gül projeleri hazırlamalarım istemiş- tir. Bu husus, bizzat Başbakan tara- fından temin edilmiştir. Planlama Teşkilâtının tahminlerine göre, gele- cek projelerin adedi iki bine yakın- dır. Bunlar en geç 4 Nisan tarihine kadar Plânlama Dairesine verilmiş o- lacaktır. Şimdiye kadar gelen pro- jelerin adedi sadece 350 dir. Bunla- rın büyük kısmı, Devlet Su İşlerine a- ittir. Beş yıllık iktisadi kalkınma plâ- nının mali portesi, 6 milyar lira ci- varındadır. Bunun 30 küsur milya- rı iktisadi netice veren yatırımlara, 20 milyarı da sosyal yatırımlara ay- rılmıştır. Plânın hazırlanmasında güçlük- lerle karşı peni pulunulmaktadır. Bunların 1 ralın reor; yon meselesidir. Planlama Teşkilâtı, bütün gücüyle bunun halli için çalış- maktadır. Bunun yanında Türkiyede bir vergi meselesi vardır. Ayrıca ta- rım vergilerinin düzenlenmesi, toprak ve toprakla ilgili reformların yapıl- ması gerekmektedir. Bunlardan baş- ka, köylerin kalkınması için devletin yapacağı hizmetlerin bir statüye bağ- lanması lâzımdır. Karaosmanoğlu, memleketin için- de bulunduğu bütün güç şartları son derece realist tablolar halinde gözler önüne serdikten sonra derdin deva- sına temas etti. Sözünün burasında gülümsedi ve: “— İşte bunlardan sonra, en bü- yük problem bu uzun vadeli plânın gina nsmanı meselesidir" dedi. su sanın etrafında oturan- lar birbirlerine baktılar ve tatlı tatlı tebessüm ettiler. Tereddüt nokta Devlet Plânlama Teşkilâtının genç uzmanının bu açık yürekli izaha- tından sonra, Von Mangold suallerine başladı. 1962 programından uzun sü- reli plâna geçiş, yatırımlar, bakımın- dan nasıl olacaktı? Tarım sahasında gelirin artması için alınan tedbirler nelerdir? Turizm alanında kısa vade- li bol yatırım yapılması düşünülüyor muydu? Ama bütün bunların yanın- da, Alman iktisatçının aklının asıl bir noktaya takılmış olduğu sezili- yordu: Acaba Devlet Plânlama Teş- kilâtının bu plânla erişmeyi tasarla- başkentte bulunduğu süre bu tered- düdü muhafaza etti ve verilen bütün izahlara rağmen yüreğinin derinliğin- de bu şüpheyle Türkiyeden ayrıldı. O heyeti, kendi arasında ö- zel bir toplantı yapacağını ve gere- irse ertesi gün tekrar müştereken çalışılacağını belirterek ayrıldı, kal- dığı Balin Otelinin 501 numaralı da- Sayın akl-ı evvellerimize ithaf olunur! Fidel Castro Şu anda bir memleketin halkı, milli yemeklerinden olan pirinci ayda üç kilo, her çeşitten familyayı ise üç çeyrek kilo olarak almaktadır. Bü- yük şehirlerde tuvalet sabunu için ayda âzami had bir kalıp, toz çamaşır ve bulaşık sabunu için bir kutudur. Büyük şehirlerin dışında böyle şeyler dün kullanılmadığı gibi bugün de kullanılmamaktadır. Domuz yağı, diş macunu ve yemek yağı da bu pazartesinden itibaren vesikaya bağlana- caktır. Sığır eti, haftada adam başına 150 gram verilecektir. Sebze, yumurta, süt, balık ve tavuk karneye tâbi tutulacaktır. Bu memleket, Kübadır. Bundan üç yıl önce, bir diktatörün tefessüh etmiş idaresini devirdiği zaman mücadelesini hürriyet için yaptığını söy- leyen, fakat bir defa iş başına geçtikten sonra "zavallı Kübanın sefil kaderini değiştirmek ve onu çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak" için Demokrasiye paydos diyeceğini, Çirkin Politikacıları memleket hayatın- dan kovacağını, alçak kapitalistleri yok edeceğini, sosyal adaleti sağla- yacağını, devletçiliği mutlak hakim kılacağını ve tabii iktidarı ozamana kadar vermeyeceğini tantanayla ilan eden Fidel Castro'nun Kübası... Dünyada, hiç bir idare tecrübesi olmadığı için memleketinin herkesçe bi- linen dertlerini bir kendisinin bildiğine ve onu ancak, gene kendisinin ih- ya edebileceğine inanan bütün akl-ı evvellere bir parlak örnek aransa, gösterilecek adam Kübanın sakallı ihtilalcisidir. Nefret edilen Batista'yı devirdiği gün milletinin bütün şükranını ve sevgisini toplayan Castro yarın aynı milleti tarafından lanetlenirse buna hiç kimse şaşmamalıdır. Yolunu şaşıran ve milletinin gerçek iradesini, arzusunu yanlış tefsir eden her ihtilalcinin mukadder akıbeti budur. te, pek âlâ geniş imkânlara sahip, kaynakları zengin bir Az Geliş- miş Memleketin bir kapalı rejim içinde kaydettiği terakki! Böyle mem- leketleri, Türkiyenin daha yakınında da görmek kabildir. Milletini ihya etmek üzere gökten zembille indirilmiş olduklarına yürekten, samimiyet- le kani, halkın bir takım istismarcılar elinden çektiğini görmekle üz- gün idareciler gerçekten çok zengin bir tabakanın yanında çok sefil bir tabaka bulmuşlardır. Çok zengin tabakayı bertaraf etmek güç olmamış- tır. Ama çok sefil tabakanın alma çare aramaya sıra geldiğinde, iflâs tam olmuştur. O iflâsı, yeni bir "Mutlu Azınlık"ın belirmesi takip etmiştir. Böylece eski hamamla "eki tas kalmış, sadece tellâklar değiş- miştir. Allahtan Castro, günahlarını itiraf edecek ve bunu bahaneler arka- sında gizlemeye kalkışmayacak kadar merttir. Üzgün bir sesle ve hiç gülümsemeden yaptığı televizyon konuşmasında milletine bu yeni sıkın- tıları haber verirken şöyle demiştir : "Bulunduğumuz vaadleri tutama- dığımızdan dolayı hicap duyuyoruz!" Sakallı ihtilâlci refah ve saadet plânlarını yaparken "hissi tahliller"i esas tuttuklarını da sallamamıştır. asıl hayal, bir feri kalmış toplumda açık rejimin faziletini de ortadan kaldırarak mucizeler yaratma sevdası değil de, nedir ki?