Halk Romanı Molla Mustafa da bunlardan lâzımgelen- lerini tekkeye aşıriyor, kendi dairesinde kendi hesabına yerleştiriyordu. Yepyeni bir soygunculuk işi çıkmıştı. Bundan da bir haylı vurgun vurmuşlardı. nkara hükümeti bu çapulcu ve soy- guncuların hemen hudut harici çıkarılma- larına emir vermişse de, Padişahın valisi bu- nu dinlememişti. Evlerindeki eşyanın da bu vesilelerle so- yulduğunu gören halk, şuraya buraya baş vurmuşsa da kimseye derdini anlatamamıştı, Bir kısım Ermeni serserilerinin şikâyeti ü- zerine koca İngiliz hükümeti ta buralara adamlar gönderirken, İstanbul hükümeti kendi milletinin göz göre soyulup sovana çevrilmesine s€s çıkarmıyordu. Nihayet bu işi dinsiz Aliye haber ver- diler. O gece Ali, kasabayı basarak buheyeti, yataklarından birer birer kaldırıp (deniz kenarına kadar götürdü. Ve onları ilk uğ- rıyacak vapurla gitmeye mecbur etti de halk kurtuldu. Molla Mustafanın ve şeyh Ayetullah e- fendinin eline geçen eşyadan başkası da halka iade olundu İşte din adamları İngiliz ve Ermeni he- yetlerile birlik olup halkı soyarken, din- siz Ali vicdani, Si ve milli vazifelerini böylece yapıyor. uyayı Milliye hükümeti gittikçe kuv- vetleniyordu. İstanbul hükümeti ve bilhas- sa padişah, bundan telâşa düşüyordu. Bu milli varlığı söndürmek, düşmanların arzu- larını yerine getirmekle Tunus sultanı gi- bi esir, fakat sarayında kalmayı daha kârlı buluyordu. Emirler, fermanlar, fetvalar çıkartarak Mustafa Kemal paşayı millet ve memleket haini gibi göstermeğe uğraşıyor, yer yer ahaliyi isyana teşvik ediyordu Hilâfet ordusu diye bir takım serseri ve çapulculardan da maaşlı askerler teda- rik olunmuş, Anadoluya saldırılmıştı. Bir taraftan da Yunan askerleri daha içerilere kadar sokulmuşlardı. Ali, kendi arkadaşlarile bu düşman hatlarının önüne atılmayı çokdanberi düşünüyordu, lâkin bu- ralarda da tehlike az değildi. Milleti ikiye 30 bölmüşlerdi: halife ordusu tarafında, şeyh- ler, hacılar, hocalar, dervişler vardı. Ö- bür tarafta da memleketin namuslu ve mert yürekli” halkı taplanıyordu. Bunlar bir ker- re birleşse"ve milletin bütün kuvvetleri düşmanın önüne atılsaydı, Yunanlı bir gün bile kalamaz, geldiği yere dönerdi. Kasa- baya arasıra Kuvayı Milliyeye mensub kü- çük küçük müfrezeler gelib gidiyordu. Fa- kat saltanata ve saraya mensub olan adam- lar, bunları Yunan askerlerinden daha vi ie rk için, asla yanaşmiıyorlar milerde ı Milliye aleyhine vaaz- e aşabi Zavallı halkın dini hisle- rine dokunarak tahrik ediyorlar, Ve bu dinden bahseden adamlar, memleketi bütün mukaddesatile düşmana ze eylemekte bir dinsizlik görmiyorlar Dinsiz Ali, Halife rl namile ör- taya çıkan, hirsiz ve eşkiya gürühile mü- temadiyen çarpışıyor, onları köylere çık- maktan menediyordu. Kendisi kasabaya ine- miyorsa da, kasabadan tek bir kimseyi köy- lere çıkartmıyordu. Bu kötü günlerde Anadolu içerilerine dağılan Pontos eşkiyası da, Türk köylerini yakıp kavurmaya başlamıştı. Karadeniz sa- hillerinde sıkıştırılıp dağlara yayılan bu Rumlar da belâ kesilmişlerdi. Ankara hü- kümeti cepheden bile asker alarak bun- ların ardına koymuştu. Ali, bu haydutların da arkasına düştü. Her gün en çetin mü- sademe ve hücümlarla boğuştu, pek çok- İarım imha ve mütebakisini de dağıttı. Bu işi bitirip döndüğü zaman, vilâyet merke- zinde halifecilerin, yani şeyhlerin, hocala- * Yazan : CEMAL ATAÇ $» rın kaynata kaynata nihayet patlatmaya muvaffak oldukları isyanın en kızgın gün leri idi. Kuvayı Milliye kuvvetleri ile âsiler çetin bir muharebeye tutuşmuşlardı. Dinsiz Ali, hiç tereddüt etmeden bu dini borcunu da yaptı. Kuvayı Milliye müfrezelerinitak- viye ederek kahramanca çarpıştı. İsyan bas- tırıldı, memleket kurtarıldı. O, en ziyade şeyh Ayetullah ile Molla Mustafayı ele ge- çireceği için seviniyordu. Müfreze kumandanı da bu meçhul yar- dımcısına çok müteşekkirdi. Yanına çağır- dı. Kendisini tatlıdil ile takdir etti. Fakat, Ali acele ediyordu. Kumandan sözlerini bitirmeden o e tı. ekkeye bir kurşun gibi girdi, yıldırım gibi gürledi — Çık mel'ün şeyh, çık dışarı bu ke- dar Türk evlâdını biribirine öldürtmeyi de Pirin mi emretti, sana sormaya geldim! di- yordu: Lâkin ne şeyhten ve ne de Molla Mus- tafadan eser yoktu. er yeri aradı, şeyhin hücrei mukad- desesine (() de girdi. Orada fıçılar dolusu şarapla, yarı bellerine kadar çıplak kadın lar ve oğlanlardan başka kimseyi bulama" di. Şaşırmıştı. İlk kurası çıktığı zaman İs- tanbulda askerlik etmiş, orada Galata s0- kaklarına da uğramıştı. Fıçılı meyhanelerin yanında rutabetli evler vardı, arasıra bu evlere asker arkadaşlarile uğrarlardı. Şey- hin mukaddes dediği ve üstüne nur indir diği oda o evlerden de berbattı, — Ben biliyordum, biliyordum ya, kim se dinlemiyordu. Herif bu fıçılardaki şara bı içiyor içiyor, âyinleri coşturuyor; son rada gelib burada keyfini çatıyordu. Vey gidinin tekkeleri vay, hey babam tarikat hey, canına yandığımın Piri, evliyası vay!.. bu herifi çarpıp çarığa döndürmiyorlar da... e rel söylene alnının terlerini sile T mandanın yanına geldiği 28 man, şapkayı birkat Di ii tt, Ağzı bir karış daha Şeyh Ayetullah efendi, kan bir tarafında, Molla Mustafa da öbür tarafındı oturuyordu. Ve âsiler hakkında alınacak tedbirleri konüşuyorlardı. Hattâ halife or dusile birleşip isyan edenlerin bir çoğu