Velibeşe ve Ayrılan İspat hakkına gelince, ispat hak- kını Türk Ceza Kanununun 481 inci maddesi zaten kabul ediyordu, fakat kazai bir tefsir onu işlemez hale ge- tirmişti. Şimdi teşrii bir tefsirle her şeyi eski haline irca mümkündü. Bu, mesele hile değildi. Kısaca, halledil- miyecek hiç bir şey yoktu. Bütün bunlar yapılacaktı. Tâ kı şu kabine bir kurulsun ve guruptan geçsin. Şa- hısların üzerinde durulmamak, prog- rama bakılmalıydı. tekim Demokrat Partili millet- vekıllerı tarafından arka arkaya iki takrir Meclise verildi. Bunların bırı ispat hakkında bahis mevzuu teşrii tefsiri dığerı ise dar bölge usulüyle birlikte seçim kanununda bazı tadi- latı getiriyordu. Bunların, az çok de- ğişiklikle kabul edılecegı sanılıyor- du. Kurulamayan kabine F akat bu sırada, Adnan Menderes pasif vazıyetınden sıkıyordu. Pa- sif vazıyetını bir nevi greve benzet- mek Başbakan, 1950 yılında da, Cumhurbaşkanıyla arasında pat- lak veren ihtilaf sonunda Aydındaki çiftliğine çekilmiş ve üç hafta müd- detle her işi bırakmıştı. Dr. kerrem Sarolun Haysiyet Dıvanına sevkine rıza göstermesi, kurucuların tekrar birleştiğini gösteriyordu. Ge- nel Başkan ayrıca Sah gecesi de ken- disine en yakın milletvekillerini Mar- mara köşkünde bir ziyafete davet etti ve onlara fikirleriyle plânlarını anlattı. Anlaşılan beklenılen Guru- un ve umumi efkârın sükunet bul- masıydı. Fakat bir defa daha yalnış hesap yapılıyordu, zira buhran sade- ce D. P. gurubunun değil, herkesin AKİS1,10 ARALIK, 1955 ispatçılar yollar asabıleşmesıne yol açmaya başlıyor- du. amba günü Mecliste celse açıldığı zaman sıraları dolduran mil- letvekillerinden çoğunun önünde kâ- ğıtlar vardı. Bu kâğıtlarda Bakan- lıkların listesi bulunuyordu, — herkes yeni bakanların adını yazmaya ha- zırlanıyordu. Fakat Cumhurbaşkan- lığı tezkeresi grene okunmadı O za- man milletvekillerinden bü bi ekserıyetın bu kâğıtları hıddetle dü- rüp söylendiği görüldü. Bazı kimse- lerin havayı yumuşatmak suretile 19'ları tekrar D. P. ye alma arzusu da hayalden ibaretti. , Zira Adnan Menderes değişmeden her hangi bir şeyin değişeceğini beklemeğe imkân yoktu. Nitekim ilân edilecek kabine gurupta çok şiddetli muhalefete rast- layacaktır AKİS, yeni hükümet hak- kındaki fikrini gelecek hafta etraflı şekilde anlatacaktır. Bir tek çare vardı: yepyeni zih- niyette yepyeni bir kadroyu iş başı- na getirmek. Halbuki böyle bir kim- senin başkanlığında kurulup her şe- yi cesaretle ele alacak kabineye bı- rakınız urubu — ekseriyetini, bizzat C H. P. nin itimat reyi ver- memesi için hiç, ama hiç bir sebep yoktu. Böyle bir hal ise, demokrasi- mizin normal yola girdiğinin en gü- zel nişanesini teşkil edecekti. D. P. İstenen kelle Bu haftanın başında pazartesi gü- nü, sabahleyin saat 9,30 da Anka- rada, Büyük Millet Meclisinin arka- sındaki meşhur Rüzgârlı sokaktan bır otomobil Demokrat Partinin önü- YURTTA OLUP BİTENLER ne doğru saptı. Bu, kahve renginde, küçük, İstanbul plakah bir otomobil- di. Binanın kenarında durdu, ön ka- pı açıldı ve şoför mahallinden siyah palto giymiş, şapkalı bir adam indi. Üç basamaklı merdiveni çıktı, içeri girdi. İçerde, elinde fotoğraf maki- nesiyle bir gazeteci onu bekliyordu. Dr. Mükerrem Sarol gülmekten ken- dini alamadı. Karşısındaki, AKİS'in foto muhabiriydi. Bundan bir sene evvel Çankaya ilkokuluna abone edil- miş Türk Sesi gazetelerinin tomar halindeki resimlerini o çekmişti. Bir sene sonra, partiden ihraç talebiyle sevkedildiği Yüksek Haysiyet Diva- nına yazdı müdafaasını vermeye ge- len sabık Devlet Bakanının resmini çekiyordu Dr. Mükerrem Sarol: — Ne olursa olsun, yaman fotoğ- rafçısm Hüseyin, dedi. Bak, senden başka hiç kimse yok. Hepsini atlat- tın. Her yerde karşıma ilk sen çıkı- yorsun." Bu sırada paltosunu — hademeye vermişti. Cebinden bir zarf çıkardı, eline aldı. ” de böyle çek, diye devam etti. Müdafaamdır. Simdi vereceğim. Müdafaamla beraber resmimi bir sen alacaksın..." Hakikaten yarım saat sonra Baş- bakanın | numaralı ideal arkadaşı. üç dakıkalık şıfahı bir izahatı müte- akip zarfı Haysiyet Divanının baş- kanı Cemil Mengüye takdim ediyor- du. Dr. Mükerrem Sarol, kendisi için işlerin iyi gitmediğini üç gün evvel anlamıştı. Cuma akşamı Cumhurbaş- kanı kendisini çağırtmış ve şiddetli bir lisanla başkentten derhal uza laşmasını emretmişti. Sabık Devlet Bakanı kurucuların arasına girmişti, onları birbirlerine düşürmüştü. Fakat şimdi, kurucular yeniden birleşmiş- lerdi. O zaman kendisine yer kalmı- yordu. Bir müddet için Almanyaya gidecekti Zaten AKİS dört hafta evvel kendisinin üç hafta sonra Genel İdare Kurulundan uzaklaştırılacağını ve Avrupaya gideceğini — bildirmişti. Kendisini unutturması lâzımdı. Er- tesi sabah, ilk tayyareyle İstanbula hareket etti. Tabii bunu mecburi bir seyahat olduğunu kımseye söyle- miyordu. Aksine, öyle bir his uyan- dırıyordu ki sanki Cumhurbaşkanı ile Başbakanın arası soğumuş ve kendisinden tavassut rica olunmuş- tur. O da bu kadar mesuliyetli bir vazifeyi omuzlarına almaya cesaret edemediğinden uzaklaşmayı tercih etmiştir. Fakat ertesi akşam, birbirini ta- kip eden telefonlar - gazetelerden'te- lefon ediyorlardı - aynı haberi ver- mekte sanki yarışa çıkmışlardı. D. P. Genel İdare Kurulu kendisini, parti- den ihraç olunması talebiyle Yüksek Haysiyet. Divanına sevketmişti. Dr. Mükerrem Sarol bu habere evvelâ i- nanamadı. Fakat o kadar çok ve öy- le değişik yerlerden, teyit ediliyordu 9