SİNEMA Filmler I No.la Usta Osman F. Seden, Türk sinemasının ,yokluğunu çektiği "aydın sinema- cı" niteliğine sahip bir (o rejisördür. Fakat aydın sinemacı sayılanların hemen başında gelen Beden, rejisör olarak, doğrusu istenirse (şimdiye kadarki yaptıklarıyla bu gücünü -henüz- ortaya koymuş değildir. nun nedenini ise, erşeyden önce rejisör Sedeni sürekli olarak engel- leyen prodüktör yanının ağır basma- sında ve rejisörün prodüktöre bitmek bilmeyen yenilmelerinde aramalıdır. Sinemaya senaryo yazan ve pro- düktörlükle başlayan Sedenin ilk a- dımları övücü başarılara ulaşmıştır: Türk sinemasında külometre taşı bel- lenen Lütfi Ö. Akadın "Kanun Namı- na"sı -1952-, rastlanmadık bir yü- reklilik vs duyarlıkla gerçeklerimi- ze eğilmekte ve Akad-Burçkin ikili- sinin kamerası, ilk olarak kenar kö- şe mahallelerimize kadar inmektedir. kad ve Burçkin kadar Sedenin de önemli payı vardır. Akadla senaryo- cu ve prodüktör olarak sinema se- rüvenini sürdüren Seden, 1956 yılın- da Akadın Kemal Filmden ayrılma- sıyla rejisörlüğe başlamış ve denemesini "Şeh Yıldızları" adını taşıyan müzikal bir komedisiyle yap- mıştır. Bu, sözde bir müzikaldir ve aslında kötü bir filmdir. Ama Se- den, bir sonra çevireceği eler tutar konulu filmi için “Şehir Yıldızları'n- da kendi kendini hazırlamaktadır ve bu olumlu alışkanlığım gelecek yıl- larda da başka kötü komedi ve mü- zikallerde-çokluk "Cilâli İbo” serile- rinde- de sürdürecektir. Sedenin birinci filmi sayılan “Kanlarıyla OÖdediler", Hollywood yapısı serüven filimlerinin etkisinde ik Senaryocu Sedenin ladığı hikâyede olaylar, Olumsuzluk içinde birbirini takip eder. Bağlantı- lar kopuk kopuktur, konuşmalar za- yıftır ve gereğince işlenmemiştir. Sedenin senaryosunda birinci plana çıkardığı hareketlilik, ancak sonla- ra doğru ve düzensizce çoğaltılmış- tır. Başlardaki reji ayıbını bu yol- dan örtbas etmeyi kuran Seden, A- kadla olan çalışmalarındaki ürünlere açık bir özenti içindedir. Bu, bir çe - şit tekrarlamadır ve Seden "İntikam Alevi"nde (Akadın "Katil"inin bir başka biçimdeki eski örneğini vere- cektir. İki filmdeki bu korkulu ber- AKİS, 27 KASIM zerlikte suç, rejisör Seden yerine, yine her iki filmin de senaryo yazarı olan senaryocu Sedendedir. "İntikam Alevi"nin, Akadın "Katil"ine baka- rak tek üstün yönü, Sedenin daha başarılıca bir sinema dili kullanması şeklinde belirmektedir. Fakat Se- den, Akadın tam tersine, yerlileşme- nin bütünüyle dışındadır ve gerçek terimizi kesinlikle görmezliğe gel mektedir. Bu ters orantılı davranı şını "İntikam Alevi"nden sonra çe- e öteki filmlerinde de ısrarla inat götürmektedir. Ayrıca, rn Zeki Mürenin filmlerine gi- riştiğinde, serüvenci yönünü de bü- tün bütüne kaybetmektedir. Müzikaller ve ötesi İlk Zeki Müren filmi "Berduş", o yılların gözde Hint filmi "Ava- re"ye özentiden başka birşey değil- dir. Ama Raj Kapoor'un renkli Hint gerçeklerini filminde ustalıkla yan- sıtmasına karşılık, Sedenin "Berdu- ş"u, bütünüyle bizim gerçeklerimizin ötesinde, gelişmekte, büyümekte ve bitmektedir. Filmde hain ağabeyler, katı yürekli yengeler karanlık dü- şünceli kişiler paranın değiştirdiği dostluklar arasında mekik dokuyan insan değil gökyüzünden inme melek örneği, makosen papuçlu, be- yaz soket çoraplı bir boyacı "parça- sı"nın, sözde kişi sevgisi hikâye edil- mektedir. "Berduş", bir başka açı- dan Sedendeki gerilemeyi, o iyiniyet yerine tüccarcılığını ortaya koymak- tadır. Antidemokratik Bir «Sansür» Yeni T. KAKINÇ Anayasamızın yürürlüğe girdiği şu günlerde, çeşitli komisyonlar çeşitli antidemokratik kanunların üzerine eğilerek yeni gelişmelerin ve yeni Anayasanın ışığı altında bunları bir bir ayıklamaya tâbi tutuyor- lar. Aralarında, Polis Vazife ve Selâhiyetleri Kanununun içine nasılsa sızmış, yirmi şu kadar yıllık bir Mussolini İtalyasından alınma Sansür Yönetmeliği de elbette görülecektir. Bu yönetmelik, yirmi şukadar yıl- dır Türk sinemasının doğru bir yolda kör topal da olsa yürümesini sü- rekli olarak engellemiştir ve yine durmadan Türk sinemasının karşısına çıkmıştır. Sinemamız bugün Türk toplumunun gerçeklerine eğilemiyor- sa, bir türlü Milli bir sinema olarak kendini gösteremiyorsa, bunun so- rumlusu yalnızca prodüktör, senaryocu ve rejisör değildir. Sansür kor- kusu-üstelik ne istediğini kendisi de bilmeyen bir Sansürün korkusu-pro- düktörü sımsıkı baskısı altına almıştır. Bu basla prodüktörden senaryo yazarına, senaryo yazarından rejisöre doğru zincirleme olarak gitmek- tedir. Toplumları etkileyen basın ve tiyatroda hehangi bir sınırlama ve kayıtlama yokken, bunlardan daha geniş bir yayılma alanına sahip sine- maya 1935 yılının şartlarına uydurulmuş bir Sansür yönetmeliğinin ve ve bele aya insan gönderilmesinin düşünüldüğü günümüzde de aynen uygulanması, tek kelimeyle gülünçtür ve gülünçlüğünün yanısıra da ürkütücüdür. Yönetmelik her yere çekilebilir bir talanı kayıtlamaları hem filmin çekilecek senaryosuna, hem de çekilmiş filme uygulamaktadır. Önemli olan bu değildir. Bir filme ve bir senaryoya uygulanan kayıtlar, bir baş- ka filme ve senaryoya uygulanmamaktadır. "Umumi âdâp ve ahlâka aykırı" görülen bir senaryo ve film geri çevrilmekte, aşağı yukarı ayni temayı-meselâ kocasına ihanet eden kadın gihi- işleyen bir başka senar- yo ve film büyük bir rahatlıkla çevrilme ve gösterilme vizesini almak- tadır. Bunun nedeni yoktur. Birincisi * “arnümi âdâp ve ahlâka aylan* görülmüş, diğeri ise görülmemiştir. Üstelik, yabancı filmlere tanınan, red, ânında Merkez Film Kontrol Kurulana,başvurma ve savunma, yerli film yapanlara tanınmamıştır. Sansür yönetmeliğine göre reddedilen bir senaryo ve film için, kararın düzeltilmesi konusunda başvurulacak her- hangi bir ilgili makam yoktur, Danıştay ise, yatırım yapan prodüktö- rün bu konuda bekleyebileceği bir sürede işi sonuçlandırmamaktadır. Sansür baskısı ortadan baldırdır, ya da hafifletilirse Türk sinema- sı hemen düzelecek midir? Orası - mazsa şimdilik- belli değildir. Değildir ama, bu defa bu senaryocuların, prodüktörlerin ve rejisörlerin arkasına sığındıkları kalkan yok edilecek, sinemamızı bugünkü kişilik- siz ve karmakarışık duruma sokanlar -sansürden sonra- ortaya çıka- caktır ki, bu da, az şey olmasa gerektir. 33