Ebedi Abdülhak Hâmid — Başı 7 inei sayfada — şair? şiirini bize bizzat okuduğu geceyi hiç unutamam, Muhterem refikası Lüs- yen! #dinle bak, dinle bak, ne harika ne harika” diyor ve Hâmit o her vakit oturduğu, arkası yüksek, yumuşak kol tuğunda, belini daha doğrultmuş; geniş alnının altındaki iri ve şuleli gözlerini elindeki deftere daha yaklaştırarak, yan- dan vuran ışığın kabartma ziyasile büs- bütün bir nebi çehresi alan güzel çiz- gili yüzünü, içten gelen ruh ışığile da ha nurlandırmış; tıpkı bir nebi sesi: ve- rir gibi derin, kalın, tane tane ve hey» betli okuyor: Seneler var ki yazmadım. bir. şey. Bende yok sanma radü berkü sema; Hayli demdir hamuş idim amma, Feveran oldu, infilâk ettim. se Sanmayın yer katında bir bodrum ! Açmışım gökyüzünde bir uçurum, Ki derunünde ben varım ancak. pe Bugün olsam da bir cihandide, Karlar altında nevbaharım ben. $ Yıldırım yağdırır ateşböceğim! Haniya bende böyle şeyhuhat ? u uzun, volkanlarla göklerin üçü» rumları arasında, kulaçlama hamleler yaparak gezinen şiirin sonlarına doğru defteri kapadı; ve şiirin son üç mısraı irticalen söyler gibi, konu çeresinden değil dudaklarından dökülür gibi okudu: şur gibi, han. Güzâbim geçli, sakinim şimdi Yok canım bir lâtife ettimdi, Mest idim önce, şimdi bihuşum.. Ve sarfettiği enerjiden sonra, en son mısraı doğruluğunu filen göstermek ister gibi. başını koltuğa dayadı ve göz” lerini kapadı. Hâmit bir iki dakika bi huş gibiydi. Ö gün bibuş gibiydi, ne yazık, bugün biruh oldu. Onun nezaketindeki rikkat ve asas İletin derecesine bakınız. Gençliğinde yaz- dığı “Bir Rüyadan sonra, adındaki sem” bolik bir şiirini, ben de gençken #Hazis nei Evrak» Yemesi görmüş, ve sevip ezberlemiştim : Ey sen ki: 'seza denilse canâ' Bir nuru lâtifsin serapa, Aslı gökte, hayli yerde... “e Ey sen ki: mesayirindir ecram! Kâhi görürüm idersin ârüm, Hücra hücra harabelerde... iye başlıyan bu şiiri ben “Edebi Yeniliğimiz” de Allah Meğer o, onu İdeal manası vererek yaz miş. Hâmid bunu söylyince ben yanık mış olduğumu anlıyarak işin doğrusu. nu öğrenmekle seviniyordum. Derken o, benim kırılmak ihtimalimi düşünerek, lâfını bitirmeden ve birdenbire : — Fakat siz daha haklısınız, dedi, za- ten Allah ta en büyük ideal değil mi? e bu “nezeketine inandırıcı bir kuvvet edası vermek için ilâve etti: manasına almışım. Büyük Hâmidin son günlerine ait bir fotoğrafı — İdeal ve Allah, ikisi de en büyük canan. Asalet, damarda kan gibi onua ka nındaydı. Ondaki mabviyetin de ne de- recelere yükseldiğine bakınız: Galata sarayda ilk ders yılımın imtihanıydı. O zamanki müdür Fethi - yerinde bir hürmetle - Hâmidi ve Halit Ziya gibi bir iki şöhreti nezaketen mümeyyizliğe davet etmiş, Hamit: «İsmail Habibin im- tihanına gidelim!» diye işi bazı yakınla- rına da açmış olacak. O gün bizlerden ve ei başka Hüseyin Siyret, — mail Müştak, Faik Ali, Kâzım Nam gibi dalı bir takım zevat vardı. Hire Reşat Nuri: “buraya bugün dört nesli edebi toplanmış, bu fırsatı kaçırmıya- lum, dedi; ve hemen Foto Süreyyaya haber gönderildi. O, şimdiye kadar bir hatıraydı, şimdi bir hatıradan da başka birşey oldu. : Misafirlerimiz ancak bir sant kala- bildiler. Bazı zeki ve çalışkan çocuklar gayet iyi cevaplar veriyorlardı, Hâmit bir aralık Halit, iğ Üzraklışilln kula ğına iğildi! — Eğer bunlardan ben imtihan olay. dım vay halime, dedil Ondaki hayat aşkına da bakınız: Bi. rinci Dil kurultayına giderken Dolma. bahçe sarayının kapısında tesadüfen bu. luştuk. Koltuğuna girdim. O yürümü- yor, ben götürüyor gibiydim. Avluyu dönerken manzaramızı, o zaman Dil Ku. rultayının Reisi bulunan Genaral Kâ- zım Özalp, karşıdan gelirken gördü; na. zikâne bir tavirla elini Hâmide uzata. rak: — Neye zahmet ediyorsunuz?.. dedi, ( ve beni göstererek ) bunları yetiştir. | e artık istira hat sizin hakkınız ve unların vazifesidir. ide em temekkğe ediyor, hem de ai telmih ederek: — Büyük Adamın davetine, bacakla. rım tuttukça koşmak benim de vazifem. dir, diyordu. nun eskilerce “Kehâneti AN denecek cinsten ferasetleri vardır. Bal. ri Harbi akabında yazdığı “Valdem, Bize karşı uyuştular, lâkin Yiyecekler sonunda birbirini. Balkan devletlerinin biribirine ierileiini evvelden baber vermişti. Bir vE endisine bunu nasıl anladığını sordum : GE bir miktar siyaset âleminde seikalakdil akıl denen şey o kadarını bulur, dedi. Ayni eserde, vatanın bütün düş manlarını yere sererek, âlemi hayran br rakacağı ve büyük bir şef çıkacağı da yazılıdır Onu mahir ve mukledir bir el Döndürür iktirayi hale görel.. j Atatürkün çıkacağını adeta altı yedi yıl evvelinden selâmlıyan bu şiiri ba fırlatarak: “Peki aklınız bunu nasıl keş fetti?, dedim. — O, aklın işi değil vicdanın sezi şidir: dedi. Son ziyaretim ölümünden üç dört gün evveldi. Çallı ile ee Bana ondan önceki ziyaretimde Tat yok gecesinde, gündüzünde, Ben neyliyeyim bu Yeryüzünde?!, Beytini okumuştu, Bu sefer, daha elini öpüp a olturur oturmaz: — Han geçen dafa bir beyit okumuştum, < o Gi değil, doğrusu şuw dur, dedi: Tatlıdır ruzu, şebi devranın.. Tatmıyorsan o senin noksanın"',. O gece bana baştan nihayete so i serini lek Geç vakte kadar Kesldık, itmek iatedilee bulmalı. Arasıra gözleri kapanıyordu: — Uykunuz var üstad yatınız | de dim. — Yatarsam kalkamam diye korku yörum; e yataktan da, uykudan da korkuyoru! Ve dde $u misral mırıldandı”