Haftanın içinden Türkiyenin Asıl Vazifesi İkiye ayrılmış dünyada büyük savaşın Gelişmemiş veya As Gelişmiş Memleketler üzerinde cereyan ettiği hiç kimsenin meçhulü değildir. Hiç kimsenin meçhulü olma- yan başka bir husus, bu memleketlerin iktisadi ve sos- yal durumlarının bir yandan Batı, diğer taraftan Doğu propagandasının esas temasını teşkil ettiğidir. İki pro- pagandadan hızlı olanı, Kremlinden idare edilenidir. Bugün Türkiyede bir tartışma yapılıyor. Bir büyük aydın çoğunluğu, memleketimizin mevcut olduğunda it- tifak edilen dertlerinin demokratik sistemle, İnönünün moda ettiği tabir kullanılırsa açık rejim içinde halledi- lebileceği görüşünü imanla, azimle savunuyor. Devri- mizde fikirlerin yayın organlarıyla sembolleştiği göz Önünde tutulursa bu cereyan, AKİS etrafında istikamet bulan cereyandır Bir başka aydın grubu, demokratik sistemin yeterli olmadığı İnancındadır. Bu grubun, sistem olarak De- mokrasiye karşı bir lk yoktur. Ama, Türkiyenin şartları bakımından mokrasinin, bugün, bir lüks teş- kil ettiğine kanidirler ve geride kalan onyedi yılı kay- bedilmiş devir saymaktadırlar. Sosyalistlik bayrağı al- tında, kendilerine göre belki kapalı değil, ama ziyade- siyle -tabir caizse- merkeziyetçi bir idarenin hevesi için- dedirler ve onyedi yılın ötesinde kalan Tek Parti Dev- rini model seçmişlerdir. Görüşlerini savunmada göster- dikleri iman i ötekilerinkinden az değildir. Bu Mi YÖN etrafında istikamet balan cereyandır. zulüm ve irtişa idaresine karşı omuz omuza mü- ömdele Pei sonra, zafer kazanıldığında memlekette sağlam kuvvetlerinin iki ayrı cephede- kümelenmiş ol- masının şaşılacak bir tarafı yoktur. İkiye bölünmüş dün- yada iki tezin de doğru ve çekici noktaları bulunmasay- dı, naziliğe karşı müşterek mücadeleden sonra zaten dünya ikiye bölünmezdi. Gelişmemiş veya Az Gelişmiş memleketler bir çıkar yol aradıklarından dolayıdır ki bir kısmı o yana, bir kısmı bu yana meyletmektedirler. Aynı durumda olan Türkiyede hadiselerin başka bir tarzda cereyan etmesi, elbette ki beklenemezdi. İki cep- hede mevcut, meseleleri basite irca meraklılarının kar- şılıklı "kapitalist" ve "komünist" ithamları ile belirli maksatlar peşinde koşanların gayretleri bir kenara iti- lirse şu anda Türkiyede cereyan eden savaş XX. Asrı. İkinci yarısında dünyada cereyan eden savaşın tipik ve küçük bir modelidir. Bizdeki mücadelenin neticesi, bü- yük mücadele üzerinde inanılmaz tesir bırakacaktır. Tıpkı İstiklal Harbimizin, bundan kırk yıl önce, henüz yanmamış milletlerin emperyalizme karşı savaşları üzerinde olduğu gibi. Türkiye, XX. Asırda üçüncü defadır ki dünya önün- de bir büyük imtihan geçiriyor. 1920'lerde, bir araya gelmiş bütün emperyalist devletlere karşı bir milletin silaha sarılmasının verdiği netice tarihin seyrini değiş- tirmiştir. Anadolu zaferi, büyük Atatürkün dediği gibi, aynı zamanda bir "Büyük İnhidam"dır ve onun altında kalan emperyalizmin ta kendisi olmuştur 1945'ten itibaren Türkiye başka bir tecrübenin içine girmiş ve dünyanın yeniden dikkatini çekmiştir. Tek AKİS, 19 MART 1962 Metin TOKER partili bir idareden, o idarede mutlak hakim olan şah- sın kendi iradesiyle çok partili bir rejime geçilip geçile - meyeceği, milletin bu istihaleyi benimseyip benimseye- meyeceği, sistemin yürüyüp yürüyemeyeceği merak ko- nusu olmuştur. 1950'deki "devr-i teslim" Maurice Duver- ger'nin memleketimizde ziyadesiyle, meşhur kitabında en güzel ifadesini bulan iyimserliğe yol açmış, 1954'ten sonra ümitler gölgelenmiş, 1960 çok kimseye "İşte, ol- madı!", dedirtmiş, ama son 22 Şubata kadar süregelen karamsarlık şimdi dağılma yoluna girmiştir. Demokra- si, politika' cephesi itibariyle çetin handikapları atlat- mıştır. Bugün, üçüncü imtihanın içinde bulunuyoruz. Dün- ya kendi kendine süratli bir kalkınmanın yolunu arar- ken Batı ve Doğu ancak, çok münakaşa kaldırır bir iki misalle zihinlere ışık serpmeye çalışmaktadır. “Batı Al- a - Doğu Almanya" tecrübesi, İkinci Dünya Har- binin harabeleri üzerinde demokratik yoldan mamure- ç memleketlerin, demokratik ananelere sahip Avrupa memleketleri olduğu ve hususiyet taşıdıktan hatırdan çıkarılamaz. Buna mukabil Doğu, iki gösterişli kalkın- patacak genişlikte insan ve malzeme ham maddesine ma- lik bulundukları, belki Hindistan hariç hiç bir az Ge- lişmiş Memleket ile mukayese edilemeyecekleri gözden kaçmamaktadır ye sadece pek safdil kimselere hayran- lık vermektedir. Bunların dışında iki cephenin de inan- dırıcı delili yoktur ve şu anda her şey oluş halindedir. rkiye, kalkınmasını demokratik rejim içinde ba- şardığı takdirde, yalnız memlekette bir grup aydın bir başka grup aydına haklı olduğunu kabul ettirtmiş ol- mayacaktır. Ama dünyada, Batı bloku bir büyük zafer kazanacaktır. Herkes görecektir ki Demir Perde geri- sindeki manasıyla sosyalizmin hoplamalı zıplaman kal- kınma metodu, aslında o yanda Bulgaristanlar, bu yan- da Kübalardan başka şey yaratmamaktadır. Ama bir Türkiye, insanlığın en kıymetli hazinesi olan fert hürri- yetlerinden bu hürriyetlerin batıdaki kısıtlamalarından başka kemen hiç bir fedakârlık yapmadan işte, pek âlâ refah ve saadet yolunu tutabilmektedir. Bu, Batı bloku için milyarlar değen bir tecrübedir. Unutmamak lâzım- dır ki ileri sayılamayacak toplumlarda bu çeşit kalkın- maların tipik rahatsızlıkları olan nüfuz ticareti, her ma- hallede enbeş milyoner, çalışmadan kazanma gibi has- talıkları Türkiye geçirmiş ve bunları, sağlam bünyesi -ordusunun, öteki memleketlerdeki gibi muhafazakâr değil, ilerici olması sayesinde- bir ameliyatla geçiştir- miştir. Şimdi, dünyada hiç bir memleket bu hayati tec- rübeye Türkiye derecesinde hazır değildir. Onun kadar avantajlı durumda değildir. Eğer biz ve Batı bloku, ele- le, bu çetin imtihanı başarıyla geçirirsek, hiç kimse şüp- he etmesin, tarihin seyri bir defa daha değişecek ve dün- ya umumi efkarı kendisine yeni ufukların açıldığını his- sedecektir.