iç ve dış politika hak- -ında büyük kalabalıklar huzurun- da şahsi mütalâalarını beyan et- mek gibi hareketlerde bulunmuşlar- r. Anayasamızın ruhu kadar met- nı de bu gibi hareketlere katiyyeu müsaade verecek mahiyette değil- dir. Zira mesul olmayan bir makam sahibinin mesuliyet taşıyan beya- natlarda — bulunmaları asıl mesul makam sahiplerinin mesuliyetlerini arttıran ve bu itibarla Devlet işleyi- şinde, fuzuli keşmekeşlere meydan açan bir hareket olur." (İki Parti Arasındaki Farklar adlı eser, An- kara 1947, s. 107).