AKİS re ise. İsrail, bunlara hiçbir zorla- mada bulunmamış, göçmenler ken- diliğinden ırmağın öte yakasına kaçmışlardır. Kesinlikle bilinen şu- dur ki, ister zorlasın, ister zorla- masın, İsrail, işgal ettiği toprakları olduğu kadar, Ürdüne akan Filis- tin göçmenlerini de, Ammanı kendi- siyle görüşmelere oturtmak için, birer baskı aracı olarak kullanmak niyetindedir. İsrail Hükümeti için- deki aşırılar, bu toprakların kendi- lerinin olması gerektiğini savunur- larken, bazı İsrail yöneticileri de, e- ğer Ürdün kendileriyle görüşmeye yanaşırsa, hem toprak anlaşmazlığı- nı, hem de göçmenler sorununu ko- laylıkla çözmenin işten bile olmıya- cağını ileri sürmektedirler. Bu yö- neticilere göre, eğer Ürdün İsrail ile görüşmelere yanaşacak olursa, bunu artık, gerçekleri kabul etmek lüzu- munu anlayan öteki arap devletleri de izleyeceklerdir. Kralın telâşı ve İngiltere En verimli topraklarından yoksun kaldıkça ve Ürdün ırmağının ba- tısından göçmen akını devam ettik- çe krallığının yavaş yavaş ölüme sürükleneceğini bilen Kral Hüseyin, buna karşılık İsrail ile tek başına görüşmelere girerse bütün arap kamuoyu tarafından bir "hain" ola- rak damgalanacağını ve tahtını uzun süre koruyamıyacağını da pek iyi bilmektedir. Bunun içindir ki, sa- vaştan sonra bütün diplomatik ça- lışmalarım iki yöne, batılıların yar- dımım ve araplar arasında, İsrail karşısında izlenecek bir ortak poli- tika çizilmesini sağlamağa yönelt- miştir. Bu amaçla, savaşın hemen ertesinde Birleşmiş Milletlere gide- rek, dünya kamuoyunun dikkatini ülkesinin talihsiz durumu üzerine çekmiş,. ondan sonra da Washing- ton, Londra ve Pariste çeşitli gö- rüşmeler yapmıştır. Fakat dan çok Kahireye dönük görünen De Gaulle'ün dışında, batılı devlet- ler, İsrailin, işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini sağlamak için oa- raplara yardımcı olmağa niyetli gö- rünmemişlerdir. Öyle anlaşılıyor ki, Londra ve Washington, tıpkı Telâ- viv gibi, savaşın yarattığı kuvvet durumunun arapları İsrailin varlığı- nı kabule zorlayacak en önemli fir- sat olduğunu düşünmektedirler. O- nun için de, Kral Hüseyine, eğer kendilerinden (o yardım bekliyorsa, yapacağı ilk işin İsraille görüşme masası başına oturmak olduğunu 9 Eylül 1967 söylemişlerdir. Bu arada İngiltere- nin, Ürdünü büsbütün kaybetme- mde için bir oyuna başvurduğu da görülmektedir. e İngiltere, ( İsraile yolladığı aracılarla, göçmenler soru- nuna sahip çıkmış ve Telâvivin, Ür- dün ırmağının doğusuna göçenlerin şimdi yeniden batıya dönmelerine itin vermesini sağlamaya çalışmış- tır. İngilterenin yaptığı bu çalışma- lar sonunda Telaviv, göçmenlere, evlerine dönmeleri için, geçen ayın sonluna kadar verdiği mühleti şim- di bir süre daha uzatmış bulunu- yor. Fakat bu uzatmaya rağmen, son üç ay içinde doğuya geçen 170 bin kişiden ancak 35 bini geriye dön- müştür. Buna karşılık, doğuya göç, hâlâ bütün hızıyla devam etmekte- dir. Göçmenlerin geri dönüşünü dü- zenleyen İsviçre Kızılhaç örgütü gö- revlilerinden Franc S. Payot, geçen haftanın sonlarına doğru bu konu- YURTTA OLUP BİTENLER da verdiği bir demeçte, "Durum gerçekten çok tuhaf. Öteye kaçanla- rın sayısı, buraya geri dönenlerden çok. Yaptığımız işin ne anlamı var, anlayamıyorum?" demiştir. Türkiyeye niçin geldi? Kral Hüseyinin, araplar arasında ortak bir politika çizilmesi için yaptığı çalışmalara gelince; bu ça- lışmalar, başlangıçta, Başkan Nası- rın araplararası dayanışmadan çok Sovyetler Birliğinden medet umması yüzünden fazla halı ilerlememişti. Fakat Sovyetler Birliğinin, Glassbo- 0 buluşmasından sonra araplara yaptığı yardımı yalnız söze dayan- dırması üzerine, şimdi Başkan Na- sır da, arapların kendi göbeklerini kendileri kesmesi gereğini anlamış- tır. Bu anlayış ve yenilginin verdiği gerçekçilik üzerinedir ki Nasır, Su- riye Ve Cezayirin, bir yere ulaşmı- yacâk toplantıların bir yana bıra- Ürdün Kralı Hüseyin sarayında İğneli fiçı üzerinde gibi