YURTTA OLUP BİTENLER cıları ürküttü. Teşkilât, bir bütün çark, bir sistem hazırlamıştı. Bu çark bir ucundan zedelendi mi, işlemeye- cekti. Meselâ 3,2 milyarlık bütçe ya- tırımı gerçekleşmedi mi ondan ona, ondan ona varidat korkunç nisbette azalacaktı. Teşkilât, bu e kalkınma hızının ancak 63 ü, nüfus artışı onisbetini bulabileceği ni hesapladı. Halbuki politikacılar tarım arazisinden vergi alınma usü- lünü kaldırmak, işçilerden tasarruf bonosu kesilmemesini sağlamak, ya- tırımlar için gelir vergisinden muafi- yet tanınmasını kanunlaştırmak isti- yorlardı. Vergi o reformunu toptan içinde bir aklı zümrenin tesiriyle Seçim Beyanna- mesine girebilmiştir- kimsenin hatı- rından geçmediği, büyük seçmen kütlesini avlamak asıl gaye sayıldığı için vergi verimi tabii artmayacaktı. Haftanın sonunda bir teknisyen "Şu politikacılar, memleketi vergisiz ida- re etmenin yolunu bir bulsalar, hem biz rahat edeceğiz, hem onlar!." de- mekten e Ee Köylüye ve işçiye şirin ünme meraklıları mavi kaplı ii öm getirdiği gerçek- leri görünce başka bir parlak fikri benimsediler: O halde memura, 1962 de vaad edilmiş ve çeki verilmiş 96 15 zammı yapmayıverelim! Fikir, dehşetle karşılandı. Hafta biterken, memleketin tahmin etti- ginden de berbat bir duruma getiril- diğini, işe el koyduğunda ürpererek gören İsmet İnönü, bu çıkmazdan iki yoldan hangisini seçmek suretiy- le kurtulabileceği hususunda Allah tan ışık beklemekteydi. Bir noktada kararlıydı: Devlet Plânlama Teşki- lâtının Geçiş Plânı esas olacaktı, kalkınma hızı © 7 olarak kabul edi- lecekti, bütçede 3 milyarlık yatırım bulunacaktı. Bakanlar Arabaya buyrun! Haftanın içinde bir gün, bir devlet dairesinin, yeni Bakanlarım teb- rik için makam odasına gitmiş ve oraya sıralanmış iskemlelere oturup "Beyfendi"nin geniş dünya görüşün- den faydalanmakta olan umum mü- dürleri, Oo müdürleri ve yüksek me- murları tesadüfen aldıkları bir ha- berle sevince garkoldular. Yeni "Beyfendi", hitabesinin ha- yati bir yerindeyken kapı birden a- çıldı ve heyecanlı, neşeli, âdeta uçan , Gelen, bir nımefendi"si de vardı. Tebrikât için gelmiş olanlara aldırmaksızın, ilk söz olarak; 10 " — Tamam, meseleyi hallettik!" dedi. Herkes, halledilmiş olması bu kadar heyecana, neş ve sevince yol açan meselenin önemini göz Ö- nünde tutarak heyecanı, neşeyi ve sevinci peşinen paylaştı. Gelen yeni 'Beyfendi"nin, oturan yeni "Beyfen- di"ye verdiği ilâve izahat, memurla- ra, yanılmadıklarını ispat etti. "— Arabaları aldık!" Makam sahibi "Beyfendi" bu mutlu memleket hâdisesini (omeslek- daşıyla başbaşa kutlamak maksadıy- la ziyaretçilerini (odışarı çıkarttı ve iyii Mükemmel!" diye başla- yan bir musafahaya daldı. Hakikaten, tabi! densizlikten de- ğil, yersizlikten doğan bir hâdise haftanın başında hükümet koalisyo- nu üzerinde tehlikeli bulutlar dolaş- tırdı, fakat bir gün sonra mesele di- rayet ve başarıyla halledildi. Kabi- nede bir Başbakan Yardımcısı ile iki Devlet Bakanı bulunduğundan Baş- bakanlıkta bir Başbakan Yardımcı- lığı ile iki Devlet (Bakanlığı odası bir Başbakan Yardımcılığı ile iki Devlet Bakanlığı okalemi, bir Baş- bakan Yardımcılığı ile iki Devlet Ba- kanlığı otomobili vardı. Fakat iki partinin temsilcileri bir araya gel- diklerinde Oo Devlet (o Bakanlıklarını dörde çıkarınca -Niçin? Pek anlaşı- lamadı ya..- ortalık karışıverdi. Ba- kanlar, isimleri belli olup ta Başba- kanlıkta toplandıklarında dört yeni Devlet Bakanından iki tanesi, sâde- ce şahsi beceriklilikleri sayesinde iki odaya, iki kaleme ve iki otomobile sahip çıkıverdiler. (o Bu iki becerikli zatın ikisinin de aynı partiye mensup olması, derhal ciddi bir ihtilâf ortaya çıkardı. Odasız, kalemsiz ve en Ö- nemlisi otomobilsiz kalanlar "Zaten bunlar hep böyledir!" diye söylen- mekten kendilerini alamadılar. O ak- şam, bu iş bir önemli mesele olarak yeni hükümetin karşısına çıktı. Bil- hassa otomobilsiz Bakanlar, kollan sıvadılar. Bakan olup ta bir kırmızı plâkalı arabaya binememek! Bu dü- pedüz, beynelmilel bir hukuk tâbiriy- le "lIâse-majest& — majesteye kar- şı" bir cürümdü. Durum, ancak ertesi gün düzelti- lebildi. Başbakanlıkta gerekli tadi- lât yapılarak ve bazı kimseler yerle- rinden sepetlenerek (iki yeni "Bey- fendi"ye şanlarıyla münasip birer o- KİME NİYET, KİME KISMET - Bugünlerde Ankarada dolaşan kırmızı plâkalı otomobillerin en şıkı, en cakalısı ve en zarifi 1960 mo- deli bir Cadillac'tır. Ölçülü, biçimli ve alımlı Cadillac 0001 numarayı önünde ve arkasında, Cumhuriyet Senatosunun Başkanı Suat Hayri Ür- güplüyü de içinde taşımaktadır. Araba, Senatoya 114 bin liraya malol- muş, bu para Devlet Malzeme Ofisine ödenmiştir. Devlet Malzeme Ofisi Cadillac'ın döviz karşılığını Amerikaya dolar olarak zaten Ödemiş bulu- nuyordu. Durun durun, eski Demokratlar, hemen "İşte, bunlar da bizim ay- nımız! Pek âlâ, bizimkilerin ne günahı vardı" diye feryat etmeyiniz. Cici Cadillac bu idare tarafından değil, bundan önceki Milli Birlik İda- resi tarafından da değil, Menderes idaresi tarafından getirtilmiştir. Kim binsin diye, biliyor musunuz? Hayır hayır, Menderes bile değil. Bayan Menderes! AKİS, 27 KASIM 1961