rikanın Saygon hükümetine (askeri yardımda bulunmasına da açıktan a- çığa kafa tutar gibi görünmüyorlar. Bu şartlar içinde Güney Doğu Asya problemlerinin Cenevrede vetkik b li gayet karışık bir manzara zet- miş ve herhalde açık ihtlâflara yol açmamış olmak gerekir. Lâkin, silâhsızlanma meselesiyle karmakarışık bir hal almış olan Al- manya ve Berlin meselelerinde ohal böyle değildir. Hatta, daha ileri gidi- lerek denebilir ki, silahsızlanma kon- feransının nal biçimindeki masasını örten yeşil çuhanın altımda Almanya meselesi ve bu ihlafın sembolü hali- ne gelen Berlin yatmaktadır. Bunun böyle olacağı konferans başlamadan evvel da belliydi. Sovyetlerin (o Batı Berline giden hava koridorlarında çıkardıkları güçlük, hatta yarattık- ları tehlike, konferanstan birkaç gün evvel Polonyaya Rapacki plânını ta- zeletmeleri ve akabinde bu plânı des- tekleyen bir mesajı Birleşmiş - Mil- letler Genel Sekreteri U Tant'a ulaş- tırdıktan sonra yayınlamaları manev- ranın umumi hatlarını az çok net olarak meydana koyuyordu. Fakat iş asıl konferansta meydana çıkmış ve Gromiko silâhsızlanma plânım sun- duktan sonra verdiği bir ek muhtıra- da Rapacki plânını masanın üzerine atmıştır. İlk hedef : Polonya Dışişleri Bakanı Rapacki, 1957 de plânını ileri sürdükten sonra Bakanın adı bu plâna yapış- mıştır. Plânda Avrupanın ortasında atom silâhlarından tecrit edilmiş bir bölge ihdası derpiş olunuyordu. Bu bölge bir yandan Çekoslovakya o ve Polonyayı, diğer yandan Almanyanın tamamını kapsayacaktı. Fakat a- sıl hedef Almanya, Batı Almanyanın silâhlanmasına mâni olmaktı. Daha sonraları Sovyetler benzer bölgelerin İskandinavyada, Orta Doğuda, Bal- kanlarda, Güney Doğu Asyada da ihdası fikrini ileri sürmüşlerdir. Fa- Almanya olmaya matuf bir plân olarak kalmış ve zaman zaman tazelenmiştir. Bu gidişi gördüğü içindir ki, Batı Almanya Başbakanı Konrad Adenau- er Cenevre toplantısının başlıyacağı gün resmi haber ajansı ile yayınlat- tığı bir beyanatında, Sovyetlerin kon- feransta Berlin meselesini bir baskı unsuru olarak kullanacaklarını, aslın- da bütün dikkatlerini Batı Alma yanın silâhlanması olayına, hatta a- tomik silaha sahip olması ihtimaline çevirdiklerini söylemiştir. Böyle bir ihtimal var mıdır? Ade- nauer'e göre, Batı Almanya kendi AKİS, 19 MART 1962 hesabına ve milli gayelerin e için kullanılmak üzere atom silâhı istememektedir. Ancak, bahis konu. su olan NATO'yu gerekirse bir ato- mik "vurucu" kuvvetle teçhiz etmek- tir. Münakaşa edilen budur. Fakat Sovyetler, bunu Batı Almanyanın a- tom silahlarına sahip olması ve bu- nu intikamcı gayelerde kullanması ihtimali gibi göstermektedirler Adenauer, silahsızlanma müza- kerelerinde (Berlin işinin Sovyetler tarafından bir baskı unsuru Olara kullanılmasına meydan verilmemesi- ni dilemektedir. Kroll yine sahnede Adenauer, Batılı müttefikleri, Berlin işinin tazyiki altında silâhsızlan- mada tavize yanaşmamaya davet e- Adenauer iyimser o ihtiyar derken, Berlin ve onun sembolize et- tiği Almanya meselesinde sıkı duğunu, o cihetten merak edilecek bir şey olmadığını da anlatmaya çalış- maktadır. Zira kendisi de, müttefik- leri de bu işten bilhassa Hans Kroll'- son va e sonra pek tasalanmışlar Batı amman Moskova Büyü- kelçisi olan Hans Kroll ilk defa ge- çen yıl Kasım ayında (o kendisinden bahsettirmiştir. o Gizli görüşmelerin cereyan ettiğine dâir (o söylentilerin dolaştığı o tarihte Büyükelçinin yet- kilerini aşan işlere tevessül ettiği id- dia ediliyordu. Kroll bu olayın so- nuçlarım çabuk ve kolay atlatmış, fakat Bermuda mülakatında Mosko- va ile diplomatik temaslara geçilme- si ve bu temasların Amerika Büyü- DÜNYADA OLUP BİTENLER kelçiliği kanalı ile yapılması hakkın- da Başkan Kennedy ve Başbakan Mac Millan arasında karara varıldıktan sonra Hans Kroll'dan yine bahsedil- meye başlanmıştır. Gerçekten da Sovyetlerin 27 Aralık 1961 tarihli muhtıraları Batı Almanyaya bu sıra- da verilmiştir. Moskova bu muhtıra- da Batı Almanyaya ayrı müzakere teklif etmekte ve eğer Batı Almanya Sovyet Rusya ve müttefikleri ile ara- yı düzeltecek olsa, mamul maddele- rinin bu pazarlarda (o kapışılacağını bildirmekteydi. Bu, Alman sanayicile- ri için ve hükümet koalisyonuna gir- miş olan Liberaller için dayanılır bir cazibe değildi. Zaten o zamandan an- laşılmıştı ki Hans Kroll'ü Liberaller tutmakta, hatta kendisini (Dışişleri Bakanı yapmayı tasarlamaktadırlar. Mamafih Kroll bu badireden de çıkmasını bilmiş ve Batı Almanyanın müttefiklerinden ayrı müzakereye gir- meyeceği hakkındaki resmi teminatı ortalığı yatıştırmıştır. Tâ ki, iki bü- yük Alman gazetesi bu defa Büyü- kelçiyi iyice hırpalamaya (o başlayın- caya kadar Bu büyük tirajlı gazetelerin yaz- dıklarına göre Hans Kroll Doğu Al- manyanın tanınmasını ve diğer ko- münist memleketlerle münasebet ku- rulmasını, Berlinden vazgeçilmesini ve Oder - Neisse hattının temelli ola- rak kabulünü istemiştir. Hans Kroll bunun üzerine Bonn'a davet edilmiş ve kendisine bir müddet “dinlenme tatili" verildikten sonra Moskovaya dönmesi, fakat akabinda umumi tâyinler arasında merkeze a- lınarak başka bir vazifeye atanması kararlaştırılmıştır. belki, şahsi inisyatifine oOçok güvenen bir diplomatın, Bonn'un mak- satlarını aşan veya iyi ifade edemi- yen bir beceriksizliğidir. Belki de sâ- dece bir yanlış anlamanın sonucudur. Fakat herhalde Hans Kroll hâdisesi Batılıların Berlin meselesindeki, yani Almanya davasındaki durumlarını az çok sakatlamış gibi görünmektedir. Lâkin, bir bakıma, uzaktan gelen davulun sesine kapılmayarak duru- mu kendi halinde Almanın zaviyesin- den mütalâaya teşebbüs edilecek o- lursa denilebilir ki, Alman, bugünkü ikiye bölünmüş durumun kolaylıkla değişmiyeceğini, o Sovyetlerin Doğu Almanyayı bırakmıyacaklarını anla- mıştır. Tâ M, bir büyük hengâme ko- pagörsün... "O halde, o büyük keş- mekeşe kadar işleri yürütmek, fazla- ca gocunmamak, alışverişe hız ver- mek belki en akıllı hareket otur" di- yenler vardır. Hans Kroll'ü Gazete- lerin dedikleri doğru ise bu türlü düşünüşün elçisi saymak mümkün- dür 23