Cilt : XXITI, Sayı : 403 İKTİSADİ Millet Hesap ve dayak Bitirdiğimiz haftanın ortasında, ba- zorunda olduğumuz kal- kınmanın icra vasıtası (Bayındırlık bakanlığının. Bakanı, şimdiye kadar herkesin kapıldığı gibi kapıldığı "kı- sır politika"nm çemberinden çıkınca beklenilen bir büyük prensibi ortaya koydu. Aslında prensip, bir bakanlı- Paksüt köy yollarının yapımında, kö- yünün yolunun yapılmasına yardım edecek köylülerin nimete önce kavu- şacaklarını bir Bakanlar Kurulu top- lantısında bu prensip resmen kabul edildikten sonra açıkladı. Onun yaptı- ğı açıklamayla birlikte, hemen dai- ma olduğu gibi, realizm ile demago- ji karşı karşıya geldi: "Vay efendim, köylüye angarya yükleniyor!" OB propagandanın politika esnafı tara- fından bir süre istismar edileceği mu- hakkaktır. Aynı derecede muhakkak görünen, politikayı iktisadi ve sosyal İşlerin dışında bırakmaya azimli Kar- ma Hükümetin kuru gürültüye pabuç bırakmayacağı ve bir ciddi muhale- fet anlayışı içinde görünen Bölükbaşı ile Alicanın da politika esnafını yal- nız bırakacağıdır. On yıllık bir Görülmemiş Kal- kınma, Cennet Vatan, Türkiye Şan- tiyesi edebiyatının sonunda varılan netice şudur: Memleketimizde 11 bin kilometre uzunluğunda köy yolu var- dır, İhtiyaç duyulan yol şebekesi 150 bin kilometreliktir! Eldeki imkânlar- la beş yıllık bir plân içinde 25 bin kilometre köy yolu yapılabilecektir. Şimdi, bir hesap yapmak lâzım- dır. Demek ki, Türkiyenin köy yolu eksiği 150 - 11 — 139 bin kilometre- dir. Yapılanların ve mevcutların, hiç bozulmaması şartıyla Türkiyede köy- ler yola - senede 5 bin kilometrelik yol yapımı hesabıyla - 139 ; 5 — 27, 8 sene sonra kavuşacaktır. Yani bu- günden itibaren aradan çeyrek asır geçecek, hâlâ köy yolu dâvamız ta- mamile (halledilmiş olmayacaktır. Bayındırlık bakanlığına gidip te rak- kamlara şöylece bir göz atanlar köy suları meselesinde, köy okulları me- selesinde, hep aynı durumun mevcu- 4 AKİS HAFTALIK AKTÜALİTE MECMUASI VE MALİ Emin Paksüt Keçi sağlam kazıkta diyetini göreceklerdir. Peki. gayrete köylünün kendisi iştirak etmezse bu köye gösterişin dışında ne zaman yol, su ve okul götürülebilecektir? Bitirdiğimiz haftanın oortasında yapılan bu açıklama, bir anda bütün dikkatleri üzerine çekti ve yeni dev- rin prensibi olan "Çalışmak" sloga- nının ilk elle tutulur ifadesini teşkil etti. Emin Paksüt, tam bir cesaret ve açıklıkla, yol isteyen köylüden dev- letin de ne istediğini bildirdi: o Güce ve imkâna iştirak. Bu, bir devrin ka- panışı ve bir devrin açılışıdır. Bayın- dırlık Bakanı şöyle dedi: — Bundan böyle köy yolları ya- pım ve bakım işleri şahsi tak- dirlere ve tercihlere bağlı olmaksızın dahilinde ve programlara göre ntazam ve sistemli bir şekilde yü- rütülecektir.” Bu demektir ki, "Bundan böyle yol isteyen köylü bir dişli politikacı arayacak yerde kendi yoluna katacak güç ve imkân aramalıdır." 19 MART 1962 SAHADA Sistemin tatbikatına gelince, de- mokratik rejimin böyle işlerde han- dikap değil avantaj teşkil ettiği kısa zamanda görülecektir. Zira, bugün istismar edilen "köy okulları yapımı tatbikatının kusurları", büyük bette bir kapalı sistem içinde nulmasından doğmuş ve "göze girmek için rakkamı büyültme" sevdasında- ki memurlar başı boş kalmışlardır. Bugünkü açık sistem, Türkiye için ideal prensibin tatbikatında Basını ve Muhalefeti bir mükemmel kontrol barajı haline getirmektedir. » Bütün dinler bir noktada ittifak halindedir: Kendine yardım edene, Allah ta yar- dım eder! Allanın muktedir olmadı- ğını Devletten istemek, ömrü billah yardımsız kalmanın en iyi çaresidir. Emin Paksüt, yeni hayatımızın büyük prensibini açıkladığında poli- tika esnafından gelen feryatlardan bir tanesi başkentte herkesi pek gül- dürdü. Parkenin üzerine bir parmak- lık zift dökerek asfalt yol imal et- menin ci devrin "yol kralları" ndan birinin beslediği, restorasyon peşinde gazete şöyle haykırdı: Bu ne rezalet!. Yeniden angarya devrine mi giriliyor? Vatandaş vergisini ve- rir, devlet yolunu yapar... Çok kimse bıyık altından gülerek ilâve etti: "...bizim patron da milyon- larını cebe indirir!" Dış Yardımlar Kasabın ve koyunun derdi (Kapaktaki İktisatçı) Gerimizde kalan günlerde, bütün bir hafta boyunca Türkiyede ra- kamdan bahsedildi. "300 milyon" dendi, "200 milyon" dendi, "1,5 mil- yar" dendi, "475 milyon" dendi, "li- ra" dendi, "dolar" dendi. Bunlar hep, Ankarada karşılıklı müzakere yapan iki heyete atfedilerek söylen- di. İşin eğlenceli tarafı şudur ki, Tür- kiyede hemen herkes rakamdan bah- sederken rakamları ağzına almayan- lar sâdece bu iki heyetin üyeleri ol- dular. Dış yardım konusunda çalı- şan NATO heyeti ile Türk heyeti ara- cındaki temaslarda bir meblağ hiç, ama hiç bahis konusu edilmedi den- se yeridir. Buna rağmen bir rakam kalabalığı koridorlardan gazete man- AKİS, 19 MART 1962