tâ traşını bile orada oluyordu. Ken- disini ziyarete giden bazı müilletve- killeri tanınmış terzileri Başbakanın yanından ellerinde prova edilmiş el- biselerle çıkar gördüler ve hayretler içinde kaldılar. Memleket kabine buh- ranı içindeyken Başbakan adayı Ke- mal Mılaslıya zaman ayırıyordu. Al- lah, Allah! Ama bu, Adnan Mendere- sin inisyatifi Cum hurbaşkanına bı- rakmış olmasının neticesiydi. Kendi- sine müracaat edenlere, direktif so- ranlara Celâl Bayarla görüşmelerini tavsiye ediyor ve hiç bir cevap ver- miyordu. Bu halin, pasif mukavemet- ten farkı çok azdı. Bu sırada Dr. Mükerrem Sarol da henüz Ankara- daydı. Ancak Başbakanla teması he- men hemen kesilmişti. Akşamları yalnız başına Ankara Palasın pavyo- nuna gıdıyor ve dilber Colette'i seyre- derek rakı ıçıyo rdu. Safa Kılıçoğlu Emin dost Baş gösteren müşkiller C elâl Bayarın temasları, daima ko- lay olmuyor, daha doğrusu bu te- maslardan elde edilen neticeler klâsik mânasiyle bir kabine buhranını do- ğuruyordu. Gerçi partinin Mecliste m bir ekseriyeti vardı ama, fikir ayrılıkları adeta parti içinde bir koalisyonu mecburi kılıyordu. Bunun tek sebebi, bizzat parti liderlerinin demokratik bir rejimi demokratik ol- mayan usullerle yürütmeye çalışma- ları ve radikal tedbirlere cesaret e- demiyerek idarei maslahat yoluna sapmalarıydı. Gur urup, kabineye eski bakanların girmesini istemiyordu. Ne eski ba- kanların girmesini ve ne de Gurup İdare Heyetinin başında bulunanla- rın.. Eski bakanların girmemesi iyiy- di. Ama Prof. Fuad Köprülü ne ola- caktır? Prof. Fuad Köprülü kurucuy- du. Bir kurucu açıkta bırakıldığı tak- AKİS, 10 ARALIK, 1955 YURTTA OLUP BİTENLER ve arka kapaktaki ideal arkadaşı Dr. Mükerrem Sarol undan yirmi beş sene kadar ev- vel Istanbulda Tıb talebe yurt- larından birinde kısaca boylu, sarı- -ın, açık renk gözlü bir genç kalı- yordu. Tıb talebe yurtlarında ha- yat güçtür ve meşakkatlidir. Bura- larda okuyanlar zengin çocukları değildir; devlet hesabına yerler, içerler, yatarlar ve giyinirleri bu- na mukabil mezun olduklarında mecburi hizmet görerek memleke- tin kendi üzerlerindeki hakkını ö- derler. Kısaca boylu genç iyi ve temiz bir ailedendi. Babası jandar- ma subayıydı. Mesleğinde general- liğe kadar yükselecek, fakat hiç bir zaman orta halli olmaktan kurtu- lamayacaktı. Zira namuslu, dürüst bir adamdı; namuslu, dürüst devlet memurları şimdi olduğu gibi o za- man da servet yapmak imkanın- dan mahrumdular Mükerrem Sarol böylece sıkın- tı içinde büyüdü. 1909 yılında Ge- dizde doğmuş, ailesiyle beraber di- yar diyar dolaşmıştı. Babası, tayin edildiği yerlere oğlunu da berabe- rinde götürüyordu. Bu yüzden Mü- kerrem Sarol tahsilini muhtelif mekteplerde yaptı. Öyle parlak bir talebe değildi, ama sınıfını geçiyor- du. Liseyi bitirdiği gün, bir mese- leyle karşı karşıya kaldı. Doktor olmak istiyordu. Ancak Tıp Fakül- tesi İstanbuldaydı. Mükerrem Şa- rolun da bittabi İstanbulda kalma- sı gerekiyordu. Halbuki aılesının maddi vaziyeti müsait — değildi. Devlet hesabına okumak üzere im- tihana girdi ve talebe yurduna ka- bul edildi. Tıbbiyeyi bitirdiğinde o kadar dolaştığı Anadoluya tekrar dönecek ve mecburi hizmetini ya- pacaktı. Doktor olduktan sonra Yoz- gata tayin edildi. Orada hükümet tabipliği yapacaktı. Ancak o sıra- larda Yozgatta faal bir vali vardı ve bir hastahane kuruluyordu. Va- li genç doktoru, ihtisasını yapsın diye Almanyaya göndertti. Nazi Almanyasunn Mükerrem zerindeki tesiri büyük oldu. Basın işlerini tedvire memur Propaganda Dr. Goebels hiç şüphesiz istikbalin Devlet Bakanına İlham kaynağı teşkil edecekti. Memleke- te döndüğünde "Kadın Hastalıkla- rı Mütehassısı" ünvanını taşıyor- du. Bir müddet Anadolunun muh- telif yerlerinde, gene hükümet ta- bibi olarak vazife gördü, bu sırada Aydına tayla edildi. İşte, hayatının istikametini değiştiren arkadaşlara burada rastladı. Bunlardan biri C. H. P. nin Aydın Milletvekili Adnan Menderes, öteki de Aydının C.H.P. başkanı Ethem Menderesti. Bu üç kişi, kısa zamanda meşreplerinde- ki benzerlik dolayısiyle bir saca- yağı teşkil ettiler. Doğrusu isteni- lirse Aydında günler hayli eğlen- celi Ve zaman zaman maceralı ge- çiyordu. Bu arada, politika yapıl- ması da ihmal edilmiyordu. Saçın üç ayağının kalbinde birer aslan yatıyordu. Demokrasi inkılâbı - bının başlaması üç arkadaşa yeni ufuklar açtı. Demokrat Parti An- karada kurulunca Ethem Mende- res ve Dr. Mükerrem Sarol da par- tiyi Aydında kurdular. Genç tıbbi- yelinin politika hayatı başlıyordu. Bir müddet Aydında kaldı. Fa- kat küçük muhit onun büyük ih- tirasını karşılıyamıyordu. Kenan Öner hadiseleri sırasında muaye- nehanesini İstanbula nakletti ve o- raya yerleşerek serbest doktorlu- ğa başladı. Kadın hastalıkları mü- tehassısı olduğu için Beyoğlunda, Tokatlıyanın civarında yer tut- makta fayda görüyordu. — Partisi iktidara geçinceye kadar orada u- fak tefek operasyonlarla uğraştı ve maişetini temin etti. Marmara klınıgı gibi bir kaç hastahaneyle de iş yapıyor, bir kaç kuruş alı- yordu. Kendi ifadesine göre, 14 Mayıs seçımlerının arifesinde ce- binde bir iki buçukluk bulunuyor- du. Fakat o gunlerde 1ssız muaye- nehanesinde kendisini zıyarete ge- lenlere parlak nutuklar verıyor ik- tidara kendi neslinin geçmesi lü- zumunu savunuyor, meselenin şu veya bu şahsın memleket idaresi- ni ele alması değil, bir neslin vazi- fe başına gelmesi olduğunu söylü- yor, idealizm dersleri veriyordu. Partinin içinde bir hizipçi ola- rak tanınmıştı ve liderleri kendi- sini o nevi işlerde kullanıyorlardı. Sarolistler tâbiri evvelâ hizip mü- cadelelerinde duyuldu. Genç dok- tor büyük manevra kabiliyeti gös- teriyordu. İstanbul teşkilâtını ya- vaş yavaş eline geçirmeye muvaf- fak oldu. Fakat asıl kabiliyeti, par- tisi iktidara geçtikten sonra mey- dana çıktı: Dr. Mükerrem Sarol yaman bir ticari dehaya sahip ol- malıydı. Hakikaten geçen beş se- nenin sonunda kendisini büyük bir servetin sahibi olarak — görüyoruz. D. P. iktidarının başında Adnan Menderese uzaktı, fakat muhalefet yıllarında İstanbul teşkilâtı içinde yaptığı gibi başka gözdelerle te- ker teker mücadele ederek liderin mutemet adamı oldu. Artık 1 nu- maralı ideal arkadaşıydı. Fakat ih- tirasını frenliyemedi, bakan olmak istiyordu. Halbuki bu, bütün şim- şekleri üzerine çekmek demekti Nitekim sekti de... Bugün, işte o sıfatla partisinin Hâ_ysiyet Divanına hesap vermek- edir.