“MAKBER,e EBEDİ âmid öldü. Türk literatürüne Mak- ber, Ölü, Eşber, Tezer, Musa Bin Nasir, Tarık Bin Zeyyat, Garam, Vali» dem, Sardanapal, Divaneliklerim, Finten, Sabra, Nazife, Duhteri Hindu, Mes- tren, Macerayı aşk, İlhanı Vatan, İle hanı Nustrat, Ruhlar, Arziler gibi 30a yakın veren.. Şiir edebiyat Abdülhak ölmez eserler âlemimizin anası Flâmid mübarek vücudünü toprağa, rus hunu Allaha verdi. Eserleri nesilden sonra yüzüncü doğum yılı kutlulanıp; 2037 de vüzüncü ölüm yılı hüşüla anılacaktır. İnsanlar yaşadıkça; insanlar, ölümün so Şuk ürpermelerini derileri üstünde du- yup hiç olmanın ebedi ıstırabını kafa. tasları içinde taşıdıkça Makberi okuya cak, Ölüyü okuyacak ve Hümidi seve- cekler Abd hak mal e e sey yazmasayı dı bile Makber, Ölü, k, Eşber onun adını e edil rin mermer e yazmak için kifayet ederdi. Daha pekaz önce, ılık nefesleri taze bir ciçek yaprağı gibi yü- bire taş olmasile insan yüreğinde kopan dehşetli fırtınayı, ebedi insan faciasını; değil Türk, baktâ bütün cihan edebi siya» tında Abdülhak Hâmit kadar debsetie duymuş ve duyurmuş pekaz i dır. Ne mesuttur bui insan ki, o > le dalga halinde aktılar. Hâmid, eserlerini O a yazdı. Bu, yaşadığı devrin bir zarureti idi. Çünkü öz Türkçe dili daha şimdi, Ata. türk inkılâbile beraber yaratmağa, işle meğe başladık. Bunun için, Abdülhak Hâmidi, asıl metninden okumak, pek genç olanlar için biraz güç iştir. Max mafih, bir sadece vokabüler işi, lehçe işi değildir. Tasav- vuf kültürü olmayan adama! «enelhak» sözü gibi: «ben allahım!” süzüde birşey ifade etmez. Yani demek istiyoruz ki, Hâ- midi tam bir zevk ve vukufla okuya- bilmek için, behembhal tam bir sanat ve felsefe kültürü gerekir. İşin kelime, lehçe, yani kostüm tarafına gelince... z eseri anlamak, işi GÖMÜLEN “ÖLÜ,! ABDÜLHAK HAMİD Bazıların Uğursuz Saydığı Rakama Rastlayan Bir 13 Nisan Gününün) Akşamında Abdülhak Hâmidi Kaybettik. Gelecek nesiller için, sırf Hâmidi okuyabilmek, artık ölmüş olan bir dili yeniden tanımanın zahmetine değer, Yas rının hakiki Türk sanatkârı, filân veya falancanın divanından çok, Ölüyü Mak- beri okuyup sevebilmek için aruz bilecek, Osmanlı vokabülerini zenginletecektir. & o, yani Hâmid, kendisinin de de diği gibi, değil Osmanlıca, hattâ Çince, Japonca dahi yazmış olsaydı, biz gene, “sırf ne demiş, neler söylemiştir?» diye bu dilleri öğrenecektik, Abdülhak Hâmid, yüz yıla sığan Türk yenilik edebiyalının. Avrupai Türk Hâmid'in bir potresi. edebiyatının anasıdır, Eskiyi, yani dört köşe bir Şark ve diva nedebiyatını par» çalayıp, yeninin ilk sonsuz ufuklarını açan Türk şairi Hâmittir. Kısacası, ilk Avrupayi sanat sistem ve tefekkürünü memlekete sokan Ölü ve Makber şairi olmasaydı, bu gün, ne Servetifünun, ne Fikret, ne Fecriâti ve Hişim.. ne de milli edebiyat olurdu. İhtiyarlık dediğimiz yaşlara gelen. lerden, konuşurken, istidatlı. çocuk, yani çocuk diye bahsedebilecek kadar uzun bir ömür yaşamış olan bu büyük edip; şair olduğu kadar, tam bir vücut ve di. mağ asaletine de sahip, nazik insan, bü yalı yük insan, sempatik insan, kısacası tani d İ insandı. Hâmid için, yarın heykeller dikilecek, P battâ belki müzeler yapılacak, adin Türk üniversitelerinde kürsü açılacak ve fakültelerde, külliyatı okunup eser, lerinin şerhi yapılacaktır. Biz, mecmu- amızın bu satırlarıyle, onun kolay kölüy erişilemez olan ebedi hüvüyetini tesbit etmek, bibliyografik bir etüd yapmaktan çok, orun hakkında duyduklarımızı, dü. şündüklerimizi söylemek istedik, Maksadımız, sadece, bu, yüzyılların bile yerini kolay kolay dolduramıyacağı büyük adama karşı, ölümü münasebetile duyduğumuz ve herkesin duyduğu says gı ve bayranlığı tesbit etmektir. Na sıl ki, şimdi size, Hamidin ölümü üzerine bir matem Türk matbuatında, büyüklerimizden, sa. nat ve fikir adamlarımızdan bazılarının yazdıklarını, bülâsa olarak naklediyorur bayrağına dönen sİhtiyarlıyorum diyordu. Senelerdem beri memleket muhabbet ve şefkat ka natlarımı açmış, onu bertürlü ıslirip: tan esirgiyordu. Mille onun üstüne lik riyor, menhus fakat mevud akıbet ba ri geç olsun diyordu. Korkulan, fakat beklenilmiyen kara haber çabuk geldi. Hepimizi matemli bir süküt sardı. Di: şımızda sükün, fakat derunumuzda mah: şer vardı. Ünun telin ettiği sükül'u, biç sevmediği sitayişlerle biz bozduk! Yansın nesi varsa kâinatın, Lâkin bu derin sübül dinsin, Herkes hissini, hatıratını anlatıyor. ve kendisine bir teselli arıyordu Çok severdim, anlattıklarını yaz de diler. Acı arasında peki, demiş bulun dum. Belki bu, ona karşı hürmetkâr bir vazifedir. Fakat mevruun büyüklüğü önünde bunun ne kadar güç olduğunu daha yazmağa başlarken anladım. Her şeyi unutmuş gibiyim, birşey hatırls mıyorum.,. ona lâyık birşey Obulamıyo rum. O, bizim hepimizin büyük şairimiz di ve çok güzel yazdı. Ben pekazw kumuştum. Ben onun, o büyük hay tın ancak son devrinin arkadaşı olmuş tum. O, az fakat öz söyler, ben dinler dim. Ben saygı ve sevgide kusur etme emma üyemizi