YURTTA OLUP BİTENLER silsilesi içinde gerçek bir alacaklı- dır. Seçim kampanyası boyunca De- mirelin ağızından düşmeyen lâf şu olmuştun "Bu memlekette herkes serbestçe, korkmadan müslüman olduğunu söyleyebilecek, ibadetini rahatça yapacaktır." Bu, elbette ki, AP iktidarına kadar memlekette bu imkânların bulunmadığı mânasına gelmekteydi. Yani, din konusunda Atatürk devrinde ve onu takip eden devrelerde (o verilenden daha çoğu Demirel tarafından verilecekti. Türkiyede bütün iktidarlar bo- yunca herkes, her isteyen ibadetini rahatça yapmıştır. Camiye gidene de, gitmeyene de hiç kimse karış- mamıştır. Müslüman olduğunu giz- lemeye ihtiyaç hisseden çıkmamış- tır. İsteyen orucunu da tutmuştur, namazım da kılmıştır. Bunun üstünde, bir iktidar din konusunda ne yapabilir? Devleti din devleti haline getirir! Hizb-üt tahrirde temsilcisini bulan en aşırı sağ da zaten Demirelden bunu iste- mektedir. Halbuki (o Türkiyedeki (o gerçek kuvvetler ne eski Demokratlar ko- nusunda, ne din devleti bahsinde Demirelin, yaptığı vaadleri tutma- sına müsaade ederler. AP Genel Başkanı, ilkel politika anlayışı yü- zünden -Bu anlayış şudur: Seçim zamanı aldatırsın o aldatabildiğin kadar oyları alınca nanik yapar- sın!- kendisini son derece müşkül mevkide bırakmıştır. Bilhassa, "DP adına Celâl. Bayar" imzalı fatura AP'nin içinde karışıklık yaratacak- tır. Bayarın tabiriyle "Eski Su Mü- dürü" şimdiye okadar bir kuvveti başka bir kuvvete karşı kullanarak, yani Alinin külahını Veliye, Velinin- kini Aliye giydirerek ayakta kala- bilmiştir. Şimdi, hem Ali, hem de Veli ka- falarına külah istemektedirler. Bir defa, sıkıyı görünce AP bina- sının penceresinden kaçıp politika- yı terkettiğini bildiren Süleyman Demirel aynı yolu tekrar tutarsa hiç kimse şaşmayacaktır. Belki De- mirelin kafasında, eski Demokrat- lara da, din devleti hayal edenlere de karşı Türkiyede bir kuvvet ol- duğu için bu kuwetin gölgesinde "icra-i iktidar" etmek plânı vardır ama, hem o, sadece bir "icra-i lübi- yat" olacaktır, hem de malın esas sahibi mühürü de teslim almakta gecikmeyecektir. Ziyaretler Başkentte bir misafir (Kapaktaki Kral) Ürdün Kralı Hüseyin, Cumhur- başkanı Cevdet Sunayın davetli- si olarak, haftanın başındaki Salı günü Türkiyeye geldi. Bizzat kullan- dığı jet uçağı ile saat 11.30da E- Ürdün Kralı Hüseyin ve karşılayıcıları Ürdünden dostluklarla AKİS Kim geldi? Bu hafta Salı günü, Ankara- lılar Başkente kimin geldi- ğini, resmi ziyaret sahibinin kim olduğunu pek çıkaramadı- lar. Gerçi üç renkli bayraklar, bizim ay yıldızlı bayrağımızın yanındaydı ama, çok kimse işin başka cephesine baktı ve İçlerine bir merak düştü: Acaba Cumhurbaşkanı sa- yın Sunay mı Ankarayı şeref- lendirmişti, yahut Sunay ile ilgili bir hadise mi kutlanıyor- du? Zira Ulus ile Kızılay ara- sındaki bulvar parçasında Ür- dün Kralı Hüseyinin 13 tane portresi asılmıştı. 32 tane de Sunayınki.. AN an böylesine de, senboğa hava alanına inen genç Kralı, burada Cumhurbaşkanı Su- nay, Başbakan Süleyman Demirel, bazı Bakanlar, yüksek rütbeli ko- mutanlar ve diğer ilgililer karşıla- dılar. Uçak alana indiği anda gayet ne- şeli olduğu görülen ve pilot kabi- ninden foto muhabirlerine neşeli pozlar veren Kral Hüseyin, az son- ra kendisini karşılamağa gelen, An- karadaki Ürdünlü öğrencilerin sevgi gösterileri üzerine ziyadesiyle duy- gulandı ve bir ara, gözlerinin yaşar- dığı çok kimsenin gözünden kaçma- dı. Ürdünlü öğrenciler, ellerinde, ü- zerlerinde "Kahraman Kralımız, hoş geldiniz!", "İsraile aman ver- meyin!", "Harp, harp, harp!" sözle- ri yazılı dövizler taşıyor ve genç Krallarıyla Övündüklerini söylüyor- lardı. Kral Hüseyin, Türkiyedeki ilk konuşmasını bu hava içinde yaptı: "— Sizlere Şeria nehrinin ve halkımın selâmlarını getirdim! Biz sadece görevimizi yaptık. Anavata- nımızı ve Kudüsümüzü savunduk. Yenilgimizden ibret ve gerekli ders- leri aldık" dedi. Türk ve Ürdün bayraklarıyla süs- lenip, Cumhurbaşkanı Cevdet Su- nay ile Kral Hüseyinin resimleri a- sılmış Bulvarı takiben Çankayada misafir kalacağı köşke giden genç Kral, akşamüzeri Anıt-kabiri ziya- ret ederek saygı duruşunda bulun- 9 Eylül 1967