de bir iddia. Ama eğer doğruysa ne anlama geliyor? Kitlesel tüketim ancak geniş bir or- ta sınıfın varlığıyla mümkün olur - 1960'lar Türkiyesi'nde olduğu gibi-. Eğer bilgisayar bir lüks tüketim mad- desi olarak kalacaksa... Ya da şöyle söyleyelim... Şimdiki iktisadi siste- min taşıyıcısı durumunda olan bilgi- sayarın kitlesel olarak tüketilmesi ge- rekmiyorsa ne olur? Bir kere alıştığı- mız orta sınıf iktisadi olarak işlevsiz- leşir, dolayısıyla kaybolur. Eşitsizlik- ler artar. Hem merkez ülkelerin kendi içindeki sınıfsal eşitsizlikler, hem de birinci dünya ile üçüncü dünya ülke- leri arasındaki eşitsizlikler. Eşitsizlik ise hiçbir zaman sadece eşitsizlik değildir; dünyaların ayrış- ması anlamına gelir. Bütün bunların çeşitli toplumsal implikasyonları var. Örneğin, bu konularla ilgilenen bizim gibi burada toplanmış aydınlarla top- lumun diğer kesimleri arasında, ku- rulan ilişkinin niteliği hakkında. Ama bunlara belki daha sonra tartışma bö- lümünde gireriz. Bülent Aydemir: Bugünlerde gün- demde olan ve üzerinde çokça konu- şulan konulardan biri de, Avrupa Akademik Araştırma Ağı (BARN). Bu ağa dahil olmakla, Avrupa'da bil- gisayar alanındaki pek çok yenilik ve kazanımdan da doğrudan yararlana- bilmek olanağına kavuşuluyor. Eşref Adalı: EARN biraz kurcala- nırsa, ticari bir firmanın reklamı ol- duğu anlaşılır. Avrupa'da buna ben- zer ağlar var. Amaç çeşitli kazanım- ların ortaklaşılması. Bundan çeşitli kazançlar sözkonusu elbette ama ola- ya çok idealist yaklaşmamak gereki- yor. Örneğin bilgisayar alanında en son yeniliklere, özel çalışmalara bu yolla ulaşılacağı gibi bir düşünceye kapılmamak gerekiyor. Türkiye'de bilgisayarın yapılıp ya- pılamayacağı tartışmasına gelince, bunu tartışmaya hiç gerek yok. Tür- kiye'de yıllardır bilgisayar yapılıyor. Asıl “satılıyor mu?”' diye sormak ge- rekiyor. Türkiye'de bilgisayar bilgi- sizlik ya da başka bir yetersizlikten değil satılmadığından, yani çok yük- sek maliyet sözkonusu olduğundan üretilmemektedir. Bilgisayar çok hızla gelişen bir alet. Bu hıza erişmek ise yine çok hızlı ve gelişkin bir teknolojiyi gerektiriyor. Donanıma yatırım yapmanın cazibesi yok ama fason üretimin cazibesi var. Ya da belli alanlarda uzmanlaşmak gerekiyor. Kişisel bilgisayar sözkonu- su olduğunda, bugün yılda bir milyon tane satamıyorsanız, üretmek anlam- sızdır. Ama aynı şey daha büyük sis- temler için geçerli değil. Bir Norveç firması birkaç akademisyenin yaptı- ğı bir bilgisayarı dışarı satar. Yılda yirmi tane satar ama satar. Bu Nor- veç açısından avantajdır. .0 İkemizde bilgisayar alanında montaj üretiminin ötesine geçmek zor. Ama programcılıkta bir şeyler yapmak pekâlâ mümkün. Türkiye beyin açısından çok verim- li ve zengin bir ülke ve çok iyi prog- ramlar yazılabilir. Ama dünya ile ile- tişimimiz sağlıklı olmadığından, bu kaynaklar da sağlıklı kullanılamıyor. Türkiye'de yazılım için yatırım ya- pılabilir. Dünyada bilgisayar sektö- rüne bakıldığında, bu sektördeki har- camaların sadece Yo 10'u donanım alanındadır. Asıl önemli olan yazı- lımdır ve Türkiye'de de buna önem verilmelidir. Bülent Aydemir: Türkiye'de bilgi- sayar olayına çeşitli sektörler itibarıy- la baktığımızda, örneğin turizm ku- ruluşlarının bilgisayar sistemleri kur- duğunu görüyoruz. Tek tek firmala- rın bu şekilde tek tek sistemlere yatı- rım yapmaları gereksiz olduğu gibi sektörel açıdan merkeziliği de olum- suz yönde etkilemektedir. Yine, devlet sektöründe bilgisayar alımı ile ilgili ihalelere sık sık rastla- maktayız. Bu alımlar iki amaç için gerçekleştirilmekte: 1) Bilgisayar programcılığı için bilgisayar kullanıl- ması, 2) Okullarda eğitimin bilgisa- yar ile yapılması. Özellikle eğitim konusu üzerinde durmak istiyorum. M.E.B. bu konu- da belli bir netliğe ulaşmalıdır. Ne ya- pılmak isteniyor? Bunun için kalifi- ye eleman var mı? Örneğin bir BA- SIC eğitimi sözkonusu ise, bu ilk, or- ta ve lise seviyesinde nasıl olacaktır? Okullarda programcılık ne şekilde yerleştirilecektir? Bilgisayar bir kitap ya da defter olarak kullanılacaksa, bu Commodore yatırımlar ne ölçüde işe yarayacaktır? Bugün bilgisayarın girdiği okullarda bilgisayar bir test aracı olarak kulla- nıliyor. Oysa öğrenci, konuyu grafik şekillerle anlatabilmeli, bilgisayarın çeşitli olanaklarını kullanabilmelidir. dörenci karşılıklı etkileşim ile canlı bir eğitim aracına kavuşmalıdır. Bu ise, özel olarak yazılmış birtakım programların varlığını gerektirmekte- dir. Piyasada bunlara uygun program bulunmuyor. Dışardan böyle prog- ramların getirilmesi üzerinde ise faz- la durulmuyaor. Türkiye'de mevcut eğitim sistemi ortada iken, bilgisayar kullanımı ile amaçlanan nedir, nereye varılmak is- teniyor bu pek net değil. Bununla bir- likte bilgisayarın eğitim alanına so- kulması salt bilgisayar alımı olarak kalacaksa, mevcut koşulların farklı- laşması beklenemez. İskender Savaşır: Yazılım konusu- nun önemine ve bu konuda bir avan- tajımız olduğuna ben de katılıyorum. Ama maalesef bu konuda da karam- sarım. Bakın, tarihte tüm teknolojik sıç- ramaların, o dönemin en az merkezi yapıları tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu görüyoruz. Bu 15. yüzyıl İtalya'sı için de böyledir, 18. yüzyıl sonu İngiltere'si için de, kişisel bilgi- sayar devrimi için de. Bu son örnek- te gayri-merkezilik kısmen suni ola- rak yaratılmıştır. Kişisel bilgisayar devrimini gerçekleştiren tekeller de- ğil, küçük firmalar olmuştur. IBM bu alana girmemiş, araştırma riskini kü- çük firmaların yüklenmesini bekle- miştir. Sonunda piyasaya girmesinin- se teknolojik gelişme üzerinde olum- suz etkisi olduğu söylenebilir. Demek ki, teknolojik yaratıcılıkla gayri-merkezilik arasında bir ilişki var. Oysa biz üniversitelerle ilgili ola- rak sürekli merkezi çözümlere yöne- liyoruz. Bu tabii gerekçesiz değil. Üniversiteler birer yaratıcılık odağı olduğu kadar, birer gayrı-memnuni- yet odağıdırlar da. Dünyanın her ye- rinde bu böyledir. Şimdi demin söylediğim eşitsizlik- ler arttıkça üniversitelerin bu vasfı daha da ön plana çıkacaktır. Dola- yısıyla daha da merkezi çözümler ge- rekecektir. Bu ise üniversitelerin ze- ka ve yaratıcılık potansiyelini olum- suz yönde etkileyecektir. Kısacası elimizdeki zeka potansiye- linin önümüzdeki yıllarda azalacağı kanısındayım. D