KİTAPLAR Veba (Albert Camus'nün — romanı. Çe- viren: Oktay Akbal. Varlık Yayınla- rı Büyük Cep Kitapları: 9, 254 sayfa, 2 1lira). lbert Camus'yü Türk okurları "Yabancı adlı romanıyla tanı- mışlardı. ba", yanılmıyorsak e Türk okurlarına sunulan ikinci eseri. "Yabancı" da yazarın sanat — gücü belli oluyordu İradesiz, uyuşuk, ne ustalıkla anlatmıştı. bir takım insanların hikâyesi değil. Alıştığımız roman kahramanları yok. Bir şehir, bütünüyle ele alınmış. Ce- zair kıyılarındaki Oran şehrinin a- cıklı macerasını anlatıyor. Veba sal- gınının, aylarca bütün şehri kasıp kavuran, ocaklar söndüren bir felâ- ketın hıkayesını okuyoruz. Tam "atmosfer" romanı. Anlatılanlar, o- turulup uydurulmuş olaylar degil. Bir gergeğin sanatçı kalemiyle anla- tılması. ble K Romanın, ağır, karanlık bir ha- vası var. Sayfaları çevirdikçe, bu a- ğırlık ve karanlık daha artıyor. Bu- naldığınız, tiksindiğiniz yerler olu- yor. Bu duyguların yanı sıra acıma, sevme, takdir etmek duygularınız yer yer uyanıyor. Romanı, alabıldıgıne karanlık, ağır havasına rağmen eli- nizden bırakamıyorsunuz. Yazarın sanat gücü, kitabı sonuna kadar o- kutturuyor size. Oran'ın, o guç an- latılır büyük acısını, felâketini tâ içi- nizde duyuyor, sanki o şehrin içinde yaşıyormuş gibi oluyorsanız, bu, ro- mancının sanatı, sanatında ustalıgı— nı, başarısını gösteriyor. Onun için de Camus'ya büyük sanatçı demek- ten çekinmiyoruz. Yazar, bir kaç kişinin değil de, bütün bir sekrin macerasını verme istediği için, sivrilmiş hiç bir kahra- man olmamasına dikkat etmiş. Ama, roman bütün bütün kahramansız mı? Değil. Yazar, romanda geçen şahısla- yın sivrilmeme sine ne kadar dikkat etmiş olursa olsun, gene de hikâye- sinin akışı içinde, yazara isyan eder- cesine baş kaldıran, beliren, sivrilen tipler var. Doktor Bernard Rieux bunların birincisi. Raymond Rambert, peder Paneloux, hele Grand, Cottar bunlar Oran'ın büyük hikâyesi içinde ayrı hikâyeleri, maceraları olan ki- şiler. Bir kaç cümleyle çevirme üzerin- e de durmak istiyoruz. Oktay Ak- bal, türkçesine guvendıgımız bir ya- zardır. Ancak, "Veba" nın türkçesi, Oktay Akbal dan haklı olarak, hattâ güvenle bekledıgımız bir turkçe de- ğil. Gerekli dikkati göstermemiş. Bi- ze, aslına uygunluğu bakımından de- ğil de, türkçe ifadesi bakımından yan- lış gelen cümleler de var. Meselâ: "İlk hastasını hem yatak hem yemek oda- sı işini gören, yatakta buldu." (Say- fa: 8) Hem yatak hem yemek odası 20 işini gören "yatak" olur mu? İki isi birden gören oda olur Bir yerde de şöyle diyor: "... et dolu sözler etmekten zıyade şakala da bulunu- yorlardı." - (Say 63). "Sakalarda bulunmak belkı yanlış değildir ama, istediğimiz, Oktay Akbal'dan bekle diğimiz türkçe midir? Neden "şaka yapmak" değil de "şakada bulun- mak"? Bir cümle daha: "Gözyaşları arasında gülümseme bıraz tâkallüs etmiş olarak yerini aldı." Akbal, kendi hikâyesinde bunu böy- le mi söylerdi? Belli ki, çevirme, ol- dukça baştan savma yapıl Mmış. bal'a yakışan bir çevirme değil. Birisi (Nahit Ulvi — Akgün'ün Gutenberg Yayınları : — 1. 100 Nahit Ulvi Akgün'ün adı "Aşk Şa- iri" olarak bilinir. Şairin kendisi de, bundan pek memnun degıl kı ye- ni kitabının arka kapağında: Baz eleştirmecilerin Nahit Ulvı den aşk şairi diye bahsetmelerini, kendisi ka- dar biz de yadırgıyoruz. Şiiri öyle yok yere hudutlandırmaya kalkış- mak, sanatı Monako Prensliği kadar sıkışık bir sahaya hapsetmek olmaz mı?" deniyor. Doğrudur, şiiri yok ere sınırlandırmak, onu bir çeşit hapsetmek demektir. Ama söz konu- su Nahit Ulvi olunca, şiiri' hapseden eleştırmecı ler midir, yoksa şairin isi mi? sorusu da haklı olarak akla gelebılır Şaır kıtabının ilk şiiri olan "Ken : "Ben de ölürüm bir gün — Yalnız bırakırım kendi- mi Bensiz ne yapar kimbilir — Onu sevdıgımı hatırlar mı" diyor. Ki- tabını kendısıyle açan ve "aşk içinde bir yaşaması" olduğunu söyleyen şa- ir, kitabını yine bir aşk şiiri ile bi- tırıyor "Bir şey var aramızda — nin gözlerinde ışıldıyor — Benim dı— limin ucunda". Kitabın içinde de, da- ha bir çok aşk şiiriyle karşımıza çı- kıyor Hâl böyle olunca, suç "eleştir- meci" nin slına bakılırsa, "Aşk Şairi" olmak, hiç de yadırgana— cak çeşitten bir şairlik değildir. Nahit Ulvi, bize, insanı içinden sarsan, kavrayan birden alışık olma- dıgımız bir havanın içine sokan şiir- ler söylemiyor. Bize aşklarını anlatı- yor. Bir şehir insanının, kendi halinde, düzenli yaşayan bir şehır insanının duygularını, hatıralarım, düşüncele- rini, umutlarını, ozlemlerını söylüyor. Sade rahat bir dili var. Süsten kaçı- nıyor. Şiirlerinde, uzun yıllar bu işe kendini vermiş bir sanatçının idman- l1 hali görülüyor. Ne var ki, yeni a- rayışlar yok Nahit Ulvi'de'. Yeni bir biçim, yeni bir deyiş, yeni bir söz a- rama çabası sezilmiyor. Bir çeşit alı- şılmışı devam ettirmek isteği göze çarpıyor. Bunun için de, kıtaptakı ta kdım yazısında belırtıldıgı gibi, şı— ir "sıkışık bir sahaya hasredilmiş" o şüirleri. 0 sayfa luyor. Sanıyoruz ki, bunun, varsa, günahı veya suçu, "eleştirmeci" nin değil, şairinindir. duşuncelerımızı belirtirken, "Birisi" nin hemen elden bırakılıve- recek bir kitap olduğunu söylemek is- temıyoruz Nahit Ulvi, okunacak bir şairdir. Şu var ki, şairin, kendi şiiri üzerinde titizlikle düşünmesi, imkânlar araması, eni denemelere girişmesi, şiirinin alanını genişletme- ye çalışması, sanatının kazancı o0- lur. Eşreften Hicviyeler (Hazırlıyan: Cevdet Kudret Solok. ikinci Baskı, İstanbul 1955 Yeni Mat- baa. 110 sayfa, fiyatı 100 kuruş. Ye- ditepe Yayınları : — 168). Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah Gelmesin reddeylerim billahi öz kar- âşımı; Gözlerim ebnâ-yı âdemden o Tütbe yıldı kim, İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşım Bu kıta, Kırkağaçta, lstasyon yolu üzerindeki bir mezar taşında ya- zılıdır. Yazarı ve o mezarda yatan. Şair- Eşreften başka kim olabilir?.. Anlaşılabilir bir dille. Divan Ede- biyat kalıpları i Bu kitapta, şairin hayatını, eserlerini ve sanatını inceliyen bir girişten son- ra, seçilmiş kaside, gazel, musammat ve kıtaları naklediliyor Şahsi garez ve kırgınlıklardan zi- yade, toplumun kötülüklerini ele alan, muhatabı belli olan hicviyelerinde da- hi topluma hitap eden Sair Eşrefı bu kitapta yeni-yetişen nesiller öğren- miş olacaklardır. Ve onda, işlek Türk zekâsının bir örneğini bulacaklardır. Eşref, edebi ölçülerle, - dünden ileri, bugüne yakın bır şairimizdir. Hıcıvcı uştur. ağır soyler, fakat hiç bir zaman doğruluktan ayrılmaz: Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar, Doğruyu söyler gezer bir şairim; Bir güzel mazmun bulunca, Eşrefa Kendimi bieveylemezsem kâfiri Süleyman Nazif (Hazırlıyan : Şükrü Kurgan, İs- tanbul, Eylül 1 9 5 5 Ekin Basımevi. 112 sayfa, fiyatı 100 kuruş). anzimat edebiyatının son yılla- rını, Servetifünun, Fecriâti ve Milli Edebiyat devirlerini yaşamış olan Süleyman Nazif in hayatını, eserlerini ye sanatını .inceliyen- bu kitap, genç nesillere Süleyman Nazifi tanıtacak- tır. Servetifünunun ikinci derecede şairlerinden olmasına rağmen, kud- retli nesirleriyle, Süleyman Nazif, her devirde anılacaktır. Süleyman Na- zifi unutmamamıza, bir tek yazısı ka- fidir: Kara Bir Gün.. Bu yazıyı İs- tanbulini işgali günü —neşretmekle gösterdiği medeni cesaret unutula- maz. AKİS, 10 ARALIK. 1955