da bir kitab-ı mukaddes gibi elden ele dolaşmağa başladı. Sancar için, ilkokul yerine okaim olan ve Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin himayesinde tedrise başlayan bir der- saneye girebilmek imkânı hasıl oldu. Ancak orada bütün günler öğrencile- rin hatim indirme yarışlarıyla geçi- yordu. Sancar bu sıkıntılı devrede dişlerini sıka sıka üç defa hatim indirdi. Milli Mücadele harekâtım İs- tanbuldan gelen gazeteler ve ağızdan ağıza dolaşan haberlerden takip edi- yorlardı. Nihayet müjdeli haber bir gün çıkageldi. Atatürk zaferi kazanı- yordu Kemalpaşadaki Yunanlı bir- çekilmeğe başladılar. İşte bundan son- ra bir kere daha Sancar ailesine yangın, talan ve sefalet ıstırap getir- di. Yunanlıların çekilmesinden sonra top sesleri ortalığı kapladı. Bir müd- det sonra da kurtuluşun müjdecisi Mehmetçik "Ankaranm tasına bak" türküsünü söyleyerek (o Kemalpaşaya girdi. Göz yaşartan tablo Sancarın hayatının en heyecanlı ha- tırası o sırada cereyan etti. Milli Savunma Bakanı bu hatırayı nakle- derken, gözleri yaşarır. Atatürk, o gün meşhur açık oto- mobiliyle (Kemalpaşaya girdi. Mu- zaffer kumandanın üstü başı toz top- rak içindeydi. Yanında Mareşal Fev- zi Çakmak da vardı. Mustafa Kemâl Paşa bir gece Kemalpaşada kaldı ertesi gün İzmire müteveccihen yol. çıktı. Sancarın hayatı bundan sonra de gişikliğe uğradı. Kurtuluşla ( birlikte tekrar okuma imkânları da belirmişti O yıl. ilkokulu bitirdi ve İzmire orta ve lise tahsili yapmağa gitti. Ayağında kilot pantalon, başında kalpakla İz- mir lisesinde tahsiline başladı. Liseye devam ederken çalıştı da. Yunan iş- galinin Kordon boyunda bıraktığı ka- lıntıları temizleyerek yolları o açtılar. Leyli başladığı liseyi Milli Mücadele- nin heyecanı içinde bitirdi. Sonra te- raddütsüz Ankara Hukuk Fakültesi- ne gitti. Zira Ankaranın havasını pek merak ediyordu. Başkent Ankarayı tahmin ettiği, çelik gibi havası içinde buldu. 1929 - 1930 yılında başlayan Hukuk tahlili 193S yılında sona erdi- Bir tesadüf, Sancarın ilk vazifesi Ke- malpaşaya isabet etti. Çocukluğunun geçtiği, acı tatlı hatıralarının saklı bulunduğu oOKemalpaşada hakimlik stajını tamamladı. Cumhuriyetin 10 yılını da o sıfatla gene Kemalpaşada kutladı. Hakimlik stajını yanında yap- tığı hakim., eski bir kadı idi. Birlikte 10. Yıl Marşını şevk içinde ezberledi- ler. 1934 yılında Sancar yeni bir vazi- feye tayin edildi. Bu, İzmir İcra Ha- AKİS, 23 NİSAN 1962 Devletin Malı Deniz! Kamuran Evliyaoğlu yani, bu devletin malını kim eline geçirirse, kendisinden evvelkilerin bir çeşit davranışları nasıl tenkide uğramıştır, bunu unutup aynı çeşit davranışı benimsemeye mecbur mudur diye insan düşünmeden edemi- yor. Kırmızı plâkalı otomobillerin C H.P.li Bakanlar tarafından kulla- nılış tarzının en ziyade aleyhinde olanlar, D. P. Bakanı olur olmaz se- leflerine rahmet okuttular. D. P. li Bakanların karakuşi tasarruflarına şiddetle cephe alanlar, C. H. P. Bakanı sıfatıyla duman attırıyorlar. Radyo! Bu müessesenin bir iktidarın değil, hatta bir hükümetin bile değil, devletin ve milletin olduğu ne kadar çok söylenmiştir, ne ka- dar çok yazılmıştır. Şimdi, bunların sanki hepsi unutuldu. Sanki, Meclis Saatinin bir "Meclis haberi verme" değil de "Bakan konuşması yayını" olduğu tenkidi hiç yapılmamış.. Yahut, mikrofon basma geçip parti politikası yapılması tenkit konusu olm Iş! Kadirli kaymakamı konusunda, bütün dinleyiciler, elhak, İçişleri Bakanının, görüşünü teferruatına kadar öğrenmek fırsatını bulmuşlar- dır. Peki ama, sorunun sahibi ne demiş? Ha, o mu? Onun dediği önemli olmamalı ki, zamanın onbeşte ondördü Hükümet Görüşüne, biri de mil- letvekilinin fikrine ayrılmıştır. Ya, Maliye Bakanının ültramodern "mali konuşması"'na ne deme- li? Bir Bakanın mikrofon başına geçip Başbakanım methetmesinin iyi karşılanmadığını görmek için engin bir politika sezgisine lüzum yoktur. Bunlar, düzelmeyen Radyonun şikâyet konusu sâdece iki aksaklığı. Saatinde Bakan konuşması verilmez mi? Verilir tabii.. Ama, lafın te- keli ona devredilmemek şartıyla. Mikrofona Bakan çıkmaz mı? Kim demiş? Ama, millete memleket işleri, yahut bir politika hakkında bilgi vermek, bir konuda umumi efkârı aydınlatmak için.. Yoksa "Büyük Adam Edebiyatı" yapmak maksadıyla değil. Yerleşmiş âdetlerin kolay değişebileceği, şüphesiz hayal edilemez. "Kırmızı Plâkalı Araba Çakası" ne şu şahsın, ne bu şahsın hastalığı- dır. Bu, toplumun bir rahatsızlığıdır. O yüzdendir ki Ahmet gidiyor, Mehmet geliyor ama Bakanlar resmi otomobili berbere gitmekten vaz- geçmiyor. "Devlet benim!" zihniyeti de böyle bir mikrobun neticesi. Radyonun tarafsızlığı da, derece derece, bir noktaya gelip dayanıyor ve oradan öteye geçmiyor. Eğer insaflı olmak gerekirse, bütün bu konularda "eskiden beter" hal olduğunu söylemek imkânı yoktur. Hatta, eskiyle kıyas edilemeye- cek bir terakkiden bile bahsedilebilir. Ama, işin henüz başındayız da.. Zira, D. P. iktidarı da işin başında tatbikatta ölçülü, fakat zihni- yette selefinden farksızdı ve aradan kısa zaman geçince görüldü ki esas olan tatbikat değil zihniyettir. Tatbikat kısa zamanda, zihniyete adapte oluveriyor/