MUSİKİ olmadığına göre, derginin müzik mü- nekkidi Bedii Sevinin, doğrudan doğ- ruya Pertev Apaydın hakkında müs- bet-menfi bir — değerlendirme yap- tığını düşünmek, her halde mümkün değildi. Konu, yarışmanın kolay olup ol- madığına, iştirak edenlerin değerleri- nin anlaşılmasına imkân verip verme- diğine, kısacası şartlarına — taallük ediyordu. e, ileri sürüten hu- susları, kendı zaviyemizden bir neti- ceye bağlamak, böylelikle pek fazla uzadığına kani olduğumuz Besançon bahsine burada bir nokta koymak ü- zere, şartların bazılarına - kısaca - tekrar temas edelim ve bu arada, ya- rışmanın tertip tarzı hakkında şimdi- ye kadar tılerınde durulmayan, son- radan vakıf oldu umuz bir iki nok- tayı daha belırtelı . Prova fırsatı olmadığıııı söylemiş- tik. Filhakika, namzetlere jüri hu- zuruna çıkmadan önce, orkestra ile herhangı bir çalışma imkanı tanın- mamıştı. (Buna mukabil, — esexlerin baştan sona kadar aralıksız, iyi kö- tü çaldırıması da makbul —değildi. Hattâ bunların tam bir prova atmos- feri ve şeraiti ıçınde yani prova ya- pılıyormuş gibi icra edilmesi müsa- bakan» ana şartlarından birini teş- kil ediyordu. Nitekim, Oberon Ü türü çalınırken — Apaydın iki yerde orkestrayı durdurarak üyelere i Bu husus jürinin bilhas- sa dıkkatıııı celbetti. Cortege'in kolay bir eser olduğu inkâr edilemez. Ancak, kasdi hatala- rı bulup çıkartmak için eseri sa- dece armoni bakımından kavramış olmak kâfi değildi. Meselâ, falsolar çoğu zaman tuttilerde yapılıyordu Bir çok yerlerde pizzicato'larla ar- co'lar yer değiştirmişti. Üstelik, or- kestra da parçaya gereği kadar ha- zırlanmamıştı. Öyle ki, iştirak eden- ler, partısyondakı eserin mânasını değil, ancak marş havasında yürü- yen Cortege'de notların doğru ola- rak çalınıp çalınmadığını imkânını arayabiliyorlardı. armoni bakımından tanınmasını ön- lemek maksadı ile, isminin önceden ilân edilmeyeceğini farzedelim çok tanınmış bir parça seçıldıgı 'tak- dirde bunun namzetlerden çoğu ta- rafıııdan ezbere bilinmesi mahzuru ayet mahzur ise - gene mevzuuba- hıs olabilirdi. Deşifraj parçası Image adını taşıyordu Çağdaş Fransa müziğinin örneği addedılebılecek umumiyetle pastoral atmosferde, 6-7 dakikalık bir eserdi. Orkestra idaresi mevzu- unda çeşitli teknik güçlükler ihtiva ediyordu. Dört beş yerde tempolar, döt beş yerde de ölçüler değişmek- teydi.İki yerde Fermate vardı. Hâsı- h, kolay bir eser değildi. Nitekim, Final'da icra edildi. Mü- sabıklar ayrı bir binada beklediler. Sıraları gelince, kendilerine beş da- kikalık bir göz atma müsaadesi ve- rılıyordu Partisyonun her hangi bir yerine işaret koymak yasaktı. Bunu müteakip sırası gelen caddeden, so- 30 kaktan, insanlar arasından geçerek salona geliyor ve kendisini bir or- kestra ve dinleyici topluluğu karşı- sında buluyordu. Yarışmaya, müracaat edenlerden otuz dokuzu - otuzu profesyonel do- kuzu amatör - bilfiil iştirak ettiler. Neticeler esnasında ikinci derece ilân edilirken salondan itiraz seslerı yuk seldi; orkestra üyeleri m etrafını sarıp teessürlerini bıldırdıler Besançon'un günlük gazetesi Le- Comptois "Tezahürat da belli etmiş- tir ki ıkıncı ile üçüncü yer değiştir- melidir." diyordu. Mükâfat olan icra- lar radyoda yayınlandığı için gazete- nin yazarı una bilhassa istinad et- mekte L' est Republıcaııı 13 Eylül tarih- lı sayısında - şunları yazmaktaydı: "İkinci, neden üçüncüden Önce ye aldı, anlayamadık Pertev Apaydın- da lirizm azdı ama, ikincinin donuk- luğuna mukabil onda canlı ve şahsi- yet dolu bir şef bulduk... Hülâsa, Apaydının şahsı başarısı hakkında da bu mısallerden fikir e- dinmek mümkün Sanatkârlar Bir Fatih imes'in Pazar nüshasını gözden eçiren bir New-York'lu. musiki sahifesine gelip de, birçok ilânın a- rasına sıkışmış bir isme gözü ilişince yerinden fırladı. "David Oistrakh!" Altında şu ilâve vardı: "Yalnız iki resital. Gişe Pazartesi saat 10 dan itibaren açıktır.' New York'lu musiki ile fazla alâ- kadar değildi. Fakat David Oystrah isminin pek Amerikalı — için ne ifade ettiğini biliyordu. Bu şöhretli Sovyet viyolonisti, dünyanın hemen her tarafında olduğu gibi, Amerika- da da ilâhlaştırılmıştı. Onu Ameri- ka'ya celbeden. konser ajanları da bunu biliyorlardı. Fasla reklâm yap- mağa bile lüzum görmemişlerdi. Ga- zetenın Pazar nüshasına küçük bir ilân yeter de artardı. ün, Nitekim ertesi saat 10 dan David Oistrakh Kızıl keman çok önce Carnegie Hall'un gişesine koşanlar, belki omurlerınde rastla- madıkları bir kuyrı gördüler. Bu Tuk, binanın kapısından çıkıyor, köşeyi dönüyor, Carnegie Hall'un bü- tün Yedinci Cadde cephesini takip e- diyor, gene köseyi dönüyor, — 56'ncı Sokak boyunca Altıncı Caddeye ka- dar uzanıyordu. Biletler kısa zaman» da tükendi. Pek çok kimse, Karajan idaresindeki Philharmonia orkestra- sının konser günlerinin değişmesin- den, dördüncü bir konserin daha ilân edilip programının açıklanmamasın- dan, bu dördüncü konsere Oystrah'ın solist olarak katılacağını tahmin e- dememiş olduğu, ve zamanında — bi- et almadığı için kendi kendılerıııe Philharmonia'nın dördüncü konserine Oystrah'ın Brahms ve Çay- kosvki konsertolarınıçalacağı şayia halinde ortaya çıktığı gun, biletler bitivermişti. ü viyolonist, herkesi hayal kırıklığına ugrattı ve konsere çıkmadı. Bir şayiaya göre hastalanmış; daha muteber kaynak- ardan alınan bir habere — göre ise, Karajan'la beraber çalmak — isteme- miş. Bir günde iiç viyolonisl trah'ın, resmen ilân Medılen ilk resıtalının başına bir kaza gelmedi. O gün Carnegie Hall'- da adeta viyolonistler — günü vardı. Keman çalma sanatının — üç büyük ismi aynı günde, aynı salonda çaldı— lar, önce, saat 2.30' da Mischa El- man, Mitropulos idaresindeki New York Filârmonik Senfoni Orkestrası- nın solistiydi. 5.30 da Oystrah resi- talini verdi. 8.30 da da Elman ve Oystrah, bu üç viyolonistin arasında en başarılısı olduğu basındaki müta- lâalardan anlaşılan Nathan Milstein- m resitalinde dinleyiciler arasınday- ılar. Bununla beraber dinleyiciler olsun, basın olsun, ah'ı — alkışlar boğdular, göklere çıkardılar. Son da- kikada sahneye de 300 kadar iskem- le konmuş, tabıatıyle bu yerler de ta- mamen satılmıştı. Carnegie Hall'un muazzam salonunda tek boş yer gö- rülmüyordu. Konserin başlayacağı sırada sahneye çıkan bir hademeyi halk Oystrah zannedip alkışı kopar- dı. Eserlerin icrasında, muvman a- rasında bile, viyolonist muazzam te- zahüratla karşılandı. Bir münekkit, gazetesine yazısını yetiştirmek için, konserin yarısında salondan çıktığın- da, el'an Oystrah'tan bir iki parça dinleyebilmek ümidiyle kanların bilet koçanlarını girebilmek için bekleyenlerin hücu- muna uğradı. Bütün bunlar nasıl i- zah edılebılırdı" Gerçekten Oystrah bu kadar büyük bir sanatkâr mıydı? Yoksa halkın gösterdiği bu tehaluk bir müşahidin ifade ettiği gibi "yo- lunu şaşırmış züppelik" miydi? Bu ıkıncı müşahade daha yerinde olabi- Tesırlı bir propaganda mı ? Oystrah ın Amerika seyahati, so- ğuk harbin gevşediği bir sırada AKİS, 10 ARALIK, 1955